ama arkadaşlar iyidir



17.08.2011

bazı şarkılar sabahları yıllar aradan sonra hatra gelince pekala güzel olabilir

14.08.2011

kuşluk vaktinin fazilet ve keremi

"ma vedde’ake rabbüke ve ma kala; rabbin sana veda etmedi/terketmedi ve darılmadı"

işte geldik, balkonsuz evlere hoşkonduk

SMALL BUT TASTY

işte geldik, tatildeydik

denizi gören bir tepeden dosdoğru ovalara indik

balkon yoksunluğu çeken bir sırtımız ağrır

fesleğenin küçük yapraklı olanına fesleğen, büyük yapraklı olanına reyhan diyoruz biz, reyhanın kokusunda hafif bir terelik de yok değil, ihmal edemem

şöyle bir hayal kurabilirdin pekala ben tatildeyken, ben mamut avlıyorum, sen çocuk büyütüyorsun, yaptın mı. sonra da eskimo usûlunce öpüşüyoruz

tanrım bir haftadır sanki ne güzelince küvetteydim, ne vardı tıpayı çekecek

voulez vous coucher avec moi, ce soir, şu meseleyi açıklığa kavuşturmakta fayda var, bana se coucher'yi uyumak olarak öğretmişlerdi, ne kadar da

RAKIYLA İLGİLENMEK

neydi unutmabeni çiçeği'nin diğer adı, öğretmiş olmalıyım. tamam lalelere sözüm yok, papatyalar hakeza. istanbul bizi özlemiş. biz de istanbul'u özlemiş olmalıyız. orada bir salıncak olmuş olmalı, üzerinde yatılır, sonra üst kata çıkılır, orada daha bir güzel yatılır

durmak, duraklamak, park etmek yasaktır

arkası devam.
herhangi birine çağrı

ihanetten bir alıntı sağlığınla gelirsin; gelirsen
unutmabeni çiçekleriyle yaralarımı süslersin
utanılası bir şeydir katıksız pembeliğin
bu yüzden kitaplardan yalnızca
ıslık çalmasını öğrenebilirsin
tüm iyiliğin filmlerin iyi bitmesini istemek
ama bu şehre gelirsen unutma beni ara
sana bir çay ve temiz yaralara ısmarlarım
öfkem geçer, dinle yüzümü sakince bakarım
seni yalnız ben anlarım

osman konuk

2.08.2011

bugün hava biraz erken mi karardı, bana mı öyle geldi, yaz gidiyo mu yoksa diye vehmetmedim değil. vehmimde buldum gölgeni. vehminde buldum gölgemi. buldumcuk oldum. şöyle bir düşünüyorum da epeydir gölgemi oluşturabileceğim bir ortama girmemişim. epeydir şöyle kalabalık bir gruba girmemişim. düğünleri saymıyoruz, onlar ailelerimizin direği, çerçevesi. düşündüm de epeydir camı çerçeveyi indirmedim, sakin miyim neyim. parmaklarım sanki klavyenin üstünde karıncalanıyor. yoksa yoksunluk krizinde görülen sanrılar, karıncalanma hissi mi bu yaşadığım, tövbe tanrım, neyim eksik ki, ki yoksunluğunu çekeyim.

birkaç basamak çıktım, sonra yukarıdan uyuma sesleri geliyordu, uyuma da bi ses yapar ya hani üzerinize ssszlk. uyandırmayım diye geri döndüm. pardon, döndü. pardon, tanrı anlatıcıydım ben, üçüncü tekil şahıs üzerinden sevişiyor, ağlıyor, içiyor, üzülüyorum. pardon; sevişiyor, ağlıyor, içiyor, üzülüyordu.

kıpkırmızı ruj sürmeyecek. hatta dudak koruyucu krem kullanacak, o bile yetecek. saçları desen uzun. dalgalan. renkli çorapları filan olacak. rengarenk kıyafetleri. ojeleri, ama tırnaklar kısa. saçlar desen şekil şekil. ışık açık olabilir, ziyanı yok onun için. gözlerini kapatmak şart değil onun için, hatta gözlerime bak bile diyebilir, zaten de bakılır. minik yarasam dedim ona. dolgu topuk da neymiş, allasen.

tar: 10 mg. nicotine: 1.0 mg. bir 33'lük birada, bir tek rakıda, bir küçük kadeh şarapta bulunan promil yaklaşık olarak aynıdır ve ortalama kiloda bir erkekte bu değer 1 lt kanda 0.2 mg. (halk arasında 20 promil) iken bir kadında 0.3 mg.'a (halk arasında muteber bir nesne yok para gibi) çıkar.

habire de inbox yoklanmaz ki. yoksa yok işte.

şimdi görüldü mü zihni çalışırken yağlamak gerekliliği. manolo caracol diye bir adam yaşamış mesela, flamenko söylemekten belki de heba oldu adam ama siz onu nasıl da tanımıyorsunuz. illa ispanya'da yaşamak gerekmez, hele öyle guatemala filan, mars'a uranüs'e gitseydiniz diycem olmayacak.

karanlıktan hoşlanmadığımı muhtelif yerlerde münferit şekillerde bahsetmiş olmalıyım. iyelik eklerimde sorun hep vardı zaten. nereye kime neye nait nolduğumu, iye olduğumu, bir türlü karar kılamadım.

sonra bir yerde bir zımpara sesi duydu. sürtünme artıyordu. duyduğu sesin şiddeti de ona kıyasla. dünyayla aramdaki sürtünme öyle arttı ki, ya boşalıcak üstüme, ya ben onun üstüne, ya da yangın felan.