ama arkadaşlar iyidir



31.07.2012

bankın bir ucuna ayakkabıları koyup onları yastık yaparak kıvrılmak.

29.07.2012

"bir gün, bir parkta otururken, biliyorum"

bolca su içtik ve uyuduk. sonra su içtik. çay içtik. kahve içtik. diye konuşuyorum. kendi ellerimle avcumla su içtik. benim başımdan aşağı serin sular döküldü, serin sular koynuma sokulsundu, serin sulara banmak istedim kafamı, mevsimin ilk tuzlu suyunu içtim. sonra su içtik ve geçti. gözler birbirine benzeşti. şu benim sevdiğim başta oturur,du. çoban yıldızı, diye enstrümantal bir şarkı bestelendi sene 1960lar. annem de o sıralar dünyaya gelmiş olmalı. annem dünyaya gelirken beni doğuracağı belli miydi yani, hayır şaka yapmıyor olmalısınız. anneler biz seksen nesli çocuklarını dünyaya getirdiklerinde yirmili yaşlarının hemencecik başındaydılar. m.nin annesi de öyledir sözgelimi. diye tahmin ediyorum. sonra su içtik geçti, hafiflemiş bulduk kendimizi. gündüzünde ben epey yıldızlara bakmıştım, denizin içinden yıldızlara bakılınca, hem de gündüzün, insan kendini bi garip hissediyor. sonra bi kadın bikinisi geldi yanıma kıvrıldı. hayır hayır, size bir şey söyleyeyim mi ben, ben oraya su mu bir şeyler içmeye gitmiştim. yaz günlerinde sıvı tüketimi artıyor yeryüzünün. şöyle düşünsek, insan olarak azot döngüsüne mi karbon döngüsüne mi daha çok hizmet etmekteyiz. bundan yıllar evveldi, ellerim yıpranmaya yeni başlamıştı. sonra kendime ucuz yollu bi pansiyon neyin kiraladım, yarın sabah terk dedim. sabahterk bir adamdım çoğunlukla. çoğunluktan kendimi ayrı hissettiğimi yadsıyamam, yine de ayrıksı görünmediğime eminim. diye yazdım. dışarı çıkıp bira içmeye koyuldum. beni öyle başıboş beni böyle yalnız beni öyle ah eğleniyor kendi başına bırakırsanız ben gecede sekiz on tane içer bana mısın demem. sonra uyurum, bildiğin uyurum. sonra su içtik, geçmiş olmalı. esiyordu diye hazırlıyorum. insanın adı çok önemli. bir arkadaşımın yazdığı romanda önemle geçiyor bu, öyle de bir güzel açık etmiş ki konunun susuzluğunu, sevindim okuyunca, görüştüğümüzde bunları konuşacaktık, hah, lafını bile anmadık, sonra inşallah. aslına bakarsanız geceleri hiç yatasım gelmemekte, ama sabah erken kalkasım daha çok ağır bastığından sabahları gecelere tercih etmekteyim, seviyorum nitekim. aydınlığı, sabahı, dinçliği, dinlenmişliği, kahvaltıları, islenmemişliği, gülen kadınları, şikayet etmeyen kadınları, hiçbir yeri ağrımayan kadınları, allahtan korkan kadınları, pijaması olan kadınları. tanrım sonra su içtik, muhabbet kuşları o dikey ve altlığı olan suluklarından su içer gibi su içtik pet şişelerden, sonra su içtik, okulöncesi çocuklarının o şekilli suluklarından su içer gibi su içtik pet şişelerden, dillerimizde biriken karabiberlere and olsun, yollarımızda yürüyen karabiber ağaçlarına hamd olsun ki, buğday yetiştiren tüm çiftçiler başımın tacı olsun ki, tarlalarda yitip gitmiş tüm korkuluklar üstüne yemin ederim ki su içtik. leyleklerin yollardaki ince su birikintilerinde koca gagalarıyla çektikleri çilelerin sendikal hareketine ortak olayım ki, damaklarında zerre kalmamış dünya maratonu koşucularının tükrüklerine bez olayım ki, dünyanın tüm türkülerine bam teli olayım ki, dilime badem olasın ki... diye hatırlıyorum.

27.07.2012

Zorlan

(...)

Bugün önemli bir gün. K1 yametvari bir reddolunu_ un gündönümü, son be_ y1 ld1 r her ak_ am bir _ i_ e _ arapla an1 yor bu günü. Hatta eceliyle ölümü bu tarihe rastlamazsa da mezar ta_ 1 na yaz1 lmas1 için vasiyet b1 rakacakt1 r. Sevinçli bir tela_ içindeydi be_ sene evvel, bir bahar gündüzü rastlam1 _ t1 benzer bir koku sahibine. Rüzgâr arkas1 ndan estikçe o koku tüm damarlar1 nda dolan1 yordu. Sahile naz1 r bir çay bahçesinde bir masay1 tüm yaln1 zl1 1 yla cilalam1 _ ken ve bahar1 n geldi i ilk günlerin hazz1 n1 kalemine dolay1 p kâ 1 da ayr1 _ t1 r1 rken, 1 hlamurlar1 nkini bast1 ran bir koku yay1 l1 p önündeki masaya konuvermi_ ti. Siyah saçl1 , önden bak1 nca güne_ , arkadan ay gibi bir koku. Selam verir gibi yapm1 _ t1 otururken.

Gel GelYanal1 m Ate_ -i A_ ka ise gülümseyerek kar_ 1 l1 k vermi_ ti. Sonra önüne dönüp yaz1 s1 na devam ediyor gibi yapm1 _ t1 . Yaz1 m1 yaz1 l1 rd1 onca güzellikten sonra. Sigara da içilmezdi, o tada ay1 p ederdi kalitesiz tütünün kokusu. Öyle durdu i_ te. Kalem, anlams1 zca _ ekiller çizdi kâ 1 da. Uzakdo u alfabelerindeki harflerin gizemli esteti ine gidip geldi. Kafas1 n1 tekrar kald1 rd1 ne yap1 yor du una bakmak için. O s1 rada bir garson ona bak1 yor olsa henüz çay1 bitmedi i halde bir yenisini söylemesi i_ ten bile de ildi, laf olsun du undan. Bu defa akl1 na laf olsun diye yapt1 1 i_ ler geldi. 0 çinden müstehzi bir gülümseme masan1 n üstüne yay1 l1 verdi ve cilay1 bu gülümsemeyle sildi.



Hat1 rlad1 ; çok iyi sa 1 r dilsiz rolü yapard1 . Bir darbe ertesinde karar vermi_ ti buna. Bir gün kendisininkinin lasti i patlak oldu undan abisinden bisikletini istemi_ ti. Abisi ise tam da o söyledikten sonra Hay1 r, bana laz1 m,  demi_ ti ve laf olsun diye ak_ ama kadar bisiklete binmi_ ti o gün. Gel Gel Yanal1 m Ate_ -i A_ ka ise üç kilometre yürümü_ tü s1 rf bir kitap alabilmek için. Ondan sonra kimseden sözlü olarak bir _ ey istemedi. Ne annesinden ne babas1 ndan ne arkada_ 1 ndan ne ö retmeninden ne k1 rtasiyeden ne bankac1 dan ne kedisinden ne gazeteciden ne çilingirden ne meyhaneciden& Hiç yüz göz olmad1 , ihtiyac1 varsa ya hemen paras1 n1 vererek ald1 , ya da kâ 1 da yazarak aratt1 . Sa 1 r oldu, dilsiz oldu, yaz1 yla anla_ t1 . Duymad1 1 zaman sorun te_ kil etmiyordu. 0 _ aretlerin, mimiklerin hay1 r 1 ve yok u ise yeterince bozguncu de ildi. Bu yüzden sözlere de il de söz cüklere do ru kar_ 1 evrimle_ mesini tamamlamaya do ru yol al1 yordu.


