ama arkadaşlar iyidir



29.07.2013

kişisel mitologyamın yıldönümlerinden birinde, kitap okumaklığımı/anlamaklığımı değil de sahip olmaklığımı bir övünç kaynağı olarak belirttiğim bir akşamdı. bir kelimesini çok kullanan yazarların bu alışkanlığının fazla çeviri yapmaktan kaynaklandığı ileri sürülür. ben çok çeviri yapmam bu bir ama bir ikincisi bu alışkınlığımın oradan gelen bir hitap şekli olduğundan fazlasıyla bir eminlik mevcuttu bende olan bir bende.

biz, sevdiğimiz insanların ölüm/doğum dönümlerinde onları ananlardanız. sizlere şimdi dünyada kimsenin sevmediği, son yıllarında kendisini seven tek bir kişiye -ben hariç- bile rastlamamış bir kadının mühim bir sözünü, oldukça içselleştirdiğim, duvar yazılarına raptiyelere misafir olan, şiirlerimde yer etmiş bir sözünü anımsatmak istiyorum: duramepdurum zaten, başım ağrepduru. şimdiyi saymazsak, bu kadıncağız öldükten sonra, öldüğü günü saymazsak, iki kere ağır sızladım. içki başında bekliyordum yine bir, elim rasgele fotoğraflara kaymışsa demek ki, aklıma gelmiş bulundu öyle. herkesin babaannesi kendine elbette. lakin ben ömrümde sevap kazandıysam sadece bu kadına dünyada zaman zaman iyi davranmış, onu hor görmemiş, sofra bezini silkelemiş, bulaşıklarını yıkamış, tırnaklarını kesmiş, gözüne damla damlatmış, tek insan olduğum için kazanmışımdır. sanırım yeryüzündeki kimseyi sevmiyorum, gökyüzü mukim allah da dahil.

ben burda yaşıyor muyum şimdi barba? yaşıyor muyum yani ben burda yanni? ha vanya dayı, yaşıyorum di mi ben burda, bu odanın içinde. sağıma soluma bakarak, ellerimi kırparak, gömleklerimi bollaştırarak, kepçe kulaklarımı kazanlara daldırarak, kendi kendime kazan kaldırarak, yaşıyorum di mi ben celali, celaliyim celalisin celali, kimseye değmez gönlümün celali. otuz yaş üstü şairleri de sikeyim sana bir şey olmasın doktor.

tam da jules ve jim'i tersten görüyorduk. türk filmine çevirdik bizden beklendiği gibi. ve iki kolum birden koptu. uzuv üstüne uzuv, etna üstüne vezüv. her defasında tamam bu sefer de sokarım ama artık can da veririm diye bir umutla yaklaşıyorum ama soktuğumla kalıyorum, iğne içerde kalmasına rağmen can çekişmeme rağmen, ters dönmüş böcekler gibi kıvranıp kıvranıp, bir tekmeyle hayata döndürülüyorum. tekmenin yeri acımıyor değil. acıyı sikeyim sana bir şey olmasın hemşirem.

her ramazan başında, ulan bu ramazan içmeyeceğim diye girişen, onuncu gün abi nasıl gidiyor diye sorduğumda, darlanmağa başladım doktor, diyen ve iki gün daha sabredip ayı yarılayamadan doğru bildiği yola işeyen adamlar biliyorum. saymadım kaç yıl oldu ama ondört gün olmuş ben bana, en son jules ve jim ile kutlama yapmıştık beynimde ur olmadığı için, hahah bu kadar da komikti. sonra düne kadar bir daha dram almadım zaten drama'nın içindeki pazardan. evet, benim adım sarı, yüzüm kırmızı. kırmızıya yakın tonlara tam da yeni alışırken, ölü de olsalar o mürdüm o patlıcan o bordo renkleri, o ölü renkleri giymeye yaklaşmışken, yüzün kırmızı hep senin, mavi giy, gri giy dedi otoriteler. hepsi şimdi bizim evdeler.

ben burda yaşıyorum di mi matador. demirle oksijen karşılaştığında ne olur biliyorsun değil mi, oksijen hayatını siker demirin. magnezyumla oksijen karşılaştığında ne olur bilmiyorsun değil mi, oksijen patlatır magnezyumu. gözünü sevdiğimin aluminyumu. tam iş değiştirdim dedim, bunu anlatayım diye söze girdim ki, taksim patladı, o oturdu mısır'ı patlattı, güme gitti insanlık.

buralar hep böyle miydi eşkıya, biz böyle miydik. neden ettik niçin dedik. her şey birdenbire mi olur, şiiri mi yazılır birdenbireliklerin, içimizden dışarı seken pirelerin, toroslardaki pürenlerin. palamutlar.

mesudiyeli mesut, ne kadar küçük bir dünyan varmış. gerçek sandığın hiçbir şey gerçek değilmiş.

bugün burnu çok güzel olanın dün de burnu çok güzel olur. sinop gibi bir burnu olur burnu güzel olanın. içindeki kumsalda bi bira içeyim, bi ateş neyin yakayım istersin, yakarsın.

insan sönmez mi?