ama arkadaşlar iyidir



6.09.2010

istanbul terk

rüyamda sabiha gökçen'den istanbul'a iniyordum bilmemkaçıncı kez hayatımda. eski bir arkadaşımı, epeski, gördüm. evlenmişti, yüzünde simsivilceler peydah olmuştu. güzel kızdı eskiden, hâlâsında da öyleydi rüyamda. bense bir gariptim. vapurda karşılaştığım beş yıl aradan sonralık arkadaşım, bana sımsıkı sarılıp özlemlerimizi bir kenara attıktan sonra beş yıl öncesinin kendi gençliğine gidip geldi ve "yaşlanmışsın lan," dedi, "yaşlanmışım di mi" dedim tam onu diyeceğini anlayıp o sözünü bitirmeden önce, "ama daha bi karizma olmuşsun" dedi. gülüştük vapurun karanlıklarına -artık sigara içilmeyen- doğru. yanında yine bir arkadaşım arkadaşım vardı. indik ben vapurdan. sonra o rüyamdaki meşhur arkadaşımı gördüm işte rüyamda. rüyam rüya oldu. nasıl olur ki dedim. annem ölüyordu. mezarını ben kazıyordum bir taraftan. hayır sığmaz buraya sığ oldu diye kendimi yiyordum. bir taraftan da annemi nasıl gömerim anasnı skym diyordum. annem çünkü canlıydı daha. canlı canlı ölü ölüymüş gibi toprağa gömmemiz gerekiyordu rüya icabı. o gece kadıköy otel'de kalıyorduk sevdiğimle birlikte. sevdiğim kimdi hatırlamıyordum, rüyamda gördüğüm arkadaşım değildi ama seviyordum sanki yine de onu da. annemi de seviyordum sevmesine. ama o gece bana tripcan deyince o sevdiğim dediğim, benim rüyalarıma bintürlü bir şeyler ziyaret etti, tavaf ettiler rüyalarımı, rüyamda mı seviyordum yoksa gerçekte miydi hatırlamıyorum. telefonum vardı bir taraftan aklımın kıyısında, idl beni aramıştır mıdır annem aramıştır mıdır babam merak mı etmiştir ya da ne kadar etmiştir filan soruları bilahare ama avea kaç mesaj atmıştır mesala filan, bunlardan uzaksamak istiyordum. yağmur da yağmakla birlikte bir sabah rüyamda arkadaşım, adı nilüfer, çok yıpranmıştı. ikimize birden acıyordum ben, şöyle bir şarkı geçmekle beraber, in another life when we are both cats, o an işte bu şarkı çok anlamlı geliyordu. derken birlikte karaköy'den eminönü'ne bağladıkları köprünün üstüne çıktık, hatta yalan olmasın beşiktaş'tan oraya kadar yürüdük, ayaklarım sızlıyordu uyandığımda. tam köprünün üstüne geldiğimizde körpe kollarından çekip onu durdurdum, bu sırada bi taraftan annemin mezarını kazıyordum, çektim, denize baktık, ayşe'yle de bakmıştık, ayaklarımı kaldırdı bi kuvvet, gastelere çıkmayacağımdan emin olsam atlayacaktım o zaman, sonra bi sözlük yazarı geldi aklıma akıllarıma zarar, intihar boylayan. sonra annem o mezara sığmayacaktı, kiloluydu biraz neredeyse tüm annelerim gibi, oysa ben kilosuz annelere gıptaydım, sırf annem kendini güzel hissetsin, babamın altında ezilmesin diye. boğazın kokusunu duyunca birazdan hakikaten ağlayacaktım, yanımdaki arkadaşım birden değişip adını da beraberinde değiştirecekti. merve filan mı olacaktı doksan neslinin yüzde doksanı gibi. kadıköy'ün kokusu beşiktaş'ın kokusu eminönü'nün kokusu hepsi başka başkaydı ve ezberimdeydi. sonra biz otel ararken arkadaşımla, burası gönlümüzce sevişmek için uygun dedik içimizden ve karar kıldık. tam sevişirken gözümün önünde tek resimli bir resm-i geçit yaşandı, oydu işte, kısık sesiyle bana bak diyordu, baktıkça adı değişiyordu. rüyaydı bütün çektiğimiz, rüya kahrım rüya zindan. sevişmenin ortasında kalkıp aşağı tekel adaptasyon şubesine iniyordum rüyanın da ortasına yakın bir yerde. beş tane bira alıp geliyordum dört tanesini indireceğimden emin. rüyamda bari eksik olsaydı ya, olmuyordu işte mına çaktığım. sonra, dedim ki ona, yüzünde başka bir isim, bana niye hiç güzel bir şey söylemiyorsun, söylemiyor muyum dedi, söylemiyorsun dedim, söylediğimi sanıyordum dedi, karşılıklı sanıştık bir süre. sonra saçlarını çektim, hoyrat bir insan oldum çıktım yine, dudağını kanattım, kendimden geçtim, kendimden geçtik. hamile olabileceğini söyledi, nasıl yani dedim, daha bir ay bile olmadı biz sevişmeye başlayalı, bu kadar çabuk olamaz dedim. benden öncesinde nasıldın dedim, orası biraz karışık dedi, hımm dedim. bozuldum elbette her seven herkes gibi. skerim bu aşkın ızdırabını yerini yurdunu dedim. bu sırada rüya devam ediyordu, eminönü'nden bir kutu dia film almıştım tam, rüya bitti mi, bitmedi, annemin mezarını kazma sürecim bitmişti ve en yakını olarak onu oraya benim indirmem gerekiyordu canlı canlı, indirdim tabutun içinde.

ağladım. oysa bunların farkında değildi. bana küs müsün diyordu son gördüğümde.

Hiç yorum yok: