ama arkadaşlar iyidir



4.05.2015

yoğurtçunun kızı

bahar akşamlarını evlerde geçirmek ne kadar kötü. hatta bu hususta edip cansever'in de bir sözü vardı, "evlere sığamıyoruz, öylesine büyüdü kü vücutlarımız" gerçekten de öyle, çok korkardım vücudumun büyümesinden ama artık kendimi tanıyamaz hale geldim fotoğraflardaki, noldu, neden niçin. bahar akşamları evde öyle saçma ki. hatta bu konuda ahmet erhan'ın da birkaç lafı vardı sanırım, "evlerde oturmak bana göre değil" gerçekten de öyle. ahmet erhan'ı ilk gördüğüm haliyle son gördüğüm hali arasında ne kadar da büyük fark vardı hakkaten. öylesine büyümüştü ki vücudu rahmetlinin, tanınmaz halde çirkinleşmişti. şimdi ben de aynı durumdayım korkarım, halbuki bundan öyle de çok korkardım. ama rakının tadı çok çekici değil mi sizce de.

bu aralar askerliğe merak saldım. nerden esti bilmiyorum. bundan binlerce yıl önce tam da bu zamanlar askerliği terk ettiğimden ve hâlâ o günlere dönüp dönüp baktığımdan mı, bir yaren geçenlerde askerde olduğuna dair bana mesaj attığından mı, müslüm gürses'in o şarkısını keşfedişimin bir askeri filme rastlamasından mı, bilmiyorum. ama bir seviyor bir sevmiyorum askerliği. bu aralar spora başladım, zira vücudum alabildiğine büyüdü, önüne geçilemiyor. ben de bunu kompleks edinen bir insanım, sevmiyorum yani, kafamı taşımak bile zul gelirken kendimi komple taşımanın zorlaşmış olması daha bi beter, kafam yeterken bana, salakken üstelik ben bunca. sporda kendimle baş edebilmemin ilk yöntemi olarak bir şeyler izlemeli ya da dinlemeliyim düsturuyla telefonumun yardımıyla film açtım bisiklet esnasında. daha doğrusu son dinlediğim şarkılardan hareketle youtube bana önerdi ve ben de önerisini değerlendirdim. dağ diye bir film. askeri ve askerliği ulvi gösteren bir film, ama ben askeri ve askerliği pek ulvi görmedim bu zamana kadar, göreceğimi de sanmam. tabii hayat bir bileşkeler toplamı. bileşke kuvvetleri'ni bulmak fizik derslerimin tek başarılı yönüydü sanırım, bu da bir şeydir muhakkak. göstergeleri izleyip gösterilene ulaşma başarısı belki benimki. bilemedim, pj harvey çirkin mi sizce. her neyse, işte bugün spora gittim iş çıkışı, taktım kulaklığı, yürüyordum habire varılmayacak bir yere doğru. ne kadar acı bir şey bu yürüme/koşma bantları, ne kadar yalancılar, sanki bir yere erişecekmişsin gibi habire yürüyorsun ama durduğunda aynı yerdesin. kapalı bir salonda spor yapmak ne kadar acınası, inanmıyorum ama neden uydum peki. bu da bendeki tecellisi tesellisizliğin, diyelim geçelim. yapamam dedim nihat, yapamam dedim, ben benim işte, her şey böyle, niye böyle nihat, niye böyle be. habire uğraşıyorum bir şeylerlerlerlerle. sonra o filmi izlemeğe koyuldum. iki askerin kahramanca hikayesi mi, bence hayır; müslüm gürses şarkısının bir filme yedirilmesi mi, bence hayır; kahraman türk ordusu mu, bence hayır; bir ölür bin diriliriz mi, bence hayır. elbette normal seyirci gözünde muhakkak bunlardan biriydi ama bende değil. bu filmi belki dördüncü beşinci izleyişimdi, ki her filmi izlemem öyle defalarca ama bu filmle beni çeken/iten bir şey var idi işte. o çocuğun fiziksel olarak bana benzediğinin söylenmesi değil, milliyetçi duygularımın o çocuğunkiyle benzeşiyor olması hiç değil, diğer çocuğun serseri tabiatının ulaşamadığım ama istediğim tabiatta olmasıyla ilgili değil. neyse, fazla uzatmayayım her zaman yaptığım gibi [bu defa her zaman yaptığım gibi uzatmayayım, her zaman yaptığım gibi uzatmama işlemini yapayım değil yani]. bugün mevsimin ilk eriğini yedim laf aramızda. feriğim diyeli bile on sene oluyorduysa nerdeyse, ben bu hayatı neyleyim bu şekilde. bilgisayarın bulunduğu odada sigara içmeme kararı almış olmak ne kadar kötü. bazı kararların fazla mı peşinde ve bazılarının hiç mi peşinde, im/değilim. neyse, o çocuk bana benzetiliyordu ve askerlik fazlasıyla sıkılınılacak bir yer değildi. askerde sıkılmağa hiç fırsat yoktu, en azından benim yaptığımda öyleydi. kurşun altında değildik, it puşt altındaydık, küfür kayar altındaydık. ve şimdi beni rüyalarımda tekrar tekrar askere alıyolar, hep de aynı terane, diyolar ki askerlik uzadı, eksik yapmışsın, tekrar gelip eksik yaptığın kısmı tamamlayacaksın. bu, askerden dönen pek çok gencin ortak kabuslarından biridir ama benim için hâlâ artık zaman aşımına uğramamış olması allahtan reva olmamalı.

diye düşünüyordum ki tam da, bugün duş altında, aklıma geldi. benim tam da bu aralar yeni bir askerlik tipi beyin erozyonuna ihtiyacım var. tam yeri tam zamanı, tytz. bu an bunlardan bahsederken gece rüğyama girecek olmalarından fena halde endişeli olsam dahi şu geçmiş cümlelerim bilmem bunu göze aldığımı anlatmama yetiyor mu. bugün az daha mail atacaktım beni askere alır mısınız diye, o kadar ihtiyacım var bu asimilasyona, tam da bugünlerde.

dur bi kafamı toplayayım da devam edeyim.