ama arkadaşlar iyidir



6.02.2016

travmam şov

bütün yakınlarımız bizi yanlış tanıdı. uzatmamın lüzumu yoktu aslında. gitti de gitti. geçen ankaralı çocuğun birinden bir radyo aldım; radyo means ırado. çocuğun radyo teşhir ettiği bütün fotoğrafların arkasında bir orhan gencebay. gitti de gitti de bir orhan gencebay şarkısı. ona bakarsan seni buldum ya da bir orhan gencebay şarkısı.

on yıl geriden geldiğimin ben de farkındaydım aslında ama bir oyun gibiydi her şey. büyüyemiyorum bir türlü. eskiden sel beni aradığında bu kız ne zaman büyüyecek diye düşünür dururdum, ben şimdi kendimi öyle hissediyorum. on yıl önce nerdeysem hâlâ aynı yerdeyim. bir adım dahi atmamışım, yüzüm kızarmış, saçım dökülmüş, kilo almışım ama zerre kımıldamamışım. hâlâ bir şarkının peşinden kilometreler gidecek çocukluğa sahibimmişti. hâlâ hatasız kul olmaz'ın en iyi versiyonunun hangisi olduğunu ararken yakalıyorum kendimi durdukyere. belki on yıl önce kuzenim hasan evindeki ses sisteminden yan evdeki bana hatasız kul olmaz'ı dinletirken o versiyondan aldığım tadı başka hiçbir versiyonundan almadığımı hatırlayıp onu bulmak için saatler harcayabiliyorum. rina adlı dandik filmi sırf akşam güneşi adlı şarkının daha iyi bir versiyonunu bulabilir miyim diye izlediğimi hiç unutmuyorum. neden onların sesi gibi bir sesim olmadığını düşünüp hayıflanıyorum. övündüğüm taklit yeteneğimin o üçlünün hiçbirinin sesini taklit edebilecek kadar usta olmadığına üzülüyorum. alkolü antidepresanı sigarayı aynı anda bırakıyor, kendimi bir anda akademik bir şeyler yapmağa çabalarken yakalıyor, sonra gurbet adlı şarkının popstar'da anlatılan hikayesini bilmemkaçıncı kez dinleyip ordaki turan oluyor, ölüyor ve ölüyor ve ardından şarkıyı dinleyip dinleyip diriliyorum. sadece bir orhan gencebay şarkısını sevdim ve ona o mükemmelliği öğrettim diye bana aşık olan kadını anıyorum. hemen haftasonu için plan yapıp, şarkılarının en sevdiğim versiyonlarını bir cd'ye çekip hava da müsaade ederse, bir otuzbeşlik alıp yeşillik ve su akan bir yere çekip orda son ses dinleyip içeyim diyorum. ama basslarını tam duyabilmem lazım, buna göre hoparlör için de elektrik tesisatı lazım deyip buna üzülebiliyorum, ama bulurum deyip umutlanabiliyorum, allah'a hava müsaadeli içiş için dua ediyorum. otuzbeşlik yetmeli, yetmezse diye her zamanki gibi tedarikli olurum ama otuzbeşlik yetmeli. bugünlerde tam otuzbeşlik bir insanım. yirmibeş yaşında hatta onbeş yaşında gibi davranan bir otuzbeşlik. şimdi kulaklıkları takıp bu şarkıları dibine kadar dinlersem bu defa başım dönecek yine diyorum. üzülüyorum. denizin ta dibinden hatçam evet evet yine demirden bir gülle düşüyor kalbimin üstüne. pek az şey bana bunları düşünmek ya da yapmak kadar heyecan veriyor. evet bu yaşta bunları bu şekilde yapmaktan, üstelik bu gerçekleri yazıyor olmaktan utanmıyor değilim ama bütün yakınlarım beni yanlış tanımasın isterim. bu şarkıları, diğer şarkıları, hepsini, bağırmazsam çözülemeyeceğim. çözülmem gerekiyor. beynim kulaklarım belki de bu yüzden zonkluyor. mr'dan umutluydum aslında, o içimdeki bassları fark eder diyordum, ama geçen süre içinde beynimde çaldığı gürültüden bile şarkı yaptım. bana su boyu lazım. zamansız bir intihar saplanıyor içime. otuzbeş yaşında insan intihar eder mi amına koyim diyorum, bak yine çocuksun, bak yine sik kafalısın, bak yine. ama benim kadar kimse arşa yükselemez ki haşa bunları dinlerken. çevremdeki kimse yapamadı mesela. herkes döndü yarıyolda, herkes bıraktı siktirolup gitti normal hayatına. ben bırakmadım, bırakamadım. bak üç gündür sigara içmiyorum, beş gündür de içki içmiyorum ama buna rağmen hâlâ kulaklarım en küçük tınıyı kalp kapakçıklarımın üstündeki kılcallara varasıya hissediyorum. yarın pişman olacağım bunları okuduğumda ama ziyanı yok. önemli olan sürdürülebilirlik, sustainable growth.