Ocak 04, 2009
biberleyelim evlat
şimdi çatılar bütün uzuvlarını kaptırmışken kara, sokak
lambalarımı kestiler çocuktum. belki patara plajı’nda bu soğukta ne yapardır
kaplumbağalar. güneşin değdiği yerden öpmek lazım tüm bu yazılı manifatura ve
mefruşatı. gök yumurta üstüne yumurta fırlatıyor üstüm. kalın tabanlarım keçe
aldılar kendilerine seyyar satıcıdan, seyyar olmaktan memnuniyeti nedir acaba
sormak lazım, her şeyi sormak lazım, sormadan mümkünatı yok tüm bu evveliyatın.
kara basıyorum iz oluyor. tombala oynuyorum, kaşım gözüm yar. içtim biraz,
sonra karda yürüdüm. kartopu attım kendime. çocuk parkı yaptım garın orda,
kardan. bardan adamdı bizim ziya. çok içmiş olduğumu. sallandım. insanlar
gördüler. porsuk’un kenarında yürüdüm, içimden bir atlı geçti kayığıyla dıgıdık
dıgıdık, anlayamadım. eğlendim. üşüdüm çok. en çok ayakları üşüyor insanım.
atkım tıpkı benim gibi kokuyordu. sigarayla karşık bir hava vardı, karlı.
kaybettiğim şapkam için kardan bir mezar yaptım, ağladım. cinderella benim
külüme muhtaçtır diye biliyordum, komşu da komşunun. komşu komşu hu. ah ya,
evde yoklar, doğalgazdan zehirledim o çocukluğu ben, intihar bombası
yerleştirdim poşumun içine, atlarımın koşumuna dehledim, deh deh düldül sen
bülbülsün ben bir şeyler. şüphesiz ki diğergam bir insandım ama sevgilime
eziyet ben. eziyet de bir meziyet hey ziya. sizim ben, sizsiniz siz. o içinden
duman çıkardığımız evi hatırladım, korktum, lületaşından bir kuş yonttum.
yangın yananındır. şiir okuyum dedim biraz, kuyular geldi aklım, vaz. o kim bu
kim şu kim, ya şu, ya bunda evetdır. içmeye niyetlendim çok. birbirine hiç de
paralel olmayan, birbirini kesmeyen de bir sürü dünya sahibi idim, ne demişler
atalar, mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi. sekiz adet yüreğim vardı
yanlış saymadıysam, sekizi de sessiz, sert sessiz. hani bana hani bana demiş,
müthiş de bir insan sevgisi tanrım ne yaman. “sıkıştıkça” ile başlayan bir
cümle kurasım geldi. şarkı söyledim:
- “küçük kız, küçük kız, söyle bana nerdeydin? bu sabah bekledim,
oynamaya gelmedin. bu sabah bekledim, hiç görünmedin?”
- “sormayın halimi, ah neler oldu. yüreğim sıkıştı, gözlerim
doldu. başıma gelenler, eğer bilseniz. çok üzüntü duyar, ağlardınız siz.”
çok geldi sonra şarkı uzun içimden. ‘madonna olacakmış’ dedim ya,
inanmadınız, ama neden inanmazdınız. bu sırada karda açtığım kuyular çok derin
oluyordu ve içine tüm pislikliklerimi dolduruyordum ve merdivenlerden
düşüyordunuz. babam da artık beni aramıyordu, ismail amca da. ismail de amma da
isim ha be kâmil. diğer dostlarım da unutmuştu beni. ben de yeni dostlar
bulmakta pek mahir miydim neydim, çok kalleş biri olduğum su götürmez bir
gerçek idi ve kendimi eşek suya üç tur düzenleyene kadar dövmeliydim. bi tur
versene be ersan. bisikletine koyim ersan. ben merak etme oynayabilirim çıkma
araba lastikleriyle, ellerimizin en sevdiğimiz rengi. ahah, aloe vera’lı bakım
kremi. çocuğumun ismini aloe vera koymayı düşledim. ellerimden öpmelisin,
avcumu öpmelisin, avcumdan su içmelisin, ellerim gözlerimdir benim, dolayısıyla
bir öpüşte iki kuş. ya kuşlar, kuşlara ne demeli, sofralarımızın daim konukları
kuşlar, onlar da mı yalandı. kuşlar, balıklar, hayvanları seviyor olmalıyız. bu
işte bir cinlik var, eti cin. mahirdim evet, yeni dostlar bulmakta mahirdim, erkek
olursa mahir, kız olursa çayan, yeni dostum olursa da adı ‘teğmen dan’. sağlam
adamdı allah var, bana hiç benzemiyordu. kalemi bastırdıkça kara,
bastırıyordum. sokak lambalarımı kestiler, traktör bisikleti çiğnedi, ezdi, kar
ellerinden tutmuştu çatıların, kollarını da istiyordu. vallahi hayat pek zordu,
hem de benim gibi dünyalar savaşı oynayan biriyle inanılmaz zordu ve neden bu
kadar kalpsizdim bilmiyordum, küçükken kalp yerine bir pil sahibi miydim,
kalbimi kumbaraya mı atmıştım, orada mı birikiyordu, yoksa annem benim annesi
değil miydi, ahahah işte buna pek güldüm dostum ‘lieutenant dan’. sahi fransız
teğmen’in adı neydi, kadını vardı bir de onun değil mi. ayva reçelim bitmek
üzereydi ve annemi aramalıydım. içinden o dumanlar çıkardığımız evi hatırladım,
annemin çocukluk evlerine benziyordu o sokak, oysa ben hep o sokakları gezmek,
bu yüzden sanırım, yani içinde bunca sokak varsa ve hepsine bir şair ismi
verilmişse, bir insanın içinde yani bunca sokak, sokaklarda top oynayan
çocuklar, topunuzu keserim ulan, camları kırıp çok uzaklara çekip gitmiş
çocuklar varsa, içinden duman çıkan ahşap kagir verandalı evler varsa insanın
içindeki sokakların içinde, benim gibi oluyor diyebilirim sözgelimi, az kalpli
ve bu yokuşu çıkmakta zorlanıyorsunuz farkındayım, kalp kelimesini de
yasaklıyorum size genç şairler, bana yürek ve kalp kelimeleriyle gelmeyiniz,
kalbinizi kırarım, sokak deyiniz mesela kalp yerine, ya da sokak lambası filan,
onu o kadar eskitemedik henüz, esnetiyoruz mütemadiyen, siz iyisi mi harım veya
avlu deyin.
havlu atmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder