ama arkadaşlar iyidir



18.05.2015

ben burda az bar kapamadim. o zamanlar barda dogduguma emin oldugum zamanlardi, simdi de eminim de barlar tarafindan terk edilmis gibi hissetmiyorum degil ara ara. her ne ise, bu sokakta ben gece ikide -ki o zamanlar o sokak bu sokak degildi- bari kapatip, elimdeki pet siseye baska acik yer bulamayacagimin bilinciyle votka doldurtup parasini verip sahile cikmisligim cok vakayi adiyedendir. ha bunu burda anlatisim marifetmis gibi gelmesin elbet de maksadim, maksadim yok. hava guzel onu diyorum. muzik de var biraz. daha nolsun.

15.05.2015

sizlere bu mühim kandil gecesinde merhaba zeki alasya gibi sevmekden bahsedecektim lakin tam bilgisayarı açdım ki aklıma nerden estiyse -sahi, sanki hiç esmiyormuş gibi konuşdum di mi, arasıra eserdi halbuki- winamp geldi. bir de bakdım ki hâlâ yüklenebiliyormuş -ya da tekrar devreye alınmışdır bilemem-. ilk işim yüklemek oldu. takdım harici harddiski bilgisayara ve bütün varımı yoğumu winampın insafına bırakdım. az bi şey de rakı koydum söylemesi günah. komşuların şarkı seslerini duymalarından çekinmekle birlikte saatin bunun için pek geç olmadığına hükmetdim ve başladım çalmağa. önce maresias'dan gaip arabesk çaldı. sonra celia cruz'dan la vida es un carnaval. sonra fleetwood mac'den albatross, sanki dilimi biliyor gibiydi. bütün şarkılara bir anda hükmedebilmek ne kadar mutluluk vericiydi. mutluluk vermek ya da almak da ne demekse dedim kendime. hah.
günaydın.



10.05.2015

merhsbs. ya da merhaba. "lan vurdun oldurdun" der bir rebetin orta yerinde. baska bir rebette de "aman tombul omrune bereket" der ama digeri daha ziyade ilgilendiriyor. vurdun oldurdun. demin nerden geldiyse aklima fusun diye bi isim geldi. efsunla ayni aileden olsa gerek, tahmini zor degil. sonra didem madak'in fusun'lu bir siiri geldi aklima rahmetlik. senin hic ahretligin oldu mu. benim birkac kere oldu kendimi yedim. daha bu aksam konustum bi tanesiyle. fenerbahceli oldugu icin onu en yakin arkadasim secmekte hata mi ettim acaba diye dusundugum ve kendimden suphe ettigim olmustur arasira ama kendime kizdim bugunku telefon konusmamizdan sonra ondan en ufak suphe etdigim icun bile. adam cok guzel guluyor bi kere, guldugunde nerdeyse butun pozitif ilimler tum parametreleriyle sahaya iniyor, tum pozitif kan gruplari dunya capinda bir enjektore naklolunuyor. dunya capinda derken kelimenin harbi anlamiyla captan bahsediyorum. malum dunya yuvarlak ve bir miktar sumak iceriyor. cogunlukla da acili. ben sahsen dunya olsam korili mi olurdum acaba, naneli olacakdigim kesin. neyse bunun uzerine dusunmek icin fazla ortayasliyim. hic fusun diye tanidigim olmadi bu ara. ama bomonti oyle mi ya, bir donem epey beraber takildik. hatta skol da tanidigim en siradisi kisiliklerden biriydi. skol dedim de gecti barlarda omrum, ihtiyar oldum bugun.

kendimizden buyuk ama yoneticileri oldugumuz tecrubeli iscilere adiyla degil de ihtiyar diyerek seslenmemiz hep saygimizin icabi. yine de benden yirmi yas buyuk adamlara adiyla hitap etdigim oluyor elbet, iste butun bunlar hep dunyanin isleri rast gitsin diye. suzinak da gitsin. suzidilara olma mi, o da gitsin. hepiniz gidin mina kodumun makamlari, sanki ben dogarken yanimdaydiniz da, ben dogarken olmussem demek ki. ya da yagmurlu bir gunde dogmussam anamdan, gokler agliyormussa ben dogdum diye. annalar gununuz de bu arada. muslum gurses'in mezarinin ustune de amma yagmur yagti ha. gecen sene bu zamanlar sanirim eskisehir'de gece saat onbirde bana bira satacak tekel bayii ariyordum gizli izli. hayatimin en muhtesem zamanlari miydi yoksa onlar, bence opoyleydi. ki hayali cihan deger.

skol dedim de bugun eskisehir'e gelirken, yillar cok degistiginden yanlislikla yanlis bir yola saptim ve o yil beni eskiden burdayken kaldigim evin onunden gecirmesin mi. allahim gozlerim doldu. dortluleri yaktim durdum onunde apartmanin. aklima o muthis ozlu soz geldi, "bugun sinyal yakip gectigin bu kalbi, bir gun dortlu yakip bekleyeceksin" benim aklima ozlu ozsuz pek cok sozle doludur zahiren. biz hammaddelerin suyla kolay sekillendirilebilir olanlarina ozlu, olmayanlarina ozsuz diyoruz bu arada. daha kolay anlatmak gerekirse, ornegin kum ozsuz iken, killer ozludur. ben insanin alkolle sekillendirilebilenine ozlu, hicbir soke yaramayanina da ozsuz diyorum. siz hangisisiniz sormasi ayip. skol dedim de, eski evimin onunde dortluleri yakmis trafikten sovguler yerken, ciktim arabadan ve arkamda korna calan pezevenge cok agir kufurler etdim burda yer almasini istemedigim, "su an cok duygusal bir an yasaniyor burda herhalde" dedim. adam anladi beni. duygusal an demisken, herkesin zihninde yer etmis muhtelif duygusal anlar muhakkak vardir, var midir, var sut misiiir, benimkinde var en azindan, ustelik sut misirlarla ve sut bacaklarla ve sut memelerle beraber nedense. benimkilerden biri "her gonulde bir aslan yatar" filminde zeynel'in danyal'a "gule gule danyal" dedigi sahnedir mesela rahmetlik zeki alasya. icimde bir sey kirildi onu duyunca. babaannem oldugunde de ayni sey olmustu. sarhostum, yeni uyanmistim. aglayasim geldiydi. ben cok guzel "metiiiiiin" diye taklit edebilirim bu arada onu. daha ziyade metin akpinar taklitcisiyimdir ama zeki'yi sadece metiiiin deyisiyle ben.

skol demisken, bazen biraz fazla feminen bulmuyor degilim kendimi ama gerek yok bu yirtici dunyada buna. ipne misin derler adama. arabaya dortlulere yaktirmis, arkadakilerin alayina gum gum giderken, omerov'un dukkanini aradi gozlerim hemen apartmanin yaninda. omerov'un dukkani tam bir skol deposuydu benimcun. yikmislar omerov'un dukkanini. merve'yi de yikmislardir o zaman dedim. merve'yi kimler yikmadi ki. bu sirada aklima o sarki geldi emel sayin'in odevlerinden, "sen de git sevme unut, kimler unutmadi ki." o sirada dunyanin en iyisi radyo 3 seyi mirildandi, mavri xioni, ben sarkilara inandigimi soylemis miydim size. hani dunyada tansik falan gibi sktirboktan kelimeler ve melih gokcek ve emin colasan gibi adamlar olmasina ragmen beni dunyada tutan nadir seyler iste sarkilar naparsin. hatta o radyo 3 bana yine bir gun is cikisi yine tam apartmanin onunde yine arabanin radyosunda hisarli ahmet'in agzindan "ben kendimi gulun dibinde buldum"u ogretmisti. simdi de yaptigi ise bakin'di. bu defa da dunyanin en acimasiz turkulerinden mavro xioni'yi caliyordu, hem de tam gozlerimin dolulugu capaklarimi calkalarken. ya da diger bir deyisle ederlesi avela, tam da gecen gun balkondaki nanenin dibine koydugumde ben o nesneyi. olur bazen oyle, dedi ici gecmis bar filozofu.

skol demistik ya demin, bizim apartman yerinde duruyordu durmasina da, bitisik nizam olan yanindaki apartmani muteaaaaahhhite vermislerdi anlasilan. benim o seks kolesi guvercin komsularama uzuldum en cok. cunku iki apartmanin ortasindaki bosluk tam da onlarin mekaniydi, ilk defa gordum o boslugu cevresiz. sahi, cercevesiz fotograflarla cerceveli olanlari ne kadar fark ettiriyor. sonra kendime bi iltifat etdim, tefal gibisin dedim.

sen her seyi dusunursun.

4.05.2015

yoğurtçunun kızı

bahar akşamlarını evlerde geçirmek ne kadar kötü. hatta bu hususta edip cansever'in de bir sözü vardı, "evlere sığamıyoruz, öylesine büyüdü kü vücutlarımız" gerçekten de öyle, çok korkardım vücudumun büyümesinden ama artık kendimi tanıyamaz hale geldim fotoğraflardaki, noldu, neden niçin. bahar akşamları evde öyle saçma ki. hatta bu konuda ahmet erhan'ın da birkaç lafı vardı sanırım, "evlerde oturmak bana göre değil" gerçekten de öyle. ahmet erhan'ı ilk gördüğüm haliyle son gördüğüm hali arasında ne kadar da büyük fark vardı hakkaten. öylesine büyümüştü ki vücudu rahmetlinin, tanınmaz halde çirkinleşmişti. şimdi ben de aynı durumdayım korkarım, halbuki bundan öyle de çok korkardım. ama rakının tadı çok çekici değil mi sizce de.

bu aralar askerliğe merak saldım. nerden esti bilmiyorum. bundan binlerce yıl önce tam da bu zamanlar askerliği terk ettiğimden ve hâlâ o günlere dönüp dönüp baktığımdan mı, bir yaren geçenlerde askerde olduğuna dair bana mesaj attığından mı, müslüm gürses'in o şarkısını keşfedişimin bir askeri filme rastlamasından mı, bilmiyorum. ama bir seviyor bir sevmiyorum askerliği. bu aralar spora başladım, zira vücudum alabildiğine büyüdü, önüne geçilemiyor. ben de bunu kompleks edinen bir insanım, sevmiyorum yani, kafamı taşımak bile zul gelirken kendimi komple taşımanın zorlaşmış olması daha bi beter, kafam yeterken bana, salakken üstelik ben bunca. sporda kendimle baş edebilmemin ilk yöntemi olarak bir şeyler izlemeli ya da dinlemeliyim düsturuyla telefonumun yardımıyla film açtım bisiklet esnasında. daha doğrusu son dinlediğim şarkılardan hareketle youtube bana önerdi ve ben de önerisini değerlendirdim. dağ diye bir film. askeri ve askerliği ulvi gösteren bir film, ama ben askeri ve askerliği pek ulvi görmedim bu zamana kadar, göreceğimi de sanmam. tabii hayat bir bileşkeler toplamı. bileşke kuvvetleri'ni bulmak fizik derslerimin tek başarılı yönüydü sanırım, bu da bir şeydir muhakkak. göstergeleri izleyip gösterilene ulaşma başarısı belki benimki. bilemedim, pj harvey çirkin mi sizce. her neyse, işte bugün spora gittim iş çıkışı, taktım kulaklığı, yürüyordum habire varılmayacak bir yere doğru. ne kadar acı bir şey bu yürüme/koşma bantları, ne kadar yalancılar, sanki bir yere erişecekmişsin gibi habire yürüyorsun ama durduğunda aynı yerdesin. kapalı bir salonda spor yapmak ne kadar acınası, inanmıyorum ama neden uydum peki. bu da bendeki tecellisi tesellisizliğin, diyelim geçelim. yapamam dedim nihat, yapamam dedim, ben benim işte, her şey böyle, niye böyle nihat, niye böyle be. habire uğraşıyorum bir şeylerlerlerlerle. sonra o filmi izlemeğe koyuldum. iki askerin kahramanca hikayesi mi, bence hayır; müslüm gürses şarkısının bir filme yedirilmesi mi, bence hayır; kahraman türk ordusu mu, bence hayır; bir ölür bin diriliriz mi, bence hayır. elbette normal seyirci gözünde muhakkak bunlardan biriydi ama bende değil. bu filmi belki dördüncü beşinci izleyişimdi, ki her filmi izlemem öyle defalarca ama bu filmle beni çeken/iten bir şey var idi işte. o çocuğun fiziksel olarak bana benzediğinin söylenmesi değil, milliyetçi duygularımın o çocuğunkiyle benzeşiyor olması hiç değil, diğer çocuğun serseri tabiatının ulaşamadığım ama istediğim tabiatta olmasıyla ilgili değil. neyse, fazla uzatmayayım her zaman yaptığım gibi [bu defa her zaman yaptığım gibi uzatmayayım, her zaman yaptığım gibi uzatmama işlemini yapayım değil yani]. bugün mevsimin ilk eriğini yedim laf aramızda. feriğim diyeli bile on sene oluyorduysa nerdeyse, ben bu hayatı neyleyim bu şekilde. bilgisayarın bulunduğu odada sigara içmeme kararı almış olmak ne kadar kötü. bazı kararların fazla mı peşinde ve bazılarının hiç mi peşinde, im/değilim. neyse, o çocuk bana benzetiliyordu ve askerlik fazlasıyla sıkılınılacak bir yer değildi. askerde sıkılmağa hiç fırsat yoktu, en azından benim yaptığımda öyleydi. kurşun altında değildik, it puşt altındaydık, küfür kayar altındaydık. ve şimdi beni rüyalarımda tekrar tekrar askere alıyolar, hep de aynı terane, diyolar ki askerlik uzadı, eksik yapmışsın, tekrar gelip eksik yaptığın kısmı tamamlayacaksın. bu, askerden dönen pek çok gencin ortak kabuslarından biridir ama benim için hâlâ artık zaman aşımına uğramamış olması allahtan reva olmamalı.

diye düşünüyordum ki tam da, bugün duş altında, aklıma geldi. benim tam da bu aralar yeni bir askerlik tipi beyin erozyonuna ihtiyacım var. tam yeri tam zamanı, tytz. bu an bunlardan bahsederken gece rüğyama girecek olmalarından fena halde endişeli olsam dahi şu geçmiş cümlelerim bilmem bunu göze aldığımı anlatmama yetiyor mu. bugün az daha mail atacaktım beni askere alır mısınız diye, o kadar ihtiyacım var bu asimilasyona, tam da bugünlerde.

dur bi kafamı toplayayım da devam edeyim.