ama arkadaşlar iyidir



26.05.2012

"You don't know me, but my name is Edward Bloom and I love you. I've spent the last three years working to find out who you are. I've been shot and stabbed and trampled a few times— I broke my ribs twice— but it's all been worth it to see you here, now, and to finally get to talk to you. Because I'm destined to marry you. I knew it the first moment I saw you at the circus. And I know it now more than ever."

25.05.2012

 

gel dört gözle bekliyorum
kayıklarla pencereden gir
sedire kurul
... odada yelken aç
yapış sulyenli dubalarıma
zehirli midyelerinle

gel de nasıl gelirsen gel.


Oktay Rifat

21.05.2012



sene o zamanlar bi biz varız ki bi biz.

20.05.2012

güncel rapunzelizasyon

insanın bit olacağı pire olacağı gelir mi hiç. saçlarının fotoğrafını! görünce gelir-miş. teşbihte sksen hata olmaz.
çal benden de o kadar

9.05.2012

bu kadar sevilmeye, kömür olsam üflemeyle alev alırdım.

7.05.2012

"o kadar güzelsin ki yağmur başladı"

çoğu araba tamircisi dükkanının çeperi parlak fayanslarla kaplıdır, onlar aslında fayans gibi insanlardır.

en çok hoşuma giden benzetmelerimden biri, benim bir çaycı olduğum, senin de kulağımın arkasındaki kalem olduğundur.

6.05.2012

"üstüme düşen bütün yıldırımları geri gönderdim." - gökyüzünde bir adam

hey komşu kızı, bana komşu sızıların var mı? bugün pazar, günaydın. pazar olmakta diğer günlerin bilmediği bir şey var. dünyanın bütün pazarları birleşsin, burdan köye yol olsun. bugün pek çok günün üstüste geldiği biriktiği filan bi gün. hıdrellez, altı mayıs asımları, din ile siyasetin birleştiği bir gün olmuş baksana, geceden kalınması muhtemel bir öğlen vaktinin tam da ortasından seslenmekte bizlere. aha kültablası dolmuş, boşaltmak lazım. dolmuşta çiki çiki baba çalıyor bizlere. baba bugün dağlar yeşil boyandı. muskatlı türk kahvesi almıştım, hiç mi hiç hoşuma mı hoşuma git mi gitmedi. carabina diye bir şarkı çalıyor şu an, fena değil, tavsiye ederim. diyalogsuz diyaloglardan sıkılmış blog okurları. ... cüneyt türel ölmüş, ekrem bora geçenlerde ona keza. mercedes sosa geçen sene. ilhan berk, bizim onunla seviştiğimiz sene. bugünlerde pek çok şiir okumak ezberlemek boğazımı parçalamak istiyorum. kitaplarım yanımda değil, camdan şiir okumak, bilmem nasıl olur ki. bu, blogger'ın yeni penceresiyle yazdığım ilk yazı. fonta ve ekrana adapte olamadım. ekrem, bu evleri bu evleri bu evleri bu balkonları bu çiçekleri kuşları, ekrem tüm bu kararan dolunayları, organize sanayi bölgelerini, forkliftleri, kamyonları kamyoncuları, otobanları kornaları, otoban kenarı bitkilerini, o otoban kenarı adamlarını, bunları bunları, ayaklarımı, çöz, hepsini çöz, bulmaca bilmece problem çözer gibi çöz. çöz de al mustafali.

bazı aynaların sizi de çok çirkin gösterdiği oluyor mu. yoksa o kadar güzel misiniz ki hiç çirkin gösterilmeyesiniz. ben fotoğraflarda çıkmayı bile öğrenemedim henüz. yaşım otuzu tek adımla geçti.

sahi alman bira evi diye bir bar vardı, giderdik.

pagliaccioooo

ben nazım olsam, piraye'ye kızıp yorgan yorgan sayfaları yakardım.
ben bir daha üniversite okusam akıl öncesi öğretmeni olmaya çalışırdım.

ayakkabından su içip içmeyeceğim konusunu hiç düşünmemiştim, şimdi nedense aklıma takıldı. aklım takıldı, fikrim takıldı.

sizlere bugün romantik bir karate ustasının özyaşamöyküsünden mi bahsetsem bilemedim. bu adamın tekmelediği duvarlarda hep kendi yazdığı şiirler asılıydı. hıncını şiirlerinden alırdı. içinde patlamaya patlamaya yüzlerce sayfa tutmuş, bütün organlarını sarmış bir şiir ağacı, kökleri japonya'nın bütün mahallelerinin altında dolaşan bir şiir ağacı. bu adam öcünü duvarlardan istedi, durmadan yumruk ve tekmeledi.

sizlere bugün aralarındaki aşka ortak olduğum ve bunun farkında olunan bir evliliğin içindeki kocanın halinden mi bahsetseydim yoksa.

sizlere bugün kendi balkonuna kilitlemiş bir adamın hikayesinden mi bahsetseydim. başka hiçbir özelliği olmayan bu adamın tek özelliği balkonunda büyüttüğü çiçeğini önce sulaması ve sonra elinde bir pipetle suyunu çekmiş saksının toprağından su içmesi idi. bu adam susuzluğunu buradan gideriyordu, ve su içerken boğazına biraz toprak kaçıyordu. bu adamın içinde bir çiçek büyümekteydi.

bazen kendimi çok anlaşılmaz buluyorum.

bazen kendimi kendimle aldatıyorum.

sizlere bugün çok şaşırtıcı bir adamdan mı bahsetseydim. adam çok şaşırtıcıydı.

sizlere bugün, pazar bu arada, konuşurken kelimelere basmamaya çalışarak konuştuğu için diksiyonu çok bozuk bir adamın nutuklarından mı bahsetseydim. bunu ona neden yaptığını sorduğumda, bunun yürürken çizgilere basmadan yürümeye benzemediğini söyledi.

üzerinde hız yapmayı sevdiğim şarkılar bellidir. üzerinde hız yapmayı istediğim kadınlar olabilir. sevişmek bazen hoyrat bir hüner olabilir sevgilim, bunu kendimize çok görmeyelim.

sizlere bugün kuklalara aşık olabilen bir adamdan mı bahsetseydim. kukla imgesini duyunca ağlayası tutan bir adamdan mı bahsetseydim. bu adam tavuskuşu gibi bir kadını mı sevseydi. bu adamın sevdiği kadın beyaz ve elleri olan bir kadın mı olmalıydı. bu kadının parmakları çeşme başında su içen serçelere mi benzerdi.

sizlere bugün hep koca adamlardan, içi ihtiyar heyeti olan adamlardan bahsettim.

sizlere bugün, sevdiği kadına baharda onu dağ köylerine götürmeyi vaat eden adamın onmaz platonik aşkından çektiği sancıları da mı anlatsaydım bilemedim.

sizlere bugün pek bi bilemedim.