Koku, yerinden kalkt1 ve o birkaç metrekarelik alan1 nahif sal1 n1 m1 yla bir konser alan1 na çeviriverdi. ^ imdi de bilinmeyen _ ark1 lar1 n porte üzerindeki notalar1 n1 n gizemli gölgelerine gönderdi Gel Gel Yanal1 m Ate_ -i A_ ka y1 . ^ airin de dedi i gibi koku esas, ki_ i aksesuar m1 yd1 gerçekten, diye dü_ ünürken koku tekrar sandalyesine oturdu. Fol ve yumurta ortada henüz yer bulamam1 _ ken konu_ mak istedi birden. Merdümgiriz insanlar1 n böyle patlama anlar1 olur. Önce elleri ceplerinde anlams1 zca saatlerce dola_ 1 rlar, sonra birden bir ayya_ la, bir ayakkab1 boyac1 s1 yla, bir bakkal ç1 ra 1 yla, kalbe hitap eden bir yüze sahip herhangi bir insanla konu_ ma ihtiyac1 hissederler. Ama, ama, ama. Vazgeçti, sonuç sessizlik olabilirdi, sessizlik ürkütürdü. Önündeki kâ 1 da, _ ekillerden bo_ kalan bir yere, Bu ak_ am beraber içki içebilir miyiz?  yaz1 p aya a kalkt1 ve kokunun masas1 n1 n üzerine b1 rakt1 . Geri döndü ünde utanc1 ndan arkas1 dönük olarak oturdu. Cevap verecek miydi? Temiz bir kâ 1 da, kalemin ucu bitene kadar hay1 r  yazd1 . Yazarken tüm harflerin alt alta estetik bir biçimde dizilmesine dikkat etti.

(...)
zamanın üstüne işediği çocuk

kim söylüyor beni, makamım ne? öğrenciyim. başım ağrımakta. midem karaciğerime yamuk bakıyor. akciğerlerim kara kara düşünüyor. bir takım alkole ihtiyacım var. motivasyonumu düşürdüm, kayıp. hormonlarım geçersiz işlemler yürütüyor. biri motivasyonumu mu yürütüyor, bulamıyorum. solo bir eserim sanırım, black blues tadında. adı tadında. adıma dokunabilir misiniz mısralarınızda? nane diktim suya. paris texas'a ihtiyacım var travis. yöresel bir perde gözlerimi kapatmakta, başım ağrepduru. zagrep radyosundan bildirmek istiyorum. hastanede beklemediğim bir servisten adımı ünlediler, adımı fark ettim. dahiliye hariciye filan var. kan aldırsam ameliyat olmuş hissedecektim. kanımın bir kısım alkole muhtaciyeti var. muhtarıyım tek haneli hayatımın. nüfusum kaçtı lan? ban ban'g. nikâh tarihi almak istiyorum tekel bayiilerini dolaşıp, yüce tümsekler aşıp. kâh kâh şıp şıp. pıt pıt öpücük balığıyla yanyana ve sırtüstü yüzmek istiyorum ama dudakları eskiyor. nasıl ki üstüne varılarak değiştirilen taslaklar otomatik olarak kaydediliyorsa biri de beni otomatik olarak kaydetse ve öyle sevse, üstüme hiç zeytinyağı dökmese. bebek beni del eyledi

herif de ne acı yapmış be hacı

köpeklerin kuyruklarını kesmek istiyorum
ya da bütün müzikallerin sesini kısmak
badana yapmak bütün balyajlara meçlere yapay sarışınlıklara
şehrin bütün balolarına dalmak silahla ve şerefsizim bir cinnet her şeyi hallederbütün düşük belleri yukarı kaldırmak
bütün telefonların alarmlarını aynı saate kurmak
üzgünüm çalar saat
cümle cümlelerin için birer hatırlatma ayarlamak
ütü masalarını yere yatırmak
ya da kuşların kanatlarını kopartıp tüylerden seviyor sevmiyor yapmak
kalemlerin kıçına çıtçıtlayarak bütün sıfır beşleri çöpe boşaltmak
hımmm bütün mürekkepleri yutmak
ağzıma almak klarnetlerini gelmiş geçmiş saz semailerinin
roka ekili tarlaları talan
bir danaburnu bir kımıl zararlısı olsam fena mı olacak
tamaron dertlerimin ilacı
dünyanın bütün denizlerini getirin bana,
dünyanın bütün denizlerini diyorum
klorlamak istiyorum sen bana böyle

örümceklerle ağ işine girmek istiyorum
gripin kadının resmini duvarımdan indiriyorum
buzdolabının fişini çekip bir hafta sonra koklamak
sigaraları yakıp yakıp ayakkabılarımın içine
yahu bir ayakkabı dolusu ağlamak
sana dönmemeliyim
bozuk paraları daha da bozdurmak

sifonda biri var ismail
çekiyorum çekiyorum düşmüyor
genel anestezinin anasına ulaşılamıyor

çikolatalı pudingi karıncalara vereceğime dair adak adamıştım
bütün raylar beyinsiz

24.07.2012

arabeskle aramızda bir şeyler olduğu muhakkak. kıyasıya gerçek bir hayatım var. bu gerçeklikten kesit alıp kendim analiz ediyorum kendime zaman zaman. neden bu kadar kırık, bilmiyorum.

23.07.2012

martının vertigo nöbeti

[ali] çocuk iskeleye çıktı sabah sabah. çok sıkışmıştı, etrafını kesti kedi gözlerle, pipisini denize saldı, rahatladı. [ahmet] güvercinlerin pencere kenarından yükselen sabah kabarıklıklarını kubarıklıklarını alt kattaki çift sevişiyor sandı gençadam, alt kattaki çift onbeş yıldır sevişmiyordu halbuki. kalktı dinledi, bu onu harekete geçirdi, bir çift güvercin. [davut] ezan sesi duyuldu bir vakit aradan sonra, vakitlerin araları gün içinde birörnek değilken günler içinde eş dağılıyordu. [ayşe] ağzında sakızla rüyaya dalan kız çocuğu sabaha sakız yapışmış buldu saçlarını, o kadar ağladı o kadar ağladı ki kestirtmedi saçlarını, gazyağıyla temizlediler, bir hafta boyunca gazyağı koktu kafacağızı, o kızı alan adam yaşadı, çünkü hazır çorba yapmayı sevmiyordu ve domates çorbası yapmayı pek iyi beceriyordu. [bütün sınıf] geceler uzundu bazen. [edip] balığı yargılamaya kalktı bir yengeç, çünkü balık insanların attıkları yapay yemleri yiyordu yengecin bütün uyarılarına rağmen, yengeçse yiyeceğini taştan çıkarıyordu, kayalıklardan çıkarıyordu, yine de beraat etti balık. yengeç fildişi kayasının altına geri çekildi, nasılsa insanlar o balığı bir gün yiyeceklerdi. [kerim-saadet] çocuğun en sevdiği yiyeceklerden olan balık, kızın görmeye dayanamadığı bir hayvanımızdı, ölü balık görmeye dayanamıyordu kızcağız, ağlayası geliyordu balığın ölü gözlerini görünce, bu yüzden evlenemediler, rokada buluşmayı reddettiler. [süleyman] her gün okul çıkışı tıklım tıklım otobüs duraklarında bir yer bulup otobüsleri izleyen üniversite öğrencisi genç, bir gün dayanamadı ve saatine bakıp 30m'ye bindi, mecidiyeköyü'nden gülbağ'a indi ve orda bir apartmanın asansöründe asılı kaldı, asansör de asansör boşluğunda asılı kaldı. [öğretmen] sıkıldı bütün çocuklar, bildiğin sıkıldılar. [ibrahim] ilk kez asansörlü bir apartman gören taşralı genç, utana sıkıla korka korka yedi kez bindi indi asansörle, bilmediği bir şey vardı, kentlilerin asansörde sevişmek gibi bir fantazisi. [celal] bulvar kelimesini çok merak etti taşralı genç, sözlükle yatıp sözlükle kalkardı, şehir içinde ağaçlıklı geniş cadde gibi bir şey söyledi sözlük, önce şehir aramaya çıktı, buldu, sonra ağaçlıklı geniş cadde aramaya başladı, buldu, gözden kayboldu, yıllar sonra elinde bir tenekeyle köye geri döndüğünü gördüler, çok iyi teneke çalıyordu. [hasan] yurtta kaldığı yıllarda eve çıkma özlemiyle üzülen çocuk üniversite hayatı boyunca harçlığını denkleştirip eve çıkamadı, okul bitti, askerden geldi, askerde oynadığı piyangodan ikramiye çıkınca parası bitene kadar her gün başka bir ev kiraladı. [murat-merve-seval] ilk sevdiği kız sakallı halini çok beğeniyordu, son sevdiği kız ise sakalsız halini. yüzünün bir tarafını her gün tıraş ederken, diğer tarafına yıllarca dokunmadı çocuk, böylelikle sevdiği ilk kız bir yanağına sakal oldu, kırlaştı yıllarla, diğerinde dudaklar kaydı, tutunamadı.

