ama arkadaşlar iyidir



4.07.2015

kayıkçının yeni kayığı.


3.07.2015

yın yın. ying yang. merhaba bang bang. ben big bang. saçma sapan bir rüzgâr var dışarıdada. bazen rüzgârlar saçma olur. bazen yalanlar güzel bazen gerçekler aciymiş. tooman. bir rüzgârdır gelir geçer sanmıştım. meğer içimde esen bir tornado. hepinize benden birer tufan. herkese benden. ik ben ik ben ik ben çikilengo. kalbe ben. adınız pekala eleftheria olaydı, hadi bilemedin yorgiya felan, daha çok sevebilirdim sanki. daha daha çok çok. daha dahaya kavuşmaz derlermiş. bir gün bir de bakmışlar ki kavuşanlar dağlar açmış. dün evde yoktu, dağlarda dolaştı. sonra bir de bakıyorum ki herkes benzer şeyleri seviyormuş meğer. hepimizin dünya adlı kıza âşık oluşunu buna borçlu olabiliriz, terzim dünya çünkü. her ne kadar yamalı bir yüzle dolaşsam da aranızda, aranıza girmek istemedim hiç. ah eğleniyor kendi yaşına, ah neşesi yeter. saik fait demiş ki, birtakım şeyler var ki başkalarına anlatıldığı zaman onlar üzerinde hiçbir tesir bırakmıyor, halbuki aynı şeyler bende neler yapmamıştı. gibi bir şey demiş. ben kendisinden daha önce, birtakım şarkılar var ki, diye bir versiyonunu saz etmiştim bunun dilime. ve zuhal'in adıma yaptırdığı defterime yazdığım ilk alıntıydı bu. o zaman daha mülksüzler'i okumamışım, mal mülk peşinde koşuyorum. hâlâ da öyleyim laf aramızda. her neyse demem o ki, yangın çıkan evine yardıma ilk gidenlerden olup evinin badana boyasını yaptı diye bir erkeğe âşık olunur mu. olunurmuş abiler. şu kızlara söyleyin de abi lafzını pek dolamasınlar dillerine. allahım şekersiz çay da neymiş tanrım. her an yeşil çay içiyorum sanki, öyle kötü bir his. dişlerim kamaşıyor yaldızlardan, buna da alışacağım. yine de banyodan sonra terlemeyeydik iyiydi.

bugün berbere gitti makşam iç şıkışı. iki senedir aynı berbere gidiyorum sanırım hatta belki daha bile fazla. her ne ise, yarın foça'ya cezaevine arkadaşını ziyarete gidecekmiş. aldı mı beni bir askerlik korkusu. daha geçenlerde rüyamda yine askere çağrılıyodum. arkadaş, insan bu kadar sık askere çağrılır mı rüyalarında. tamam bu bir kabustur ve askerlik yapan her erkek askerlik dönüşü ilk zamanlar bunu yaşar ama benimki biraz fazla olmadı mı sence yüce forslu yüce lordum. zaten yoksuluz gecelerimiz çok kısa dörtnala rüyalar görüyorum saçma sapan. kullanılan ilaçların rüyaları etkilemesini de hiç adil bulmuyorum ben. ayıp değil mi yani insanoğlunun insan beyninin kimyasını etkileyen şeyler türetmiş olması. hayır bunun çeşitli doğal şeylerle yapılmasına karşı değilim ama ecza girdi mi için işine, o zaman bak kendimi haksızlığa uğramış, iğdiş edilmiş, mağdur hissediyorum ve bunun sonrasında mağrur da olamıyorum. halbuki ben dünyaya karşı mağrur olmakla meşhurdum o mahur beste çalarken arka bahçede. birazdan kudurur deniz, birazdan kılınır teravih. kılmadığım namaz cinsi azdır bu arada, teheccüd evvabin beş vakit vb. ben bir film yapsam şahsen ben de adını ilkbahar yaz sonbahar kış koyabilirdim ya da beş vakit. ne demiş paul verlaine, musîki, her şeyden önce musîki. emin ol böyle demiştir, müzik dememiştir ha, musîki demiştir kesin. kim çevirdiyse artık bunu, sabahattin eyüboğlu'na ve tahsin yücel'e ve can yücel çevirilerine inanmıyorum. antalyaspor da david villa'yı alıyormuş sanırım. hayır onu alıp ne kadar top oynatabilirsin ki, adam kaç yaşında mübarek.

morrissey miydi the smiths miydi, birinin lafı vardı, last night i dreamt that somebody loved me. [bu arada dream hem regular hem irregular bir şekilde past tense'lerde çekimlenebilir, isterseniz dreamed dersiniz isterseniz dreamt, ben portekiz ingilizcesi konuştuğum için dreamt kullanmayı yeğledim, dreamt daha metalik bir görüntüye sahip, daha etkileyici bence, dreamed ise daha sade ve daha kendi halinde, ne o, bana mı benzettin] saat çok çabuk 22:22 oluyor ve ben buna yeterince üzülmekteyim. yani bu kadar çabuk olmamalı sanki, düşünsene bazı saatlerin arasını açabildiğini, ne derdin? hoş olmaz mı idi? ama bir düzen var işte, bizleri bir d.

mehmet günsür'ün ölümünün ardından arkadaşlarının yazdıklarını okumuş muydunuz. ben o zamandan beri nedense ben ölünce arkadaşlarımın arkamdan neler yazacaktığını düşünür dururum. benim çoğu arkadaşım okuma yazma bilmiyor ne yazık ki, en iyileri ilkokul ikiden terk. yani öyle şeyler yazılmayacak. gerçi sanırım bu bende hastalık. attila ilhan okumalarımın ardından da onun kitap sonlarında yazdığı meraklısına notlar başlıklı bölümlerdeki gibi ben de henüz bir şey yazmadan önce okuruna onu nasıl yazdığımı anlatan notlar tasarlardım. sonra işte, doktora yeterlilikten geçtim ama tezi henüz veremedim on senedir.

bi sigara içim gelim.