ama arkadaşlar iyidir



28.05.2014

merhaba marianne,

senlere bu akşam bulgaristan'ın varna şehrinden seslenmekteyim. 2014-1444 yıl önce atalarımız bu diyarlarda fink atmışlar ama atalarımızın nerde ne yaptıklarıyla pek muhatap değilim malumunuz. sadece beraber geldiğimiz ekip bundan bahsedip duruyor da aklıma geldi. çok uzun yorucu bir yolculuk oldu. otobüsle sınırı geçtik. elbette ki bu geçiş esnasında -yolculuk gerginliğimi ve bu gerginlikten kurtulmak için içtiğim hapların sedatif laksatif etkilerini saymazsak- aklıma pek çok filmden sahne, şarkıdan melodi geldi geçti. yemyeşil dağlar, kayın ormanları, denizler filan. şimdi şehir merkezinde bir otel odasındayım. bizim şair bir abiyle motosikletle macaristan'a gitmek gibi gerçekleşmeyecek bir hayalimiz olmuştu. şimdi o da geldi aklıma. romanya çingeneleri geldi. schengen vizesi alabilsem romanya'ya geçmek gibi bir hayalim de vardı haftasonu için ama olmadı, türk vatandaşı olmak zor, ve gereksiz. komünist rejim hikayeleri geldi. bulgar çingeneleri geldi. yol kenarında müşteri bekleyen kadınlar gördüm. domuz eti mi değil mi diye soran türkler gördüm. iki gün daha bir şeyler göreceğim. bu esnada umuyorum farklı bir dilden insanlarla bir şekilde anlaşmağa çalışarak onlardan sigara ve bira isteyeceğim. ve bunu düşünmek bile çok güzel. bugünkü geliş yolculuğundan ömrümden takriben üç gün gitmiştir ama burada geçireceğim üç günde konuşacağım yabancılar bana üç gün daha katacak, dönüş yolunda da üç gideceğini düşünürsek, bu geziden sonra eksi üçle kapatacağım hayatı, eksi üç de geçen günler hesaptan zaten düşülecek, ona benim dahlim yok.

her neyse, hendeseyi boş verelim. ben yaşadığım şehir harici gittiğim şehirlerin akşamlarında napardım marianne? birazdan onu yapacağım.

22.05.2014

bugün hep beraber bir kez daha doğumgünü olan en yakın arkadaşım mustafa'nın doğumgününü kutlayalım.


19.05.2014

"sen de orda saksı gibi durma" dedi komutan. çok iyi bir benzetme yapmıştı aslında duruşuma dair ama bunun saksı fizikselliğinden uzak olmuş olmasını umuyordum da içten içe kırık/buruk bir umutla. zira üzerimdeki bol kamuflajla saksıyı andırdığım yalan değildi ama sadece duruyor olduğum için benzetmiş olmasını daha çok isterdim, yine de her ikisini de düşündüğü muhakkaktı. 

geçtiğimiz hafta o acı kazanın yaşandığı yerde asker arkadaşım öldü. internette ve gazetelerde, maden ocağındaki, karısıyla evlendiği günkü, vb. fotoğrafları dolaştı durdu. pis bir haftaydı geçtiğimiz hafta. benzer sektörlerden olduğumuzu bildiğinden ve ona nazaran tecrübeli olduğumdan, izmir gibi bir ortak noktamız da olduğundan, ve onun ünv.'yi okuduğu yerde yıllar önce benim lise okumuş olmam gibi bana ait çok daha büyük bir geçirgenliğimiz olduğundan, tüm yakınlığımızı birleştirip "abi bana da orda iş buluruz di mi" demişti askerdeyken. askerden geldik ve ona iş aramadık. o gitti doğrudan oraya. bir kadar sene önce beni düğününe çağırmıştı, gitmedim. tatlı bir adamdı. 

geçtiğimiz hafta çok iğrenç bir haftaydı. bir yıl önce benim çalıştırdığım bölümde akciğer kanserine tutulan m. adlı işçi meslek hastalığı davası açmıştı ve fabrikamıza bilirkişi heyeti, doktorlar, avukatlar, hakim ziyarete gelmişti. gelirken hastalığının son seyrine yaklaşmış olan henüz otuzdört yaşındaki o işçiyi de getirmişlerdi. önce tanıyamadım, sonra o maskelinin o olduğunu görünce içim cız etti, doğduğuma doğmuşluğuma pişman oldum, anama küfrettim. heyetin gezisi esnasında bu çalışma ortamında tozdan dolayı kanser olunmazdıyı ispatlamaya çalışan şirket yönetiminin bir neferi miydim. dört beş gündür o maden faciasına evinde ağlayan ancak kendi ihmalleri neticesinde toplu değilse de bireysel ölümlere risk oluşturan bir ikiyüzlülüğün neresindeydim. 

günlerdir bunları düşünüyorum. son beş yılımı işçiler arasında, işçilerin hayata ve işe bakışlarını anlamağa çalışarak, işçilerin nasıl daha sağlıklı yönetilebileceğini çözmeğe çalışarak geçiriyorum. bu sürede iki ölümlü kaza, biri ölüme ramak kalan kaza, ve onlarca uzuv kopmalı kaza görmüş soğukkanlılığımda, tek derdim onları iyi yönetmek ve tarafıma hesabının sorulduğu işlerde soruna mahâl vermemek değil, asıl derdim normal bağıra çağıra yönetim düzeninin dışına çıkıp anlayarak dinleyerek yönetmeği başarmak. çoğunlukla mümkün olmadığını görüyorum ancak pes etmiş değilim asla. ve etmeyeceğim. türkiye'nin son iki yıldır iş sağlığı ve güvenliği alanında attığı/atamadığı adımları da yakından takip ediyor ve gereklerini sorumlusu olduğum yerlerde yerine getirmeğe çalışıyorum. ancak rant alanı olarak da değerlendirebileceğim bu isg kapsamı, neye ne kadar yeterli, bunun da farkındayım. 

bunların yazılı ortamın muhabbet konuları olduğunu düşünmüyorum. sözlü ve yüzyüze sergüzeşte daldığım arkadaşlarımla bu konulardaki derin analizlerimi paylaşmak da nasip olur muhakkak. şu an acı yüzeyde, derin analiz kaldıracak durumda değil. yazı da buna hiç müsait değil. ölüm ve aşırı sarhoşluk sonrası yazı yazmağa inanmıyorum. 

bir de geçen sene bu zamanlardan beri kafamda yoğurduğum, kendime has henüz bir kaçamak alanı yaratamadığım bir fikrim var. bu ülkeden uzaklaşma fırsatı bulmuş, ya da bulabilecek arkadaşlar buralardan uzak dursunlar. ben elle tutulur yerimizin kaldığını düşünmüyorum. bayrağa milliyete devlete bekaya da inanmadığım için bana kalırsa sorun yok. gidilsin ve dönülmesin. ve ben de burda saksı gibi durayım. 

18.05.2014

hiç tadı tuzu kalmadı malumumuz.

8.05.2014

arabanın kapak contasının yanması, alkolün kana değil de doğrudan beyne karışmasıyla ilintili bir şey. arabalarda çıkan problemleri insanın -insanlığın- çeşitli problemleriyle ilintilendirmeleri tamircilerin, seviyorum gibi bir şey. yine de cüneyt arkn hiçbir filminde bence gerçek bir ağlayışa sahip değil. ama selma güneri öyle mi.