ama arkadaşlar iyidir



17.04.2015

en son, "hayatimin geri kalanini boyle gecirebilirim sanirim," deyisimin uzerinden henuz cok gecmemisti ki bir yenisini demek daha nasip oldu bu gune. yolculuklar dahil besbucuk gun surecek olan gezimin uc gununu is gezisi olusturuyordu, otelin anket metninde neden orada oldugumu soran soruya bu yuzden "business" bosluguna carmih atarak cevap verdim. son iki gunumu gecirecegim otelin ayni minvaldeki sorusuna ise "leisure" diyecektim. size bunlardan bu sekilde bahsediyor olmamin sebebi aslinda horlama'nin ingilizcesini nasil ogrendigimi anlatmaktir oldugundan burdan gireyim dedim. belki fark ettiniz belki etmediniz ama tum yazdiklarima girdigim bir yer muhakkak vardir. her neysa,

ben bu ranzalara boyla cok baktim biliyor musunuz. su an sizlere sekiz yatakli yani dort ranzali bir hostel odasinin bir ranzaaltindan sesleniyorum ve, "sanirim hayatimin geri kalanini boyle gecirebilirim," dedigim yer tam da burasi. lafimi degistiriyorum, durma ranzaya bakalim. yurtdisindaki seyahatlerime ne kadar onem verdigimi bilenler bilir ve bu defasi da ayni, digerlerinden daha mi guzeldi dersen, hayir en az onlar kadar guzeldi derim. birlikte geldigim genel mudurumu isimiz bittikten sonra ilk ucakla gonderim kendimi serbest bolgede dolasima cikardim. hava sartlari uzucu degildi. mevsim normal bir mevsimdi ve kendi basima kendime ayirttigim yokus sonundaki hostele dogru cekcekli valizimle yola koyuldum. benim gibi yokuslardan nefret eden biri icin bu sehirde de yokuslar beni bulmustu ama cumleme ben de anlam veremedim, ziyani da yok zaten. ranzamda yatarken disaridan da marti sesleri eslik ediyordu yatisima. "abi," dedi yan ranzadaki cocuk, "insan, odasina marti sesleri dolarken olmek istemez mi sence" (brother, humanbeing wants to die when his ears are introduced to the seagull´s voice during he is resting by the nature itself, doesn´t he?) obur ranzadaki atladi ordan, "hacilar, marti sesini bosverin de ben olsam can sesini duyunca olmek isterdim ve nitekim." (hajjis, don´t give a shit to the voice of seagull, i would like to hear the bells ring if i were to die and indeed.) ust ranzadaki kiz bos durur mu, "babos, o degil de burasi porto, ben diyorum fado, siz diyorsunuz la fa la sol la fa la sol." (daddy, here is porto, where the braves are blended, i am saying fado, you are telling kayahan, is it worthy of the god) bu noktadan sonra uluslararasi diyalogumuza son vermenin zamaninin coktan gelip gectigini anladik ve susmaga karar verdik elbette.

yani demem o ki, ben bu ranzalara cok baktim. hayir demin az kalsin ust kattaki kizin memelerini goruyordum diye degil de, bu ranzalarin altinda herhangi bir centik ya da yazi ya da baska bir ask darbesi yok. benim baktigim tum ranzalarda ise koca koca romanlar, anekdotlar, menkibeler kaziliydi. anyway. benim de kazimisligim vakidir evvelde. devlet malina zarar vermekten iceri atilsak ne bileyim bu bir mesele bile olmamali aslinda. yani bir devlet buyugunun ranzanin altina yapilan kazintilarini anlayabilecegi benim aklima bile gelmiyor yine de, sirf bu yuzden bir devlet buyugu olmak isteyebilirdim.

her neyse, dun o toplantilarda siki pazarliklara imza atan, maden ocaklarinda dunyanin ve andalusia´nin zihninde kuse kagida haritasini cikaran, win-win koalisyonuna ortak olan negotiation ustasi adam gitti ve yerine bildigin lúmpen kokulu, cohen uzantili adam geldi ve yerel birasindan yudumlar almaga basladi.

sonra dun gece barda tanistigim ya da tanistim mi tanismadim mi emin olamadigim kadin geldi gozlerimin onune. "did you get the tantric message i have sent you," dedi. "message or massage?" demis bulundum gayrihtiyari. -burdakiler gayrihtiyari kelimesini hic duymamislardi ve oldukca ilginc buldular.- "please!" dedi i´sini uzatarak, "get away of your sexual feeling, believe in the tantric healing." diye ekledi. bir harf bile nelere kâdirdi tanrim.

yahu daha neler neler yazacaktim da su sag kolumun uyusuyor olmasi yok mu, bu vasco de gama´nin memleketinde bile rahat birakmadi beni. bir de "gaia" diye meshur bir yerlesim adi var burda, aklima tiamat´in gaia sarkisi gelmedi degil hani o metalci gunlerimden kalma.

bundan onceki son, hayatimin geri kalanini -elbette insanlardan bagimsiz olan hayatimin geri kalan gunlerini gecirebilecegim gunlerden bahsediyorum, aksi halde insanlara bagimli olan ve hayatimin geri kalanini boyle gecirebilirim dedirten gunleri kalem disi tuttum simdi- boyle gecirebilirim sanirim dedigim gunlerden son olan, altay´in mekaninda, sag yanimda ertugrul bey, sol karsimda polis murat, onun yaninda yani karsimda aziz, simdi ne oldugunu hatirlayamadigim bir sarki caliyordu fonda, ucuncu kadehi bitirmek uzereydim, o an dedim iste, o an onu oyle hissetdim.

bugun de boyle gelisti a dostlar. porto´nun rio douro´sundan bahsedemeden bana ayirdigim gecici sure doldu. halbuki ispanya´nin soria koyunde baslayip porto´dan gecen ve atlantik okyanusuna dokulen bu nehrin bendeki hikayesi bambaskadir azizler. onu da bilahare anlatacagim.

gecen gun kardesimle beraberdik, sagolsunlar beni ziyarete geldiler yegenimle. kucagimda yegenim, kardesim ve esi asansorle benim eve cikiyorduk. porto´ya gidecegimi soylemistim onlara tam da asansorde. "abi bu cocuk kac yasinda?" dedi, "iki." dedim. "sen ilk asansore kac yasinda bindin?" dedi, "oniki." dedim.