ama arkadaşlar iyidir



25.11.2016

""İstanbul'un orta yeri sinama;
garipliğim mahzunluğum duyurmayın anama;""

Son olarak ne zaman, hatırlamıyorum. İstanbul'a üç beş kez geldim gittim ama hepsinde de sabah gel akşam git; ya da; sabah gel, sanayi bölgesinde bir gün otelde kendini oraya attığına şükrederek kal ve lobisinde iç iç, ertesi gün de geri dön, şeklinde gerçekleşiyordu. Bu defa da bir iş görüşmesi vesilesiyle gelmiş bulundum fakat eskilerden yaptığım gibi haftasonuyla buluşturdum gelişimi. Şimdi tabii siz İstanbul'a gelişin ne demek olduğunu çok bilmeyebilirsiniz, ya da ben biraz ukalayım bu 'ususta.

Benim için İstanbul'dan ayrıldıktan sonra kıymete daha da binen ve tam güdümlü bol düğümlü günler geçirdiğim Kadıköyü sadece Denizkızı Eftelya Hanım'ın Kadıköylü şarkısıyla ölümsüzleştirdiği bir roman değildir elbette, Kadıköy benim için aynı zamanda Eskişehir demektir, İzmir demektir, Alsancak demektir. Gezip gördüğüm bir sürü şehir arasında kıyas açısından referans aldığım mihenk taşıdır, altın aramağa çıktığım, çoğunlukla bronz ve gümüşle karşılandığım bu dünyada arkamı Kadıköy'e dayanarak sayarım adımlarımı. Şimdi tabii buraya methiyeler düzmeğe gelmedim. İşyerinde geçirdiğim çok boktan, hatta en kötü haftalarımdan biriyle, yine öyle geçireceğim gelen hafta arasında Kadıköy ziyaretiyle bu ottanlığa mola vermiş bulundum, ve birazdan da bu molayı taçlandıracağım. Taç, yaprak, petal. Petal iyi kelime.

Kadıköy, İstanbul'un değişen yapısından payını almamış mıdır, olumsuz değişimler yok mudur, vardır muhakkak ama ben zaten kendimden sıkmadan ayrılacağım için, ve zaten şehri mevcut haliyle değil de bendeki haliyle yaşadığım-yaşattığım için pek mühim değil, şimdiki gençler düşünsün ve yaşasın hakikatini. Ben başka şehirlerde başka şehirler yaşamakla meşgulüm ne de olsa.

Ha İstanbul derken, yılın beş gününü geçirmek için birebir ve inanın bana pek çok Avrupa şehrinin pek çok barında kafesinde bulundum, burdaki kadar iyi bir şarkı seçimi hiçbir şehrin mekanlarında yok. Kadıköy, iyi müzik seçimi demek benim için aynı zamanda. Örneğin şu an, adı Dört olan bir kahvecideyim, ve buraya girerken burada iyi müzik duyabileceğimi, arkadan kadın seslerinin buna eşlik edeceğini biliyordum.

Bir mekana girerken, elbette otuzbeş yıldır biriktirdiğim tüm çekingenliklerimi giyinip, üzerimde taşıyıp giriyorum, az bir miktarı - çeyreği- montumu ceketimi çıkarınca kayboluyor, kaybolmayacak gibiyse zaten bir süre öyle oturuyorum. Sonra bir şey içince de diğer çeyrek kayboluyor, karşımdakinin muhabbetine bağlı olarak üçüncü çeyrek de zamanla kaybolabiliyor, zaten o kaybolmazsa -niye her an kalkacak gibi oturuyorsun- nevinden tenkitler alıyorum, fakat son çeyrek asla kaybolmuyor, o hep benle geziyor.

Her neyse, şimdi İstanbul'un en iddialı ama bir taraftan da iddiasız dinlenme yerlerinin önlerinden, montunun yakalarını kaldırmış, elleri ceplerinde bir adam olarak, içinden muhtelif ıslıklar öttüren bir kahverengi saka olarak, geçtim. Edip Cansever, "Geçiniz" dedi hatta. Onu mu arasam bunu mu arasam diye sanki İstanbul'un yarısı tanıdığımmış gibi, de buralarda keşke karşılaşsak diye kurup, hatta belki de içten içe onunla karşılaşmağa gelmiş olup, sabahki iş görüşmemin ardından günün sonuna yaklaşıyorum. Birazdan kendimi mümkün olduğunca iyi müziğe vuracağım. Sonra beni bulacaklar.

Görüşürüz, iyi akşamlar.