kaf dağ var
“Adem Babayla Havva Anamız cennetten kovuldu, ben kovulduğum yere
bir daha gitmem. Sen cennette misin cehennemde misin? Herkes papağanlar gibi
konuşsun, ben de hindi gibi düşeneyim. Herkes Ahmet, Ahmet, Mehmet, Mehmet
desin, bu da düşünüyor desinler bana bakarak. Ben düşünmeyeyim de kim düşünsün?
Herkes papağanlar gibi rengârenk olsun, ben de kırmızı bir ibik, kırmızı bir
yürek çenemde dolaşayım. Dünyada her şeyle alay edersen akıl başta duruyor,
yoksa ince düşündüğün zaman seninle alay ediyorlar.
-Ben ilk kez bir insanla konuşuyorum o da sensin.”
evdeki
bütün sesleri kıstığın zaman alt kattan televizyon sesi geliyor, haberler
haberler haberler. haberin var mı bundan, olan biten, uzaydaki son
gelişmelerden. belki eşkıya otelinde andre mışkin, önce öksürük, ardından
“bolşevikleri sevmem ama ...” diyor. bilmem. son günlerde tırnaklarım
beyazlıyor, biliyorsun vitamin eksikliği demek idi ilk ve ortaokullar için
türkçe konuşan sözlükte bu beyazlıklar, “haydar ediskun ve baha dürder”
hazırlardı hatırlarım. unutmam.
“Çok uzakta kaldı benim olan ağaçlar”, dedi. “Tekrar onları görme
gücünü bulabilir miyim mayıs ayında? Kuşlar geldiği zaman ve onlar...” “Belki
de hiç bir şey hak edemem ben, anılardan başka.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder