ama arkadaşlar iyidir



13.05.2011



ben tv izlemem efendiler. bu bir övünç kaynağı asla değil ama son onsekiz aydır tv karşısında -buna maçlar da dahil- bir defada toplam bir saatten fazla durmuşluğum yoktur, bir süre daha da olmayacak. ama izlemiyor olmak bilmemeye mani değil. malum, gündüzleri itibarıyle sosyal bir varlığım. anlatıyorlar duyuyorum. facebook diye bir sergi alanı var, izliyorum. kurtlar vadisi dizisinden haberdar olduğumdan bu yana -ki nerden baksan altı yedi seneye dayanır geçmişi- dilegetirdiğim bir tespit var, ama özellikle son dönemde -ki nerden baksan üç senelik geçmişi var- ayyuka çıktı ve ben bu tespitten dolayı dizilerden iyice nefret eder oldum: arkadaşlarım, sosyal ortamımdaki paydaşlarım, güzelim türkülerimizi şarkılarımızı dizilerden öğreniyorlar. kurtlar vadisi bunun temelini atan dizi oldu ve gerisi geldi. elbette bu durumu dizi furyasının en iyi yönü olarak değerlendirmemiz mümkün, ama ben bir yandan da kıskanıyorum bunu. ben öğretseydim keşke, filan diyorum. misal, bir fırtına tuttu bizi, adlı türkü elveda rumeli'den sonra yayılınca ne kıskanmıştım.

şimdi şu sahneye geçelim. daha öncelerde burada bahsettim, bazı sabahların tam da "evlerinin önü mersin" türküsünü söylemelik sabahlar olduğundan. bu türkünün, bu ısparta zeybeğinin müthiş olumlu bir havası var, ve birlikte söylemeye o kadar uygun ki, bir dizi senaristinin/yönetmeninin bunu düşünmüş ve uygulamaya geçirmiş olması harika bir şey. bu bakımdan, şu an tv kanallarında fink atan dizilerin hiçbirinin gözümde zerre hükmü ve sahnesi yok ama bu sahnenin çekilmiş olması, masada papatyaların bulunması, kızın çok nadir anlardaki oyunculuğu ve bakışları, kızın şarap çocuğunsa rakı içiyor olma ayrıntısı, çocuğun da kızın da bu topraklardan olduklarını belirtir tipleri olması, türkünün iyi icra edilmiyor olsa da düete uygunluğunun vurgulanmış olması, deniz manzarası, ve alkol. güzel şeyler bunlar. biz buna benzer bir sahneyi daha geçen yaz çektik, hatırlıyor musun. bazı anlar unutulmaz bilirsin. bilir misin.

bir aşağıda ise yine bir diziden olduğunu duyduğum müthiş bir yorum var. sözler alakadar etmez, müzik her daim asıl.



yani diyorum ki kötü şeylerin iyi özelliklerinden yararlanmayı bilmek lazım. mesela bana diyorlar ki; bu kadar insanla nasıl arkadaş olabiliyorsun. bana diyorlar ki; sen oportunistsin. diyorlar ki; hiç çaktırmıyorsun, hatta inanamıyorum bile ama bu kadar farklı özellikte insanın seni aynı anda sevebiliyor olması bana yapmacık olduğunu ya da ilişkilerinde samimi olmadığını gösteriyor. buna benzer, bu minval üzre şeyler işte. anladınız siz.

işyerinde aktif biri olduğum için, her türlü hareketi ve oyunu rahatlıkla sezebiliyorum. kim kimin kuyusunu kazıyor, kim kiminle nerede ne yapıyor, gibi. elbet ben de kendimce hakettiğini düşündüğüm insanların kuyularıyla meşgul oluyorum zaman zaman, ama benim asıl merak ettiğim şey orayı kazınca oradan su kaç metrede çıkacak, bir nevi artezyen taraması, bir nevi petrol araştırması. bu da değil mesele, ufalıyorum biliyorum, gel iki çift lafın belini kıralım desem gelmezsin, bunu da,. da da dan dan dan. niye mi peki farklı onca kadından hoşlanıyor, ve farklı onca erkekle arkadaşlık yapıyorum. her türün, her cinsin, her familyanın çiğliğini ölçmek ve bunu gözlerimle tespit etmek için. hayatım tespit ve fark etmek üzerine kurulu. kuyuyu kazıyorum, su çıkana kadar kazıyorum, bu esnada oraya güneşten ve yağmurdan korunmak üzere bir çardak dikiyor ve altında oturuyorum. sonra, suyun mineralojik analizini yapıyor, sertliğini, pH'sını, rengini, kokusunu, vs. ölçüp biçip onu kendi halinde akmaya veya benimle birlikte bir kaba dolmaya davet ediyorum.

Hiç yorum yok: