ama arkadaşlar iyidir



3.11.2013

bugün burda son gecem sandımdı. duş almaya geldim ben bu eve aslında. bir de internet bağlanmaya. malum yeni evimde henüz sıcak suyum yok. bağlantım da yok. ama şöyle bir hata var ki bu bugün kalacağım eski dairede de bırakmayı unuttuğum bi eşya yok. bi havlu, bi duş, bi bilgisayar, bi de içi bira dolu bi buzdolabı. e ama hani kültablası, hani yarın burdan işe gideceğim, iş kıyafeti. kafam çok unutkan. misal dudağını pek iyi hatırlıyorum, gözlerin dahil, ama sesin öyle mi ya, sesin hiç mi hatırlanmaz. hatra binaen bi bienal var kafacığımın içinde üç beş aydır. ama öyle deme ocak-mart arası biras fasla çalıştım ben, o mu yordu, aralık mı yordu, ne yoğurdu. ben bunları tam bilememek. yaprak fotoğraflarınız mı var var mı yoksa.

piyano tuşları bi siyah iki-üç beyaz ilerliyor mesela şimdi tasımın tıkasız damarlarında. dedi ki, bu ay yazı verecek misin. dedim ki, bu aydan umutluyum. tebdil-i mekan ayı olacak benim için bu ay. tebdil-i tişörtü bugünden tam beş ay önce yapmıştım zaten. şu an aynı şarkıya üçüncü tıklayışımı gerçekleştirdim. demek olur ki 2.51'lük bir şarkıdan üçüncü adete girdiysek aşağı yukarı yedinci dakikanın ortalarındayız başından bu yana. ama piyonun siyah beyaz hareketleri beynimin kıvrımcıklarında dan dan.

sırtım çok yumuşak bence tadına bakmalısın. dudağını gördüm sanki. katalog filan aldım yeni evime dair, şunu alayım bunu alayımlar. haydiii, saçılsın çil çil liracıklar. sen bence pul koleksiyonu yapmışsındır, hatta bence belki peçete, ve ayrıca eski paralar. ben yapmadım değil, ben de yaptım ve hâlâ saklarım tutarım onları, peçete yapmadım tabii, kız çocuğumuyum lan ben, muyum ayrıydı.

dikkat ettin mi bütün meridyenler birbirinden ayrıdır. ama mesafeleri sabit midir. kuş bakışı baktık mı biz aramızdaki mesafeye. bu sabah şöyle bir şey yaptım aslında, ilk defa kaldığım yeni evimin soğuk battaniyesine sarılma ihtiyacıyle aniden üşüyerek uyandığımda, lan dedim bi âdet vardı hani, ilk defa kaldığın bi evde yastığın altına anahtar koyunca evleneceğin insanı görüyodun rüyanda. dur dedim, bu ev benim evim ama yine de işler belki bu âdet. gerçi sabaha çok az kalmıştı ama cebimden çıkardığım anahtarlığı yastığın altına ve tekrar uyumaya yeltendim battaniyeyi severek. ama laf aramızda yeni evimin battaniyeleri çok yumuşak gerçekten, kedi gibi. sırtım desen, öyle. ha yastığın altına anahtar değil de beş anahtardan oluşan bütünü koyuşumda bu âdete bir protesto asla yoktu, sadece o an onu düşünemedim. zira uyurkenki cebimde anahtar deposunun işi ne, bu da ayrı bir sorgu. yeni sevdiğim kadınların evlerinde pantolonla yatma alışkanlığımdan vazgeçememiş olmamı şu an hatırlamamla birlikte yeni evimde dün yattığımda her bir şeyler kolilerin valizlerin içinde olduğundan pantolonla yatmak durumunda kalmıştım. babam yatmadan önce üç kadeh rakı içirdiğinden, pantolonun cebindeki anahtar dünyasını da ihmal etmiştim. her neyse, rüyamdaki görüntüyü söyleyecek değilim elbette ama ben çalışmadığım gün sabahları hep yedi sıfır beşte muhakkak uyanıyorum la mecnun.

şimdi ben, mahpusta yatıp da güçlü kuvvetli kollarıyla zindanın iki demir perdesini ayırarak ordan kaçan adam gibi, iki yayı güçlü kuvvetli kollarıyla birleştirerek oku ordan aracıktan gönderiveren adam gibi, iki meridyen yayını güçlü kuvvetli kollarımla birleştirmeye ve mesafemizi daraltmaya çalışacağım. say ki güçlü kuvvetli kollarımla bizi birleştirdim.