23.09.2020
21.08.2020
merhabalar. nasıl gidiyor arabalar?
benim bunu espri sayıp sürekli dile getiren bir ingilizce hocam bile oldu biliyor musun. ben de elbette tam kafiyelere inanıyorum, kafiye olsun diye yaptığım şeyler muhakkak oluyor ama bu kadarı da fazla, a yoo, asla. ben yazmayalı blogger'ın kullanıcı ara yüzü bile değişmiş, user friendly olmaktan uzaklaşmış, kendi haline çekilmiş, bir dost bulamadım gün akşam oldu deyi inlemiş. en son yazdığım/aktardığım yazı da ne kadar kötüymüş, onun üstüne laf söylenmiş olsun diye geldim biraz da bu akşam ben buralara.
-buralara sık geliyor musun?
-arasıra bazı bazı. gelsen bile gönlüm razı.
benim masamda her zaman bir kurşun kalem, nerden baksan iki kalemtraş, bir adet silgi, olur. olmazsa olmaz. bir vakit bir portekizli ile iş için buluştuğumuz toplantıların ilkindeydik, adam çantasından kalemtraşı ve kurşun kalemi çıkarmaz mı, orada anlamıştım iyi anlaşacağımızı. ondan sonra ver elini porto, ver elini aveiro, ver elini leiria, ver elini karanfil elden ele. viskiyi neden seviyorum biliyor musunuz, hayır çok sevmiyorum ama seviyorum, ahşap koktuğu için, ahşap fıçılarda yıllarca dilendirildiği için üzülüyor olmakla birlikte ona elimde avucumda vereyim ne varsa diye biraz da. merak etme, konuşurken de böyleğim. göçmüş bir leyleğim, sadece boyum kısa. sahi, en son ne zaman kibrit kutusu kokladınız? sizin de sevdiğiniz matchbox'larınız olmuş muydu? benim bir kere oldu şairin giyindim. ve kuklarımız, ve kuklalarımız ve kulaklarımız sayın seyirciler. captain hook. elini hatırlıyor musunuz? bugün hoca'ya cuma günlerinin anla m ve önemi n den ve robinson'dan bahsettim biraz. aslında neden captain hook'tan da bahsetmemişsem*, şimdi aklıma üşüştü. darlar hep düşeşti.
[yazılarımda imla hatası yoktur, hepsi bile isteye yapılmıştır, yeni okuyuculara not]
yani şair, "darlar hep düşeşti." derken klostrofobisinden bahsediyor aslında. ki kişi, "darlar hep düşesti." de diyebilirdi. böyle deseydi ne anlama gelecekti, kadınların erkekleri kapana kıstırdığı filan diye yorabilirdiniz. ama yapmadınız değil mi.
there is a place where lovers go, to cry their troubles away. aslında burada özel bir şey demek istememiştim, sadece şu an dinlediğim şarkıda bu sözler geçiyordu daye yazdım. daye çingene dilinde üstelik demektir. bu akşam da nedense demeklere sardıysam, ben de bilemedim. alıştırma yapmak için sanıyorum. bu arada dream a little dream of me, bunu kim, gizem mi güzel söylerdi, a yoo, diana krall, a yoo, joss stone mu yoksa, neee, norah mı. bence artık sıkılındı.
şimdi birazdan gündelik hayatıma geri döneceğim, gündelikçi değilim bu arada ama günübirlikçi olduğum söylenebilir sanıyorum. tamam uzattım, uzatmağa bayılıyorum. abi ada'ya geleceğim elbette. balık avlar mıyız birlikte. ben size bir şey söyleyeyim mi ben, masamda hesap makinasının ne işi var, cetvelin, post-it'lerin. elleri kullanalım elleri. konuşurken çalıştıramadığım elleri.
görüşürüz, görüşeceğiz bence.
*lieutenant dan'den neden bahsetmemişsem.
adamlar işin anlam ve önemini kavrayıp böyle bir müzik grubu bile kurmuşlar. bayılıyorum bu ecnebilere. görüşelim.
30.06.2020
21.06.2020
19.06.2020
12.06.2020
23.05.2020
15.05.2020
ilginç geliyor bazen. yani hayatın ta kendisi, ilginç gelmesi pek doğal aslında ama ilginçliği de sanırım bu doğallıkta. ya da ben bir şey anlatmamak için cümleleri iç ediyorum, anlamı piç ediyorum, bilemiyorum. harita ve metod defteri. gönye iletki pergel t cetveli. sen mesela annen de senin gibi deli dolu biriyken, bambaşka bir insanken annen de senin gibi, senin gibi cümleler dolusu cümle iken, paragraflarca bir roman iken annen, ben veya, benim gibi bir adamken babam, yani elinde sigarası olup da ateşi olmayan adam, ateşini çoktan söndürmüş bir adam, ya da saatlerini hep ileriye kurmuş bir adam, uyanmayı bir ömür ertelemiş bir adam, her mezarlığa gidişinde babasını hatırlayan bir adam, ateşin öylece üstünden atlamış sonraysa üstüne işemiş bir adam, ya da bana bir rota öğreten geminin yelkeni olurum diyen adam, ben böyle bir babanın oğluysam, yani annen mesela, öyle biriyse ve anne olmuşsa çoktan, babam mesela, baba olmuşsa artık yoktan, biz neden farklı olabiliriz, olabilir miyiz. o kadın gitmiş ve evinin kadını, evinin halısı olmuşsa, babam da gitmiş ve evinin erkeği, evinin musluğu olmuşsa, sen nasıl alır başını gidersin gün akşam olur. bulutlar. karıştırıyorum işte ortalığı bazen. geçenlerde ilkokul bir defterimi buldum, iyiler pekiyiler yıldızlar meselesi. bizim yeğenin birinci sınıf defterinde artık ali cin olmaktan çıkmış, -adam çarpmış-, atik ali olmuş. fişler ortadan kaybolmuş, bundan sonra hiç bir çocuk dünyanın sırrını bulamayacak, hiçbir fiş hecelerine ayrılamayacak. ve artık ilkokuldan iki üç sene önce toplu oturup toplu kalkma disiplinine alıştırılıyor çocuklar, halbuki bu kadar bir toplu yaşam insan doğasına aykırıdır, apartmanlar da insana aykırıdır, çocuklar ilkokul birde saatle girip saatle çıkmalara alışana kadar bir dönem geçerdi, şimdi anaokulları var, analarından ayrı büyüyen çocukların anaokulları, daha sağlıklı bireyler yetiştirmek için imiş, uymadı patron. sahi cin ali gerçekten yaşadı mı patron? lisede filan yaptım ama hiç ilkokul dörtte olup da okuldan kaçmayı düşünebilen bir çocuk olamadım, üzgünüm, şimdi bunun derse sıkışmışlığını çekiyorum, ders bitecek biliyorum, bütün derslerimiz sona erecek. diyorum ya, ilginç geliyor. hakan taşıyan'a da hazin geliyor. böyle yazmayalı epey olmuştu, "özledim, neden açmıyon telefonu doktor?"
6.05.2020
4.05.2020
22.04.2020
*Adaptasyonla uyum sağlamak aynı şey değil.
**Yaşamağa devam etmek için değil.
17.04.2020
Özellikle son yıllarda -yani siz bilmezsiniz ama eve çıktıktan sonra'ya tekabül eder- daha az yazıyor olmamın sebebini keşfettim. Evde sigara içmiyor olmam. Sigara yazarken benim için en büyük aktivatörmüş, başlı başına bir çakmakmış meğer, neredense bir anda nazil oldu bana bu fikr. Yoksa ben sabahlarımdan taviz veriyor olmağı yine bilirim, ama evde sigara içemiyorum, kendime izin vermiyorum. Bu halde, bana içinde sigara içilen ve burnumun tıkanmadığı bir oda ver baba.
Size 35lik Dayı'nın hikayesini anlatacaktım, yine nelere daldım. Bahçelere daldım.
Ona, neden kendisine 35lik Dayı dediklerini sordum.
35 yaşındaymış o zamanlar, doktora gitmek zorunda kalmış. Doktor, "Bırak bir 35 daha görmeyi, böyle giderse 40'ı bile göremezsin!" demiş. O zamanlarda namı meşhurmuş biraz, bir gün ara vererek her oturuşta bir 70 cc rakı içermiş. Doktorun uyarısından sonra ise her güne bir 35'lik sığdırır olmuş. 35'liği aşmamak için de her gittiği yere yanında bir şişe 35 cc rakı götürür ve onu bitirince içmeğe son verirmiş. Bu yüzden de ona 35lik Dayı demişler yaş aldıkça.
Olmadı mı. Oldu bence, de ben anlatmakta pek becerekli değilim.
9.04.2020
25.03.2020
23.03.2020
İçmediğim gecelerin gecesinde gündüz ne düşündüysem rüyamda. Ve bu hiç hoş değil.
"Düş de gör" diye bir uzun hava mı desem gazel mi desem bi hava vardır. Bunu "düşte gör" diye dinlerim ben, ve kendime kendimin bir bedduası telakki ederim. Ve bu hiç hoş değil.
Bugün, yeni işyerimde ilk günüm olacak kısmetse. Hâlâ inanılır gibi değil. Hâlâ kısmetse filan gibi laflar ediyorum bu yüzden. Onbeş yıllık bir iş mazisini nasıl da iç ettim. Hoş mu, göreceğiz.
edit. Virgülün solundaki rakamlara (kg'lar, ton'lar) dikkat ederken artık -en azından bir süre- virgülün sağındaki basamaklara (g, mg) (0,0000) dikkat edeceğim. Hassas bir insan olurum belki böylelikle, meslekî deformasyon icabı yani.
29.02.2020
İnsan utanıyor, ülke bu haldeyken dünya bu haldeyken insanlık bu haldeyken sen nasıl olur da kravatınla beraber içmeğe gidersin diye. Ama önce şunu kabullenmeliyiz ki içmek bir eğlenme biçimi olmayabilir her zaman, hele bunu tanıyanlar beni iyi bilir.
Ayrıca kravat değil de kıravat olsa gerek, zerre ihtimamım yok, bu haldeyken.
Ben şu an çalıştığım işe başladığımda tarihler 01.06.2013 gösteriyordu, o zamandan beri ülkenin yüzü gülmüyor, bu yüzden bu işten ayrılacağım, bakalım ülkenin yüzü gülecek mi. Yoksa rerkür metrosu filan kimde değil, hak getire.
Peyote ve ben eski dostuz. Coyote Ugly ile olan dostluğumuz kadar eski bu dostluk. Kadim dostluk. Ancient times I mean.