[bütün sınıf] ıskaladı adam, bildiğin ıskaladı.

21.07.2012

bu kadar mı sıkılmışım: vözgeçmiştim.

18.07.2012

9.07.2012

yaz geliyor. yazın çok sıcak olması gibi bir adeti var ve biz her yaz buna kurulmuş gibi sıcaktan şikayetçi oluyoruz, halbuki yazın sıcak mı olurmuş, hayret, hiç yapmazdı yaz böyle. sinekler sofralara üşüşüyor. sivrisinekleri sevmiyoruz, öldürüyor. yeni nesil sinek öldürücüler üzerine çalışıyor birtakım firmaların ar-ge birimleri, her şey insanın rahatı ve doğallıktan uzaklaştırılması için. sinkov, kovuyoruz. üç tane eşantiyon çakmak hediye ediyor arkadaşım, ömür boyu yetecek gibi duruyorlar masanın üzerinde, fakat bir gün de bakmış olacağım ki evin içinde yakıcı malzeme aranıyor, gündüzün biteceği belli çakmağın yenisini almayı akıl edemediğim için kendime kızıyor olacağım. mevsimler prömiyerler. çok sevdiğimiz bir fincan muhakkak oluyor ve biz kırılmaması için üstüne titrerken bankodan düşüp tuzla buz olması an bile olmayabiliyor, sonra bir bakmışız ki o acıyı unutup başka acılara dalmışız. kahve filan içiyoruz. alkol tüketiyoruz. puff, çok sıcak diyoruz. özellikle menapoz dönemindeki kadınlara hayat çok sıcak geliyor, annemizden başka menapoza girmiş kadın tanımamış olmamıza rağmen böyle bir genelleme yapmakta sakınca görmüyoruz. yaşlarımız yirmiiki ila otuzbeş arasında değişiyor. bir sivrisineğin işini bitirip donunu toplamış halde vaziyetini tam da kolumuzun üstüne bıraktığı sancı ile anlayıp kıvamsız bir refleksle elimizi şaplatmamız bir oluyor, ne var ki o alacağını almış oluyor. emel sayın çok güzel söylüyor: "olmuyor". trt'nin radyo spikerlerinin ses tonlarının yapay mı yoksa gerçekten de harika mı olduğu konusunda kafamızda çeşitli şüpheler oluşuyor. yazılar mektuplar şiirler, kelimeler karşımızda ezilip büzülüyor. bundan bilmemkaç kadar yıl önce hediye aldığımız kitabın içindeki kızın hatıra olası saç teline bakıp, o zaman saçları ne de uzunmuş, diyor kadehimizi uzun saçlı kadınların saçlarına kaldırıyoruz. konsomatrislerin ortamdaki tüm masaları dolaşıp herkesle tek tek hoşgeldiniz diyerek merhabalaşmaları takılıyor aklımıza. hoşbulduk, diyoruz, hoşbulduk. geribildirim var mı diye bakınıyoruz habire yazdıklarımıza. halbuki yaşadıklarımızın geri bildirimi geri beslemesi geri vitesi olmuyor. halbulduk diyoruz, halbulduk.

tam da sigaranın yarısında tuvaletimiz geliyor, günde nerden baksan bir iki sigara böyle heba oluyor. çöp kutuları dolup dolup boşalıyor. içime boşal diyor, içime boşal, gözlerini kısıyor. her yerde atık atık atık. büyük bir hevesle aldığımız, yani sayelerinde yeni bir hayata başlayacağımızı umarak aldığımız sebzeler meyveler iki gün sonra bozuluyor. birtakım firmaların ar-ge birimleri buzdolaplarındaki birikimimizi bozulmadan daha uzun süre saklamamızı sağlayacak bir şeyler üretmeye çabalıyor. takdirle karşılıyoruz. başımıza gelenleri, onca piçliği takdirle karşılıyoruz, carl gustav jung'un bu konuda elbet birkaç sözü bulunuyor. twitter'da aktivist hareketleri retweet ediyoruz, hatta yetmiyor kendimiz planlıyoruz, bizim de elbet dünyaya hitaben özlü sözlerimiz oluyor. susmuyoruz, sustukça sıraya kaynak yapacaklar, sıra bize elbet gelecek. yine de bazı şehirlerdeki öğrenci evlerinde hâlâ buzdolabı alacak parası olmayan çocuklar peynirleri balkonda saklıyor, sonra büyüyecek mühendis filan olacaklar, kars gravyeri mi alsam kıbrıs hellim'i mi alsam, mozzarella (motsarella) filan. nutella'nın bu kadar yaygın olmadığı, sadece sarelle'nin bilindiği milattan önceki dönemlere gidiyor aklımız, annemizin yaptığı şokella'lara, o evde yapılmış olmasının getirdiği beğenmemezlik, ev baklavasını da bir türlü sevemiyoruz. lakin bunları düşünürken adagio filan çalıyor.

biraz zaman akıttıktan sonra bir bakıyoruz ki anlatımlarımız, düz cümlelerimiz içinde bulunduğumuz kum saatini aktar dönder (döndür) yapmaktan başka bir halta yaramıyor ve biz bu müthiş kaostan çıkmak için dizeleri kırıyor, plastikliğe yöneliyor, ordan burdan eksiltme yapıyor, biniyoruz bir alamet-i'e. biçimsiz insanlar olarak biçmeye devam ediyoruz.

devam ediyoruz ve bu işte bir iş var.

8.07.2012

kadının gülümsemesinin gülmesinin çekiciliğinden bahsediyorduk dün gece bir bar fedaisiyle. ben özellikle şarkı söylerken ve sevişirken kadının gülümsemesinin ne kadar da kayıtlara geçecek bir hareket olduğunu söyledim, o da bana dedi ki kendine gel. aşağıda eski bir tavır var. ben koydum, eskiden bu tip tavır koymalarım vardı. o eskidendi.

hışhışı hançer boynuma lele

gülerken ağzını kapatan kadınlar müstesna bir çekiciliği olagelen kadınlardırdır. kadın cinsi latif-i bazı hayali medeniyetlerde genel olarak utanıklıklarıyla, suskunluklarıyla, çekin genlikleriyle anıla gelindiklerinden, yine bu kısım yörelerde gelin denilen kadın kısmı yüzünün bir tül altında erkeğince görülmesini beklerken, sessiz suskun mahsun, mahsus mahalinde ağlar iken, de aynı ekingenliğini gizli yüzünde saklarken ve bu da bize konuyu anlamamız için yeter bir metafor iken, bu kadın cinsi de artıkın postmodern masallarda filan yer bulurke, bu davranış biçimin birebir yansımasıdır bu kadınların gülerken ellerinin bu hareketleriyle bizde beklettikleri. nerde gülerken elleriyle yüzünü kapatan bir kadın görsem onun bu çekiciliğinden utanıram, o manzarayı kendime katıram. aşık olup oluktan akmaktan korkarım, kendimi kaptırırı verem. “mad about you” dedi bu sırada doktor. bir de baktim dokturmusum bu ingilizce karakterlerle. “toktur musun nesin!” dedi o yörelerden bir yaşlıca başlıca.

ilgisi var mı ki gençliğimde okuduğum bir görgü kitabında esnerken sol elin tersiyle kapatmayı öneriyordu bey amcalar ağzımızı. nerde gülerken ağzını kapatan bir kadın görsem dibim düşer, armut toplarım. o sırada bunu sol elinin tersiyle yapmasını rica ederim bu kedinden. nasıllar ki insanlar esnerken dünyanın en çirken görüntüsüne sahiptiler ise bir de bakmışsın ki gülerken ağzının kapatmasıyla gözümde bir anda dünyanın en güzel oluveri. demem o ki kadının bu hareketi, ilk etapta kısa atladığım medeniyetlerde bir zamanlar da olsa bulunduğunun, ordaki sofradan bir tat da olsa aldığının, ben köpükleyim sen de durula faslına iştirak da olsa ettiğinin, özgüven denen naneninin olsa olsa bir otobüs seyahat acentası sanıldığının bir göstergesidir gözümde, üme üme sokar. işte bu davranış sayın seyirciler, hiç de güme gitmez benim indimde. hind-i çin’de de olsa gider severim o kadını. çünki onbeş çinkoyu birden doldurtturur bu tombala dünyada bana onun bu hareketi, gülerken hafifçe ağzını kapaması, gülicik peygamberinin şefaatine nail eder beni, gül olu ben dururum. ne demiş şair çelik, gördüğün en güzel aşık olurum.

zar zor çekmeköylerden birinden çakmak ışığıyla mumları bulup yaktıktan sonra elektriklerin gelivermesi gibidir bu. mum olurum.
icrada gelinen önemli bir nokta

7.07.2012

içinde bulunduğumuz, içinde çalkalandığımız an ve şehir, bu şehir, bu zaman, insanı hadım eden, iğdiş eden, kısırlaştıran bir şehir ve dizboyuluk. uzak düş benden. mazur gör. kusur bak. beni ben mi sanma yanma aldanma. hayır hayır hayır hayır.

kaç kurtul benlen.
enis akın şiiri, ortada bırakır.

"kaç, kurtul benden

beni mutfak sandalyesine bağlıyorsun
sesi tanrılardan çalıp sana getirmem için

dışardan martıların seslerini yakalıyorum
sadece sen, ben, bugün var.
sadece sen, ben, bugün vardı.

ben
yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için yaşlanıyorum
bugün, herkesin orospusu
ve sen, şiir sevmiyorsun

çıplak baldırımın üzerinde kırmızı kayış
mesela ben senin yalnızlığını sevecekmişim

şimdi kış
mezarların üzerinden soğuk rüzgârlar esiyor

gözlerin yaşlı bir tren gibi yavaşlarken
yakalıyorum seslerini: gıcırtılar, gıcırtılar

sabah erken, sen tanıdığım en güzel gülen sarhoşsun
ve şiir sevmiyorsun

altımızdaki sandalye giderek yabancı bir lisandan konuşuyor
şekspir bakılmak istiyor
kapıyı onun için aralık bırakıyoruz

yokluğunu büyütmeye hazırlanırken yıldızlar
ve işte bak düşüyoruz ne iyi ne iyi

yık gözlerini
kır kulaklarını
öteler dışarda kalsın

çünkü şiir sevmiyosun
bir babanın arkasında bir bıçak gibi kendine sakladığı kız

bıraksalar
götürürdüm seni ölünce piyanoların gittiği yere
ağzında sakız

ama bizi bulduklarında
terini bıçak kullanarak ayırmalılar terimden
bak

başka kimin var
ölene kadar akordeon çalacak

kılıcımı havaya kaldırıyorum
şimdi yırtıcı bir hayvan
gibi zıplayacak gitarın sesi gizlendiği yerden

yine de sen şiir sevmeyeceksin hiçbir zaman
aslında kimse sevişemiyor eminim

zaten sevişmeyecektik ki
yemin ederim sadece incitecektik
birbirimizi en ikinci yerlerimizden

ben senin yalnızlığını sevdim, sevdikçe azalttım
yağmuru dinliyorsun, yağmuru dinliyossun
ama şiir sevmiyorsun

aslında öbürleri de sevmiyor eminim
kaçtın, kurtulanlara katıldın sevilmekten

martılar
tren yavaşlar
altımızda sandalye camda yağmur

hepsi tek tek şarkıya katılıyor
sadece sen, ben, bugün vardı
sadece sen, ben, bugün vardık

sen
haklılığıma kavuşmak için başladığım bir sarhoştun

ben, seni görür görmez ayrıldım
bugün, hepimizin orospusu
şekspirin bakılmak istediğini herkes biliyordu

yarın hava bulutlu olacak dedin
sustum, yarın yoktu
ve sen şiir sevmiyordun"

6.07.2012

çimenlerden masa yapmak

dün gece alsancak'ta çimimize neden buyurmadınız? dün gece alsancak çimleri güzel bir arkadaş ortamına sahne oldu. ben ve bizim çocuklar şöyle bir çıkalım demişti. normalde iş arkadaşlarıyla dış buluşmalara kapalı olduğum bilinir, bunda beis yok, ama dün beyaz yüzlünün bi tanesini kıramadım ve tamam dedim. birer tane bira içtik önce. kimin nasıl içeceğini kestiremediğim için temkin askım sırtımda bana yük olsa da yavaş yavaş devam ve eşlik ettim. sonra mekan değiştirmek istediler, ve mekan arayışına koyulmuşken sokakta klarnetiyle davasını güden bir çingene ustasına rastladık. beyaz yüzlü dedi ki, "doktor, bu herife doktor şarkısını çaldırmak istiyorum ben." ben de çaldır dedim, aramızdaki bozuklukları verdik amcaya, o da çaldı sağolsun. sonra bizimkiler tutturdu bi şarkı daha isteyelim. dedim ki, "o iş öyle yolgeçen sokak ortasında bağırıp çağırmayla olmaz. amca, sahile gel ne içmek istiyorsan ısmarlayalım, ne istiyorsan verelim, sen de bize eşlik et." memnuniyetle kabul etti ve biraları alıp çimlere güneşlendik. saatlerimiz hava tam da kararmak üzereyken. izmir güzel bir gece geçirdiğine şahadet getirdi sonrasonra. sonra işte, sonra çimlerdeki herkes bize yancı oldu klarneti duyunca.

ama siz gelmediniz.

3.07.2012

son zamanların en güzel gelişmelerinden biri kadıköy'den aldığım kalemin çok güzel yazıyor oluşu. 
bugün jim morrison için önemli bir gün, ölesi gelmiş. ve arkadaşım nazım doğdu tabii yıllar önce, o ayrı.