ama arkadaşlar iyidir



24.12.2013

bu sayımızdaki nostalik yolculuğumuzda bir miktar daha geri gidiyoruz. kolilerden çıkan defterlerin çıkış ya da elime geçiş kronolojisine uyuyorum bunları aktarırken, asıl kronolojik sıralamasının önemi yok, zira bazen coğrafya tarihten daha çok yer tutar hayatımızda. rakım bitti, birayı kalorifer peteğinin üstüne koydum biraz ısınsın için, boğazım çok muhallebiktir, havadan nem toz soğuk sıcak ne varsa kapar ama soğuk içiniz uyarısını dikkate alacağım elbette, hiç de soğuk olmadı zaten içimiz, ısıtmaya programlıydık biz.

iki tarafından da başlanmış deftere. çok basit, hiçbir albenisi olmayan çizgisiz bir okul defteri. bir aşağıdaki yazıdaki de öyleydi. hatırlıyorum ve burdan da net anlaşılıyor ki bu defterler ansızın çöreklenen bir ihtiyaç halinde ilk bulunulan kırtasiyeden uyuşturucuya sarılınır gibi alınmıştı. sonrasında biçimleri göz önüne geldiğinde pişman olunmuştu ama çare yoktu çünkü ilk ansızlığın ihtiyacıyla apartopar sayfalarca yazılmıştı. tıpkı okul hayatımda olduğu gibi, ilk günler deftersiz gittiğim derslerde aldığım ilk notları hakiki defterini aldıktan sonra hiç temize çekip geçirmedim yeni deftere, hep araya iliştirdim sadece.

defterin sağından da solundan da girmişim. sağı tarif ettiğim asıl açılış yerine baktığımda "ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor" diye bir öykü karşılıyor bizi. attila ilhan şiirinden alıntı. fena attila ilhan'cıyım o zamanlar, hâlâ da severim. ilk yazdığım öykü diyebilir miyim emin değilim ama bu defterin tutulduğu yılla ilgisi olmayan bir tarihte yazılmıştı aslında, bu defter diğer içeriğine bakılırsa 2003 sonunda tutulmaya başlanmış, bense bu öyküyü 2002'de yazdım diye hatırlıyorum. bir icq sohbeti üzerinden öyküleştirilmiş uzun bir metin bu. icq meşhurdu o zamanlar (61436127 :) ben de haftasonları internet cafelere gittikçe açıyordum, sonrasında eve çıktığımda da kullanmaya başladım, izmirli bir kızla yazışıyorduk, gayet düzeyli edebi felsefi bir sohbetimiz vardı, sohbet ilerledikçe buluşmaya karar verdik ve ben bir haftasonu izmir'e indim, içmeye başladık, benle başka napılır hiç fikrim yok zaten, alsancak'ta bir barda içtik biraz, sonra geç oldu ve o yılların yine popüler mekanlarından dungeon'a girdik, gece bitti mekan kapandı, yaz vaktiydi, büyük park'a geçip sabahladık. ikimiz de o kadar saftık ki, o kadar duru bir buluşmaydı ki. sabah da ilk otobüsle döndüm, o da evine döndü. kızın nick'i marla singer, benimki baudelaire : ) bu öykü icq sohbetiyle başlayan bu gerçek buluşmayı hikaye eden çok basit çok heveskar bir öykü. belli ki yazılı bir yerde dursun diye bu deftere kaydetmişim üşenmeden. vardır ya hani, sonra bir daha gördün mü abi o kızı? görmedim abi.

defterin aynı yönünde yazılmış; uykusuz, gece içinde bakışlar ve sayıklama isimli üç melankolik anlatı var. birine 01.03.2004 02:10 diğerine 02:33 tarihi atılmış. diğeri de 03.03.2004 02:46 demişim, ve "dergiye gönderdim" yazmışım. hangi dergidir, neyin nesidir yok, hatırlamıyorum da, iğrenç bir metin. o zamanlar geç yatabiliyormuşum demek ki. halbuki hayatımın hiçbir döneminde geç yatmamışım gibi bir his var içimde, içkili sahil sabahlamalarım hariç tabii. dergiye gönderdim dediğim yazıda pek çok atıf var. yılmaz odabaşı'nın feride şiiri mesela, ama az bozmadı o şiir o dönem beni. başka da bir şey yapmadı zaten edebiyat adına şairin kendisi. pınar kür'ün bitmeyen aşk'ı var. hahah hatırladım, şöyle demişim öyküde, öyküymüş bu; "bugün caner'e sorduğumda 'oğlum unut onu, devamlı biriyle mesajlaşıyor' demişti." hatırladım, olayın gerçeğinde meğer caner'le mesajlaşıyormuş ama caner bana öyle aktarmış : ) çok kötü bir isim seçmişim kahramana, caner ne ki. hmm, letting the cables sleep'e de atıfta bulunmuşum. çok içirmişti bu şarkı bana o dönem. şimdi de başlasam iki gün iki gece içirebilecek kuvvete sahip. kıza da nihan adını uygun görmüştüm. nihan mıydı dideden ki.

sonra da "iki insan bir insan" başlıklı bir öykü var. unutmuşum bunları yazdığımı. bu da çok kötü bir öyküymüş, şimdi okudum da, taze çekilen bir anının üstüne yazılan hiçbir şey -samimiyet taşısa da- edebi değer taşımaz kanısında iddialıyım.

"o cumartesi gecesi, ben anlattım... sen dinledin." 6 aralık 2003. fragmanında buna benzer bir şey geçen bir yakın dönem filmi vardı, lütfen hatırlatın bana. biz o filmi ta ne zaman çekmişiz : ) hmm, bir de boris vian'ın "günlerin köpüğü" çok meşhur hayatımda o dönem. ama hâlâ onun üstüne anlatı tanımam, görsem de tanımam. içinde deresi ve tavşanlarıyla orman, der üstad. chloe, der. bunu filme çektiler yakınlarda, izlediniz mi ahali? ben izlemedi.

defterin diğer yönüne geçiyoruz şimdi. mopak, % 100 saf selülözden üretilmiştir. mopak özelleşmişti o senelerde. yok yahu, seka'ydı o. mopak zaten özel. olay omorfo mahallesi'nde geçiyor. 28 ekim 2003'de başlanmış kaleme. sms örnekleri var, ve telefondan deftere aktarılmış yüzlerce sms. 13 aralık 2003'de ara veriliyor. müthiş bir sarkastik olduğum konusunda bir tespiti vardı tespitlerine güvendiğim bir arkadaşımın, bunu bana söylediğinde sarkastiğin ne demek olduğunu bilmiyordum. o esnada kendisine sorduğumda, müstehzi demekle yetinmişti, sonradan anladım ki müstehzi yeterli değil sarkazmı anlatmaya, ama ben hangisiyim ondan emin değilim. sadece hiçbir zaman ciddi olamadım, bundan eminim. işte bu deftere kaydettiğim mesajlarda en beğendiğim yönüm olan uzaktan sarkastik cevapcılığın harikulada [typo yok] örneklerini görüyorum kendim, başka da gören etmedim.

sonrasında bir dergide ilk yayımlanan öykümü yazmışım bu deftere. bu defter o defter miymiş, hay allah. dergiye gönderdim, mart sayısında yayımlandı demişim. 2004'den bahsediyorum tabii.

defterde mart nisan mayıs haziran ekim'e kadar giden bir sms kayıtları topluluğu var. sonra boşluk verilmiş. belli ki bu kayıtları hafızam için ele almışım, zira hafızamı alkolde açmayı iyice yoğunlaştırdığım bir dönem bu dönem ve sonrasında ardı arkası kesilmeyen bir süreç beni bekliyor olacak. on sene aralıksız içmek.

o dönem andre breton'la tanışmışım. ama şimdi daha net fark ediyorum ki, gerçeküstücülük tanımının sadece adına vurulduğum bir dönem, içeriğini fark edecek olgunlukta değilim, nadja'sıyla tanışıyorum üstadın. yalçın küçük okuyorum. onur caymaz okumuşum, yetenekli bulmuşum, nerden bileyim sonrasında adamın ajtasyondan başka bir şey yapmak bilmediğini. sefa kaplan'ın "öyküler seni söyler"ini okumuşum, adı güzel kitabın bi kere, oğlak'tan çıkmıştı hatırlıyorum kapağını net bir şekilde, oğlak'ın son demleri.

ve en önemli kısmı defterin bana kalırsa. özet halinde kelime anekdotları dökmüşüm. aynen: dünyanın en altın kalpli çocuğu. su gibi gitmek. süt. kurabiye. huzur makinesi. içli köfte. nur-u ayn. you're my sunshine. muhabbet kuşu. melek. petroleum girl. denge. MUSE. radyo. sırnaş. ela. kan. kahvaltı. makarna. kurbağa. eti puf. kaave. dargın ayrılmayalım. nota. ne kim. yoğurt. iş. oruç. iftar. davulcu. çöpçü. gece. espri. karyola. duvar. ışık. spesyal. meraklı. züğürt. istanbul. gayriciddi. tedirgin. böğürtlen. kişi. madly. condensant. aptal. foolish lovers do. kaybol. fıtı fıtı. proje devinim. mufk. vasıf. beraber. excel. ödev. yenge. rüzgar. burcuvazi. emrah. kontör. yıldız tablo. kulak. ince. tatlı. kafi. kifayet. burberry. yıkılmak. saç. faith. mor göz. bardak. defter. fuzuli. bok. yırtmak. utangaç. forrest gump. ballıca. ciğer hasta ölmek. ah kamil ah. dünya. susam. huy. brokoli. şibumi. otogar. nilgün marmara. dayı. regl. şuh. murat. eski. ramazan. bulaşık. zambak. krizantem. jelibon. cocostar. cold cold night. özür. safsata. allah. ev. musıki. paramparça aşklar. çingene. sütlaç. andırmak. maçka. çeşm-i siyah. apti palace. dan kek. dantela. kola. çocuk. perde. psikopat. yılmaz. romeo. köle. televizyon. ıyy romantik. mısra. sırma. çarşaf. börek. sefil. yoz. hodbin. mutlu. zil. domdom. uçurum. dostoyevski. pasif agresif. poe. sol. just silence. radiohead. cem. duman.

ve defter sağdan sola ya da soldan sağa boş kalmış birkaç sayfayla bir daha yüzüne bakılmamış. hiçbir defteri tamamen bitirdiğimi hatırlamıyorum. herhangi bir şeyi tamamen bitirdiğimi de. çok sevdiğim bazı romanları da özellikle bitirmeden kenara ayırdığımı iyi bilirim. sonu gelsin istemem. yüzyıllık yalnızlık, imkansız aşk, sahilde kafka, tutunamayanlar, kürk mantolu madonna, anayurt oteli, aylak adam, varolmanın dayanılmaz hafifliği, şu an ilk aklıma gelenler. son üç beş sayfasını bilerek okumamışımdır. hiçbir şeyin sonunun gelmesini istemiyorum, her şey yarım kalsın ki devam ettiğini, laf olsun diye olmadığını hissedeyim. bir şeyi bitirdiğiniz zaman onu yaşamanızın, yaşamış olmanızın bir anlamı kalmıyor. bitmemek üzere yaşamalısınız ne yaşıyorsanız. bu yüzden de bu defterler hâlâ günyüzünde, çünkü bitmediler.