ama arkadaşlar iyidir



28.05.2021

Merhaba, 

Her şey sandaldandı o kadar. Atıflarıma matufsunuz biliyorsunuz. Atıflarımdan medet umarsanız bildiriniz, mail atınız. Her yazdığım bir şeye çağrışım yapar bu bu arada burada dipnot. Atfederim, çağrışım ne kadar Türkçe kaldı di mi bu arada, ara'da yani. Arafta değil, ara'da. Atûf da Allah'ın güzel isimlerinden biridir bu arada. 

Son cümlemi sandaldandı o kadar diyerek bitirmişim malum. Hakan Taşıyan'ındı di mi, sandalcı diye bi şarkısı olsa gerekti. O ada gitti karaciğerinden köreldi. 

Bundan yıllar önce yine tarihler 27-28-29 Mayıs diyor. Kim diyebilir ki 'bundan sekiz yıl önce bugün' dediğinizde tarih yine 28 Mayıs'ı gösterir. Hayır, göstermez. Çünkü yıllar artıktır malum. Ama onca milyonlarca yıllık insanlar ve timsahlar tarihçesinde bir-iki günün lafının edilmemesi gerektiğini düşlüyorum düşlerimde. Yani, bundan sekiz yıl önce bugün, Selen, Selin ve ben Bostanlı'da Catch'in bahçesinde oturuyoruz. Tuborg içiyoruz onların özel isteği üzerine. Ehliyetimi ve arabanın anahtarını atıyorum masaya. Haftasonu Ayvalık'a gitmenin planlarını yapıyoruz.  Haftasonu biter bitmez pazartesisi Haziran'da da ben uzun yıllardır çalıştığım işyerimden ayrılıp onun komşusu olan işyerine geçiş yapacağım. Kutlamalı bir haftasonu olacak. Derken Gezi olayları patlak veriyor ve biz kendimi Istanbul'da mı buluyorum, yoksa Ayvalık devam mı. Böyle bir şeyler. Evet bu gün o olaylar gerçekleşmeğe başlayalı sekiz yıl oldu ve tarihte bugün Taksim'de bir cami açılışı yapıldı. Benim ilkgençliğim Taksim'de geçdi. [İkinci gençliğime ayrıca geliriz] Bir devir son buldu bir daha sanki, bence, gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var. Fuckin genius actually. Kiliseden havradan yana olmadığım kadar camiden de yana değilim ve ama sembolizmden hiç hoşlanmam. Ulusların, mafyaların, devlet adamlarının, devlerin, devirlerin, partilerin ve başkanlarının, cumhurbaşkanlarının sembolizm sevdasından hiç hoşlanmam, bir devrin hayatını skmenin hiç anlamı yoktur ama yaparlar, ve bu yüzden biz içimize çekiliriz, yazıklar olsun biz içlerine çekilenlere. Anamız babamız bizi böyle yetiştirmiş olmanın hesabını korkarım vermek zorunda kalacaktır diye. 

Tarihe imreniyorum, nasıl bu kadar acımasız bu kadar hoyrat olabildiği hususunda. Üç dört yıl önce temelini attığı bir binanın acısını bugün daha bi güzel çıkartabiliyor.

Bi kırk yaş müktesebatını bile rahat yaşatmadı.

Bugün emekli şair K. İskender'in doğumgünüymüştü ve aslından onun indinde indie nevinden bir şeyler yazacaktım lakin uzak durduğum haberler canıma yetdi bugün. Du bakalım, bulacağız bir müsekkin. 

MUBİ'de Mystery Train var di mi, birkaç kez daha izleyeyim, sonra uyku kardeşim ver elini. 

Blue Moon, you saw me standing alone. 

27.05.2021

Merhaba,

Saat 22.22. Fatih'in Istanbul'u fethettiği saatten oldukça uzak lakin güne yakınsamışız. Birbirine muvazi iki salmışız. Salmışlar bizi sanırsın Göksu Deresi'ne, aheste çekiyoruz kürekleri mehtab uyanmasın. Yıllar önce Mehtab'dan bahs açmıştık hatırlarsınız, hatırlarsanız. Hatta bir bahisti ki parlayan gümüşten. Porsuk Çayı'nın kıyısında oturdum ağladım. Yıllar önce böyle bir seri yapmağa yeltenmişdim, "... Irmağı'nın kıyısında oturdum ağladım" cümleli ve fotoğraflı bir silsile. Velhasıl yapmış idim de lakin araya pandemiler futbol maçları tezahüratlar karaciğer sancıları karınca baskıları ve muhtelif aliteratif halüsinasyonlar seyran edince yarım kaldı. Nice ceylan boyunlu kadınlar ve Ahmet Erhan şiirleri ve Franko Buskas şiirleri ve erguvanlar ve ıhlamur kokuları filan İstanbul arası. Sonra, sonra Italyan musîkisine merak buyurdum, klasikleri dinlemeğe başladım, yaşım kırka doğru kırk nala ilerliyordu, Achille Togliani, Nilla Pizzi filan kendimi İtalyan kasabalarında bulmağa yeltendim. Ne dediniz, yoksa Nilla Pizzi, İtalya'nın Yüksel Özkasap'ı mıdır?

Yazılarımda özel isim kullanmağa bayılırım. Daldan dala dala daldan dala sekmek. Daldan bir kuş gelecek döne döne, bir kuş gelecek daldan döne döne, daldan gelecek bir kuş döne döne. Bu tekerlemeyi Susam Sokağı'ndan biliyor olsanız gerek. Aslı böyle değildi tabii ki. Hangimiz aslımıza hürmeten sadık hidayet kalabiliyoruz ki ;) 

Sonra oluşturduğum playlist'imin adını İtalyan Kasabası koydum. Acaba dedim İtalyan'ı da Istanbul gibi I ile mi yazmak icap ederdi? Sonra dedim ki kendime, ne alakasI var? Bütün soru işaretlerim kendimedir tabii her zamanki gibi. Başkasına sorup da cevap alamamaktansa kendine sorar kendin kurar kendin düşünür kendin söylersin. Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin. Deli gönül neylersin. Ne demiş şair, deli gönül gezer gezer gelirsin. Yok, aslında şunu da demiş temel olarak, deli gönlü bir dilbere bağladım. Ha bir de şunu demiş, bir gözleri ahuya zebun etdi beni felek.

Bu yazdıklarım, kırka mendil bağladığımız şu günlerde, mendiller ifade ve iade ederken birbirimize, merdiven de dayadıksa eğer, bu yazdıklarım potburi yerine geçer ve zihninizden zihin seçer, çekiliş yapar. Çekiliş, karaya çekiliş, kıyıya çekiliş. Ne demiş Erkin Koray bir şarkısına isim vermeyi de kafasına koyarak, Düşünüş. 

Düşünüş yapanlara Düşünür diyorsak şayet, Çekiliş yapanlara [kenara/kıyıya/karaya] Çekilir diyebilir miyiz. Çekilmez bir adam oldum yine, huysuz aksi hay aksi nalet. Süper şiir değil mi dostlar. Şayet ben bir amigo olsaydım, bir GS maçının arefesinde bütün stadı haykırttırırdım bu şiirle. Ben amigo olsam neler yapardım da işte olamadık bir miço bir de amigo. 

Her şey sandaldandı o kadar. 

25.05.2021

Merhaba,

Kırk yaşıma merhabalar kala, kırk yaş denilen şeyin bu kadar ucuz olacağını hiç düşünmez idim. 

Ucuz değil miydi yoksa, yoksa bu yaşa muhtelif bedeller ödeyerek mi geldik? Yoksa elimizin sırtına bedel diye dövme mi yaptırdık, ya kelimize mi yoksa? Yoksa gayet ucuzduysa.

Ne zamandır birkaç satırlık saltanatımı burada sürdüreyim istiyordum, lakin, fırsat, zaman ya da her ne lazımsa işte o, olmamıştı. Olamamıştı. Bu geride kalan birkaç günü buna yorayım istedim. Geride kalan birkaç günün geleceğe ait olması da bu işin erbaini olsa gerek. 

Kendimi, kedimi, bendimi, lenfimi, lenflerimi, lenslerimi, que chez ces gens-là'larımı, kendimi nerelere de koymalarımı, hepsini bir bir konuşmalı yaklaşan günler içinde. Niyetim bu, lakin elbet olmayacak. Ve sizlere yine bahardan, geçen geçmekte olan geçmesi muhtemel günlerden ve günlerin ömürde tekabül ettiği sayılardan, yeğenlerden gençlerden uçurtmalardan, güzel isimlerden adlardan, adalardan, heybelerden, vapurlardan, herkese benden. 

"Hey maestro, bu masaya dört sarı votka ve bir ayrılık şarkısı daha."*

*Tabii buralara takıntılısı olduğumuz şiirlerin, şarkıların, insanların, kitapların, filmlerin anekdotları bolca gelip gezecek.


Günlerin Davrandığı

Merhaba, bu günlerde hiç paragraf yok. Ardıardıardıardına cümleler cümleler. Cemi cümle, cümbür. Günler gümbür. Gümler gümbür gümbür. 

Evde olduğumda görmeyi ıskalayamadığım bir nine var, balkona çıktığımda o aşağıdan geçiyor ve çöp dökmeğe gidiyor oluyor. Çok kambur olduğundan, boyu, taşıdığı çöpü doğrudan çöp kutularına atmağa yetişmiyor ve bu nedenle kaldırımı geçip çöp kutularına arka taraftan dolaşması gerekiyor. Fakat bacakları kaldırıma çıkabilecek kadar güçlü değil, bu yüzden de belediyenin bisiklet, vb. için meyil düzenlediği tarafa kadar yürüyüp oradan yükselerek çöp kutularının düşük kotta kalan kısmına gelip çöplerini atıyor. Bu bana Kieslowski filmlerinde yer alan aynı insanları hatırlatıyor. Kieslowski filmlerinde yer alan yaşlılar da aynı şekilde kamburluklarından ve boy kısalıklarından geridönüşümlü malzemeleri ilgili kutuya atmakta zorlanırlardı hatırlarsınız. Tabii o filmlerde bu sahnelerin bizlere kıydığı bir mesaj daha vardı. Aldık mıydı o mesajı. 

Şimdi artık,