ama arkadaşlar iyidir



3.09.2011

işte yine işe geldik. yarın dükkanı açıyoruz, önünü süpürmem için beni erken çağırdılar.

ben hiç böyle biri değilim, sen kime çektim, dedim tatilde babama. giderken kardeşime, babama/babamdan puslu kıtalar atlası'nı okumasını istediğimi söyle, dedim. altlarını çizdiğim veya işaret koyduğum yerleri okusa anlar mıydı acaba biraz. zannetmiyorum. nasılsa kardeşim de merak edip okumayacaktı. içim için için rahattı.

ilk gittiğim günler, sona yaklaştığım günler. tatil benim için bir şey ifade etmiyor. tek başına ya da aileyle olunan tatil hiçbir şey ifade etmiyor. üzerine bastığım topraklar önemli sadece. tatilse benim yapacağım şeyler belli demektir. aileye uğrayacağım, çocuklarla ilgileneceğim, onlarla minik oyunlar oynayacağım, onların gülmelerini sağlayacağım demektir.

kekliklerimden bir tanesi ölmüştü. keklikler çok hassas hayvanlardır bilir misiniz, strese çok duyarlıdırlar. bıldırcınları mesela direkt elinize alıp sevebilirsiniz ama kekliklere öyle harala gürele yaklaşmamanız gerekir. etraflarındaki diğer hayvanata dikkat etmeniz gerekir ve kafes yapıları da değişik olmalıdır. kümeslerindeki dışkıları düzenli olarak temizlemeniz gerekir. onları uzaktan sevmek icap eder. strese karşı geliştirdikleri tavır ise ölmektir, evet bildiğiniz stres kekliği öldürür. o yüzden onları o üretimci yapay kuluçkacı adamın elinden alıp babamın daha güvenli ellerine teslim ettim. yeterince olgunlaştıklarında doğaya salacağım kendi ellerimle. bıldırcınların sağlıkları yerindeydi ve tüm verimliliklerince yumurtlamaya devam ediyorlardı. hepsini gün aşırı sevdim. bazen gece hıçkırıkvari ötüşlerini duyduğumda uykudan uyandığıma sevindim.

tatile varışımın ilk günü müydü neydi, henüz içki seanslarına başlamamıştım, çay içip çekirdek çitliyorduk. birinin senin için çekirdeğin içini hazır etmesi ve topluca eline vermesi garip bir romantizm taşıyor olmalı, buna inanırım. mahalleden bi araba geçti sokaklarda yankılattığı müziğiyle, ferdi tayfur'dan bana onu sormayın çalıyordu. şarkının adı unutmak istiyorum olmalı. o an o arabanın içinde olmayı çok istedim. çünkü o arabayı daha önceki anlattıklarımdan tanıyordum, içinde kapısını açıp baksanız bira şişesi topluyormuş hissi uyandıracak, içerden bir duman bulutu fırlayacak, arabesk entegre bir araç. ilk gençliğimi hatırladım, şu an hepsi evlerinde oturup çay eşliğinde dizi izliyor olan ve ertesi gün çocuklarıyla bayramlaşmaya gelecek olan arkadaşlarımı düşündüm. soda içtim geçti.

bayram oldu. elli lira mı verdim beş lira mı verdim tereddüdüne kapılan yaşlı büyükler oldu yine, altı değil dokuz sıfır atsan da bu tereddüt değişmeyecek. para bozmak için üç tane beş liralığa karşılık bir adet yirmi lira teklif etmeme rağmen kandıramadığım küçükler oldu yine. kolonya satıcıları şöyle bir silkinip kendine geldi bayram öncesi. hâlâ bazı evlerde tütün kolonyası servis ediliyordu, travmatik bir kokuya sahiptir.

frenk incirini (babutsa) bilmeden avuçladı yine bazı çocuklar, o dikenleri ellerinin tüm vücudunda hissettiler, bu kendilerine büyük bir ilk tecrübe oldu gençlikleri öncesi. frenk incirini bilirsiniz, bol dikenli, kaktüs sınıfından bir bitkidir, meyvesi turuncu-sarı renkte olup albenili ama etrafında binlerce milimetrik dikene sahip bir meyvedir. kimi çocukların dikkatini çeker. benzetmeyi alın kapınıza asın işte, bana yaptırmayın. bazı şeyler de albenilidir, rengarenktir, elinize aldığınızda iş işten geçmiş olabilir, ondan sonra uğraş dur diken ayıklayacağım diye.

bitkilerle de haşır neşir oldum bu tatilde her zamanki gibi. uzun zaman aradan sonra hayıtlarla karşılaşınca sevindim. ılgınları tekrar sevdim. o otsu ve bol kokulu bitkinin adınını yine öğrenemedim. biberiyeye benziyor ama değil, puff.

sonra sondan ikinci gün ovaya bindim. kocaman uçsuz bucaksız bir alan. çulsuz birkaç adam. rakıya bandık kendimizi. yengecin biriyle oynaştım. yengeci neresinden tutacağın, kendisiyle nasıl muhatap olacağın önemlidir, yoksa ısırır, suya geri bıraktım. balık yakaladılar. domuz avına çıktık gecenin yarısı. ben yine izledim. işi erbabına teslim etmekte üstüme yoktur. çadırda yattık. yıldızları saymaya kalktım, iki kez birmilyon ikizyünbin onikinciden sonra şaşırıp sıfırdan başladım, hepsi ayaklarımın altına serilmişti. çakallarla oynaştık, kemik verdik gittiler.

velhasıl, geçti dost kervanı, eyleme beni.



Hiç yorum yok: