ama arkadaşlar iyidir



21.06.2020


Ocak 04, 2009

biberleyelim evlat

şimdi çatılar bütün uzuvlarını kaptırmışken kara, sokak lambalarımı kestiler çocuktum. belki patara plajı’nda bu soğukta ne yapardır kaplumbağalar. güneşin değdiği yerden öpmek lazım tüm bu yazılı manifatura ve mefruşatı. gök yumurta üstüne yumurta fırlatıyor üstüm. kalın tabanlarım keçe aldılar kendilerine seyyar satıcıdan, seyyar olmaktan memnuniyeti nedir acaba sormak lazım, her şeyi sormak lazım, sormadan mümkünatı yok tüm bu evveliyatın. kara basıyorum iz oluyor. tombala oynuyorum, kaşım gözüm yar. içtim biraz, sonra karda yürüdüm. kartopu attım kendime. çocuk parkı yaptım garın orda, kardan. bardan adamdı bizim ziya. çok içmiş olduğumu. sallandım. insanlar gördüler. porsuk’un kenarında yürüdüm, içimden bir atlı geçti kayığıyla dıgıdık dıgıdık, anlayamadım. eğlendim. üşüdüm çok. en çok ayakları üşüyor insanım. atkım tıpkı benim gibi kokuyordu. sigarayla karşık bir hava vardı, karlı. kaybettiğim şapkam için kardan bir mezar yaptım, ağladım. cinderella benim külüme muhtaçtır diye biliyordum, komşu da komşunun. komşu komşu hu. ah ya, evde yoklar, doğalgazdan zehirledim o çocukluğu ben, intihar bombası yerleştirdim poşumun içine, atlarımın koşumuna dehledim, deh deh düldül sen bülbülsün ben bir şeyler. şüphesiz ki diğergam bir insandım ama sevgilime eziyet ben. eziyet de bir meziyet hey ziya. sizim ben, sizsiniz siz. o içinden duman çıkardığımız evi hatırladım, korktum, lületaşından bir kuş yonttum. yangın yananındır. şiir okuyum dedim biraz, kuyular geldi aklım, vaz. o kim bu kim şu kim, ya şu, ya bunda evetdır. içmeye niyetlendim çok. birbirine hiç de paralel olmayan, birbirini kesmeyen de bir sürü dünya sahibi idim, ne demişler atalar, mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi. sekiz adet yüreğim vardı yanlış saymadıysam, sekizi de sessiz, sert sessiz. hani bana hani bana demiş, müthiş de bir insan sevgisi tanrım ne yaman. “sıkıştıkça” ile başlayan bir cümle kurasım geldi. şarkı söyledim:
- “küçük kız, küçük kız, söyle bana nerdeydin? bu sabah bekledim, oynamaya gelmedin. bu sabah bekledim, hiç görünmedin?”
- “sormayın halimi, ah neler oldu. yüreğim sıkıştı, gözlerim doldu. başıma gelenler, eğer bilseniz. çok üzüntü duyar, ağlardınız siz.”
çok geldi sonra şarkı uzun içimden. ‘madonna olacakmış’ dedim ya, inanmadınız, ama neden inanmazdınız. bu sırada karda açtığım kuyular çok derin oluyordu ve içine tüm pislikliklerimi dolduruyordum ve merdivenlerden düşüyordunuz. babam da artık beni aramıyordu, ismail amca da. ismail de amma da isim ha be kâmil. diğer dostlarım da unutmuştu beni. ben de yeni dostlar bulmakta pek mahir miydim neydim, çok kalleş biri olduğum su götürmez bir gerçek idi ve kendimi eşek suya üç tur düzenleyene kadar dövmeliydim. bi tur versene be ersan. bisikletine koyim ersan. ben merak etme oynayabilirim çıkma araba lastikleriyle, ellerimizin en sevdiğimiz rengi. ahah, aloe vera’lı bakım kremi. çocuğumun ismini aloe vera koymayı düşledim. ellerimden öpmelisin, avcumu öpmelisin, avcumdan su içmelisin, ellerim gözlerimdir benim, dolayısıyla bir öpüşte iki kuş. ya kuşlar, kuşlara ne demeli, sofralarımızın daim konukları kuşlar, onlar da mı yalandı. kuşlar, balıklar, hayvanları seviyor olmalıyız. bu işte bir cinlik var, eti cin. mahirdim evet, yeni dostlar bulmakta mahirdim, erkek olursa mahir, kız olursa çayan, yeni dostum olursa da adı ‘teğmen dan’. sağlam adamdı allah var, bana hiç benzemiyordu. kalemi bastırdıkça kara, bastırıyordum. sokak lambalarımı kestiler, traktör bisikleti çiğnedi, ezdi, kar ellerinden tutmuştu çatıların, kollarını da istiyordu. vallahi hayat pek zordu, hem de benim gibi dünyalar savaşı oynayan biriyle inanılmaz zordu ve neden bu kadar kalpsizdim bilmiyordum, küçükken kalp yerine bir pil sahibi miydim, kalbimi kumbaraya mı atmıştım, orada mı birikiyordu, yoksa annem benim annesi değil miydi, ahahah işte buna pek güldüm dostum ‘lieutenant dan’. sahi fransız teğmen’in adı neydi, kadını vardı bir de onun değil mi. ayva reçelim bitmek üzereydi ve annemi aramalıydım. içinden o dumanlar çıkardığımız evi hatırladım, annemin çocukluk evlerine benziyordu o sokak, oysa ben hep o sokakları gezmek, bu yüzden sanırım, yani içinde bunca sokak varsa ve hepsine bir şair ismi verilmişse, bir insanın içinde yani bunca sokak, sokaklarda top oynayan çocuklar, topunuzu keserim ulan, camları kırıp çok uzaklara çekip gitmiş çocuklar varsa, içinden duman çıkan ahşap kagir verandalı evler varsa insanın içindeki sokakların içinde, benim gibi oluyor diyebilirim sözgelimi, az kalpli ve bu yokuşu çıkmakta zorlanıyorsunuz farkındayım, kalp kelimesini de yasaklıyorum size genç şairler, bana yürek ve kalp kelimeleriyle gelmeyiniz, kalbinizi kırarım, sokak deyiniz mesela kalp yerine, ya da sokak lambası filan, onu o kadar eskitemedik henüz, esnetiyoruz mütemadiyen, siz iyisi mi harım veya avlu deyin.
havlu atmayın.

Hiç yorum yok: