ama arkadaşlar iyidir



21.09.2013

arabada uyursun

bu ses şükran ay'ın sesi. duysam tanırım, tanısam duyardım. neden? çünkü bende dedemden kalma, yadigar nevinden plakları var. hatta filmin bu bölümünün girişinde çalan şarkının aynısınınki mesela, var. sonra bir de biz bundan beş kadar altı kadar sene önce kemancı ali ile eniştem, babam ve ben ovaya içmeye giderdik. birkaç hikayesi var hatta buralarda bir yerde. kemancı ali'nin içmeden çalmaması bir yana içtikçe düştüğü acınası hâl başka bir dünya. şimdi arada bir bu filmden aldığım enstantan cümleleri ekleyeceğim buralara, araya giren tek cümleler oradandır, italik dizilir. şükran ay'ı tanıyışım bu plaklardan önce kemanî ali amca'nın çaldığı bu şarkıya dayanır, "sokağın ardındayım, saatin dördündeyim," der sözlerinde. bizim bu üç büyük ve yanlarında genç benim çıktığımız bol ovalı bol yıldızlı rakılı akşamlarda çalardı gençlik şarkıları olarak bunu. bense güzel bir şarkı olarak dinlerdim. bu üçü aynı yaştalar. ben bu hikayeyi sonradan öğreniyorum tabii. hatta doğrudan anlatılmıyor sonradan da, sadece taşları birleştirip üzerlerinde yürüyorum. beni değil onu seyret. ben o kadar çok taş bıraktım ki.

- ne zamandır böyle vakit geçirmemiştim.
- eğlenmedin ki.
- niçin?
- ne gülüp açıldın, ne de doğrudürüst konuştun.


ali amca gençliğinde düğünlerde keman çalıyor, düğün orkestrasının asıl sahibi ise bateri çalan hakkı diye bir adam, bembeyaz saçlı ama saçlı mı saçlı bir amca, hatırlıyorum ben. babam da aynı dönem gençliklerinde bu hakkı denen adamın kızına tutuluyor. hakkı bey amca'dan kız istemeye niyetlenirken ne idüğünü anlamak için birlikte en çok zaman geçirdiği orkestrasının elemanlarını tanımaktan başlıyor işe. ali de genç bir kemancı o zamanlar. babam ali amcayla bu şekilde tanışıyor. eniştem de zaten babamın amcasının oğlu. babam hakkı'nın kızına vuruluyor. babaannem istemiyor çalgıcının kızı diye. babaannem de eskinin kıymetli otoriter kadınlarından, her ne kadar babam onu birkaç kez dedemin bıçak altlarından kurtarmış olsa da. niyeti yok filan derken, o iş olmuyor. babam sonra ali amcayla bir kez rakı içiyor. sonra araya çoluklar çocuklar giriyor. araya giren yirmibeş yılda hiç görüşmüyorlar, hem de hiç. bir gün, eniştem kemancı ali'yi çoluğunu çocuğunu evermiş bir şekilde, oto sanayide bir tektekçi dükkanında iki tek atarken görüyor. ne yaptın ne ettin derken sözleşiyorlar bir haftasonu, babamı da alıp gelmesini söylüyor ali amca enişteme. işte o grup birleştiğinde ben de eniştemin davetlisi olarak iştirak ediyorum onlara. çalıp söylüyorlar, şükran ay kimmiş tanımıyorum bile doğrudürüst. sadece kimsenin sevmediği adamın birinin annesi olarak adı var hafızamda. sonra sonra dedemin plakları çıkıyor ortaya. bir bakıyorum ki bulduğum otuz kadar plak arasında üç tanesi onun.

her şeyin bir sonrası var muhakkak. çocukluğumda yıllarca düğünlerce dinlemiş olduğum, anannemin dilinde tüy bitiren "hani söz vermiştin bana içmeyecektin" sözlü şarkının da aslında tam bir şükran ay anonimi olduğunu sonradan öğreniyorum. saygı ediyorum.

sonralardan önce üniversitedeyken ahmet bana bi şarkı gönderiyor. o da aşağıda.



Hiç yorum yok: