ama arkadaşlar iyidir



5.02.2017

Hayat Güzledir

Nerede ve ne zaman büyüdüğün çok önemlidir. Şimdi burada merhaba ve edeceğim birtakım büyük laflar tekrar mahiyetindedir, ama ezanın bile günde beş kere ve her gün tekrar edildiği bir dünyada bırakın da ben kendimi nasıl tekrar etmeyeyim. İzmir'de, merkez ilçelerin merkezî ama Pazar gürültüsüzlüğüne sahip mahallelerinden birinde bir apartmanın üçüncü kattaki üç dairesinden biri olan evinde, Şubat ayının beşi olduğunu belirtmekte gerek görüyorum yaklaşık mevsim normallerinin tahmin edilmesi ve bunun da bu örgüye dahil edilmesi için, ki her şey örgüye görgüye dahildir, bugün kış olmasa, elektrikler olmasa, sular akmasa, Pazar günü olmasa, elimizin altında çayımız kahvemiz doğalgazımız kombimiz ve kulaklarımız, yani bunlar olmasa, ayaklarımız asansörlerimiz tutmasa, saçlarımız bu kadar seyrek olmasa, ve elbet de masa lambalarımız, çünkü saatlerimiz öğleden sonra beşli rakamlarda, dolayısıyla her şey bu örgünün tahmini için en azından birer ipucu, hüsnükastıma bir şeffaf perde bu hepsi bahsettiklerimin. Devam etmeliyim, diyelim ki bir tespih yuttum ve imame hariç tüm taşları bir bir kusuyorum, ya da buna gibi bir şey diyelim. Öyle de çok gibimiz var ki, doğa olayı gibi, kutuplarda bahar gibi, bir bizonun bakışları gibi, vişnelerle süslenmiş hasır şapkalar gibi, pijama gibi pijama gibi, ya da pek çok şarkı gibi. Şimdi Şubat olmasa, hata yapmak fırsatı Adem'e verilmese, bugün sözgelimi Pazar olmasa ben de olmazdım doğalman. Kulaklarım çalışmasa da olmazdım. Lakin bu kulaklar var ya bu kulaklar, ne şarkılar duydu bir bilsen, de hepsini nota nota sana öğretsem.

Bak başladı yine, yağmur diyorum başladı. O kadar güzelsen ki. Dünya üzerinde edilmiş zaten epitopu üç laf, çiğne çiğne. Ben evlenmeği düşünmüyorum diyen bir yeni yetmeye, evvliliği şekerli sakız üzerinden anlattım geçenlerde. Ben de şimdi telefonda, geliyor musun, diye sorsalar, şeker küplerine binip gelecektim, derdim herhalde. Hep unutuyor ne anlatacağımı, anlattığımı, sonra başka bir yerlere dönüyorum, ya da "Sonra nolmuş?" diyorum. Sonra nolmuş? Sahi sonra nolmuş? Gülülüyorlar bakıp, hoşlarına gidiyor, sonra ne olsaydı ki mutlu olurduk sevinirdik.

Bir Japon teması çalıyor, bunu ben böyle aktarınca canlanıyor mu kulaklarda ya da oluklu mukavvalarda japon temellisi, bilmiyorum. Bilmek isterdim.

Bilmek isterdim deyince ben; lisede sıraya kazımıştım, "siz benim neden sustuğumu nerden bileceksiniz?" diye. Biri sevdiğim, diğeri de sevenim olan sıra arkadaşı iki kız, bir gün sırama oturup yazdığımı görünce bana not bırakmışlardı, "bilmek isterdik" diye. Al sana tuhaf bir mektup. Al bana tuhaf bir mektup.

Birikmiş, tırmanmış, tırpanlanmış da bunları toplamış olabilirim. Mükerrerliği mevzu bahis etmiyor olabilir, olabilirim. Başta da dediğim gibi doğduğun yer o kadar önemli olmasa da büyüdüğün yer çok önemli, büyümek de tek kalemde klavyede değil elbet de, ama, büyümenin safhalarını nerde yaşadınsa, işte bu önemlidir diyorum ben de. Bunlar ayetlerde yazmaz baştan söyleyeyim. İçindekiler, ibareli etiketlerde hiç yazmaz. Çünkü içindekiler'i kişiselleştirmen lazım, içimdekiler, içimizdekiler, içindekiler, içinizdekiler, içlerindekiler, filan gibi. Ha o "içindekiler" dediğin üçüncü tekil şahıs şeysiyse tamam ona sözüm yok, afedersin.

Akşama taze fasulye yaptım, taze mi değil mi bilmiyorum ama yaş fasulye yani işte. Şimdi ben ne çok seviniyorum bir bilsen buraya geldim yine. Sezen Aksu'nun yeni bir albümü olmuş, beğenmedim. Sonra eski şarkılarını açayım dedim. Mest olasım geldi. Mesh et beni istedim. Sen hiç beni mesh etdin mi de gün bizim güneş bizim göğsümüzde ateş bizim el ele olduğumuz o gün gülmek bizim diyebiliyorsun Sezen Aksu.

Nerde büyüdüğünden bahsediyorduk. İstanbul'u hariç tutuyorum elbet, benim yakından tanıyabileceğim yaşta olanlar için İstanbul'da büyüyenlerini anlamam tanımam mümkün değil, ama diğerleri öyle mi ya. Mesela biz Ebru'yla köyden devşirilmiş ilçede büyürken havanın bugün bu saatlerde olduğu gibi durumlarda, inekleri alıp otlatmaya götürürdük. Şimdi tabii ne Ebru kaldı ne de inekler. Dünya kasabadan hallice bir şehir oldu. Böyle olunca da saçmasapan bir kahvehaneye benzedi. Sağ tarafında sağcılar oturuyo, sol tarafında solcular, ben de kâh kahvecinin çırağı, kâh köşedeki eczanenin. Hepsinin bir manası var biliyorsun, biliyorsun ve umursuyorsun. Size bir şarkı bile olsun hatırlatabilirsem ne mutlu bana.

Taşra dedim de, tarla mı dedim yoksa, bağ bahçe mi, yahaah ben öyle bir şey demedim, niye şimdi kafamı karıştırıyosun, ben taş sen yosun, alglenelim mi?

Köydür, kasabadır, bir şeyler dedim de, hem ben yaşlılık belirtileri gösteriyorum, hem de şehir deaşk bitmiş, sevmek başlamış. Harbi söylüyorum, hiç aşk hissetmiyorum, ha kelimenin anlamını yitirdiği filan safsatası değil ifadem, demem o ki öylesi bitmiş, sevmek başlamış, sevmek de demeyelim de sevmeye yaklaşmak başlamış, öyle bir yakınsaklık ama mercek illa ki var arada.

Asıl mesele bu değildi de, neyse, zaman dolmuş, şunu tekrar etmeliyim; hayat güzledir.  
Yağmur yağdı, şimdi yağmalı mı yağmamalı mı gibi bir sahne çekiyor. Tabii kış, olacak o kadar. Kız mı dedim kış mı bilemedim. Hava böyle ılıksa yağmur da tabii çok ılık bir yer buluyor gönlümüzde. Yağar Yağmur Zeybeği diye bir zeybek vardır, bence en iyi oynanan zeybektir, sözlü versiyonunda "uçan da kuşlar sarhoş olur" der ve gerçekten sarhoş gibi kuşlar resmeder bu yerel eserimiz. Kuşların her daim sarhoş olduğunu söylesek yanılır mıyız, balıklarınsa her daim ayık. Bilemedim.

Bu saatlerde, yağmur ardına serçelerin çıkışını iyi bilirim. Fakat kumrular da ötmeğe başladı. Kumrular kışın pek ötmez oysa, ya da ben yine yanlış mı biliyorum, ama ben kuşların tanıdığıyım sanki, en azından öyle hatırlıyorum, öyleydik. Kumrular ötüyor bir yandan şimdi dışarıda, kulağa elbet de hoş geliyor gelmesine ama malum daha önce bahis buyurmuştum, kumruların öterken söyledikleri türkünün hikâyesi biraz acıklı. İki bira ısmarlarsan anlatırım tabii, necedir bira içmiyor isem de.

Kumruların ötmesinin yanısıra bu kış özellikle dikkatimi çeken bir husus da, kızılgerdanların akşam ötmeleri. Bana doğanın öğrettiği bu münhasıran kışların kuşları olan kızılgerdanların sabah seherinde öttükleridir, ben hep öyle duydum, bana öyle çalındılar. Ne var ki, bu kış akşamları da ötüyor bu bülbülvariler. Kesin bu sefer dünyanın düğmesi koptu.