ama arkadaşlar iyidir



14.03.2013

yanlışlıkla yanlış

maden dağı dumandır, de loy loy. tabii o zamanlar sait faik denen adam yaşıyor. köpekli adam diye bir karakterden sait faik yapıyor trt. her yerde tıplar bayramları kutlanıyor tüm hipokrat andımızları eşliğinde. anız biçiyor yazın sıcağında çiftçi babalar ve rençber analar. o kadar değişik bi devir ki, mesaj atıyosun ve iletiliyor, iletildiği yetmediği gibi sana rapor veriyor. yeni doğan çocuklara ezo, aze ya da muse gibi isimler veriliyor, ve hep bir ağızdan absolution için şarkı söylüyolla. bense öykülerimde mebzul ölçüde yabancı kelime kullandığım için bir öykü yarışmasında daha birinciliği başkalarına hediye ediyorum kendi ellerimle. ne bk yersem yiyeyim kendi ellerimle yiyorum. sevişişim bile bazen.

omar'a manu'nun hikayesini anlatıyorum. ne kadarını yazdım ne kadarını uydurdum ne kadarını dondurdum bilmiyorum ama hikaye de hikaye hani. hayır, bunun şimdiki kocasının adının hikayedeki esas adamınkiyle aynı olmasıyla hiç ilgisiyle yok. la.

pavyona gittim ondan sonra. bayan ister misiniz abiler, dediler. buyursunlar, dedik. biz üç kişiydik. siz üç kişiydiniz. içkiler filan geldi. içkiler gittiler. hasretlere dayanamayıp bir daha bir daha teşrif ettiler. garsonun kulağına dedim ki, hesap dörtyüz lira olunca bizi uyarıyosun, tamam abi merak etme, demiş bulundu. kendimi sınırlı jetonla atari salonlarına dalan çocuklar gibi hissettim. damla, dedi. geç bunları, dedim. demet, dedi. geç bunları, dedim. didem, dedi. belki, dedim. bir süre develerle ilerledik, çok zor bir yoldu benim için. ne konuşacaktıysam. ilk defa da gitmiyordum ya. telefonumu aldı eline, adını kaydetti telefonuma. derya'da karar kıldı. sonunda anladı esintisizliğimi rüzgarsızlığımı. ertesi gün aranızdan tramvay geçecekti diye dalga geçti ikikişiler. ama hiçbiri ertesi günün akşamında aranmadı, sana tesbih aldım gel onu al, diye.

de'lerden develerden gitmişken devingen kelimesini çok seven bi dedicated to sophisticated fuck princess geldi aklıma, şarkıdır dedim geçirdim içinden deliğin ipliği. terziler gelmiş bulundu. hatta dün akşam kendimi küçük iskender'den alıntı yaparken yakaladım, hâlâ mı, dedim. ama öyle deme, çin lokantası'nın yeri başkadır, diye konuştu içimdeki lâlâ. açık pencerelerin perdelerini dışarı çağıran bir şinaslık var havada. gökyüzümün adını şinasi koydum. kütüğüme şiir yazdım tuttu. ona ve rüzgar bizi götürecek desem, biliyordum bi nane anlamayacaktı. ben de demeyecektim zaten. ama bugün gökyüzü uçağını bile içmedi.

maden dağı dumandır de loy loy, kibar yarim. sonra ona omar'la yazımı kışa çevirdin'in hikayesini anlattım. tabii bu hikaye, babamın bir atı olsa binse de gelse ile annemin yelkeni olsa açsa da gelse'nin hikayesi yanında sönük kaldı. çünkü o ona bir barda otururken numarasını kendi elleriyle getirip vermişti ve yanlışlıkla yanlış yazmıştı. kendisinin yanlış yazdığından haberi yoktu annemin yelkeni olsa açsa da gelse'nin. onun yanlışlıkla yanlış yazdığından da babamın bir atı olsa binse de gelse'nin haberi yoktu ve her gün boş yere ankesörlü telefonların sonuncusu'na sarılıyordu.