ama arkadaşlar iyidir



14.07.2016

gül şeklinde işlenmiş mumlar vardı, ne de güzel olacaksa yanması erimesi bitap düşmesi. baba bugün tanburam rebap oldu. domatesler de vardı var olmasına, renkleri müteselsil. domatesler ne kadar da domates. akşam yemekleri okundu ondan sonra. çocuklar her birer evlerine kaçıştılar. anneler bağırdı, ahmeeeet, elinde terlik. ahmet kuş vurmağlara gitmişti gelecekti. ahmet'in dönüşü pek bir muhteşem olacaktı. ahmet'in gidişi zerzevat. domateslerin bıyıkları yok mu sizce de, bir baksanıza tepeden şöyle. ah tabii bu esnada ah met'in başına ne vazolar ben diyeyim, ne saksılar ne bira şişeleri düşüştü. artvin'lere atina'lara ağrı'lara gitti geldi mızrapımızdan damlayan sesler. ahmet'in soyadı ağrıcıyan. ezgi ahmet'e çok güldü o ayrı mesele. le la la. tabii kiraz da nerdeyse insan kadar bir organizma. şayet kirazı bir otogara benzetseydik otogar o zaman dünyanın en manidar şeylerinden olurdu fakat otogarların günümüzdeki çağrışımına baktığımızda hep aksak hep lokum kutuları, bir ayağı kesilmiş ve dilencilik yapan bir adam. size de seslerin yetmediği oldu mu? hani çoğunluğumuz seslerin fazla geldiğinden şikayet eder de gürültütütüden kaçarız ya, azınlığımıza da sesler az mı gelir? sessizliğin dingil dinginliğinden bahsetmorum elbetde. domateslerin bıyıkları var demişken ananasların kaşlarını ihmal etmemeliyiz elbette. benim de fıtıklarım var. hayatında mecaz diye bir şey duydun nu hiç?

geçen özgür'le iki küçük paket beyaz leblebi (nohut) almıştık söylemesi ayıp. içmekten yiyemedik. nohut bitkisini gördünüz mü hiç? ya susam? ama susam görmediysen senin coğrafyanda nohut yetişmiyor olsa gerektir, aksi halde bu yaşına kadar görmemiş olmanı bana açıklayamazsın kanka. malezya'dan gelen iş ilanının üstünde piknik yapmağı planlıyordum. sahi biz hiç piknik yapdık mı?
bu arada demin nohutun biri yere düştü ve tam ikibuçuk kez zıpladı. her zıplayışta bir önceki zıplayışında eriştiği mesafenin yüzde kaçına ulaştığını hesaplayamadım. ama ben müezzin olsam bu saatte bir akşam ezanı patlatırdım mesela. arkamdan da ses oyunu yaparlardı, müezzin senar, filan.

sigara paketlerinin üzerindeki bazı görüntüler beni çok duygulandırıyor. üzerlerine düşünmek yıllarımı alıyor. aslında mesela genç ölürsem arkamdan kırk yıldır düşünüyordu diyesiler, fena olmazmış. mesela, yüzü görünmeyen elinin üzerine eski tip serum bağlı adam görüntüsü, sanki adam bana el veriyormuş gibi. el uzatmış gibi. göğsünde elektrodlar da var galiba. artık serumlar böyle bağlanmıyor biliyorsunuz. eskiden babam hastaneden bi gelirdi ellerinin derileri mosmor enginarlar gibi olmuş, ve bunu sık sık tekrarlardı çocukluğumda, ben o yüzden şimdi o yaşları atlatmağa çalışıyorum. çünkü genetik dediğin şey çok aydınlatıcı, ve dünyanın bize çok büyük bir nimeti. ama yasak nimet, diyelim de genetiğe methiye düzdüğüm sanılmasın.

siz de avcunuzun içine gül dikeni yerleştirip arkadaşlarınızla tokalaşmağa çalışır mıydınız? tanrım böyle çocuklar yaşadı çocukluğumuzda. acıma duygusu kaç yaşından itibaren peydahlanıyor acaba, bunu bi düşünelim.