ama arkadaşlar iyidir



20.12.2011

eti pof

sonra külliye adında bir camiye girdik. "ki o, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır." dediler, secde etmesek de rukuya gittik denebilir. cami sahi ne kadar da ulu bir yerdi, yuvarlak bir futbol topunun tavanını andıran tavanı vardı, içerisinde yedialtı tane arapça asılıydı. cahiliye devrinde kabe duvarına asılan en meşhur yedi şiire, muallakat-us-seb'a denirdi. süleyman seba henüz ölmemişti. tanıdığım bütün delikanlı adamlar beşiktaşlıydı, bense değildim, ziyanı yok. benim ziyanım yok, zayiatlarımı her sene sonunda yılbaşına vardiyalar kala bütçelendirip kendi kabemin duvarına asıyorum. sahi, ben senin bana söyleyeceğin her güzel sözü kalbimin duvarına asıyorum, fetret devrindeyim, gel beni kurtar. ben sana düzenli olarak olmasa da teşekkür edebilirim. sonra bir camiden çıkarken ayakkabılarımızı zaten çıkarmış olduğumu fark ettik, ben onun ayaklarını gördüm. onun ayaklarını, ya da her neyse senin, ayaklarını görmem demek benim için büyük bir devrim niteliği taşır, ondan sonra sensizlik grevine gidebilirim, lokavt yaparım. kabemin duvarına astığım afişlerde yüzün belli belirsiz hissedilir ki dedikodumuz gerçekleşmesin, ve toplumun huzur ve sukunetini skip atmasın. ben bazen ağzımı bozarım, yüzüm desen zaten sivilceden geçilmez, karaciğerim günde eminim ki yirmidörtten fazla çalışmakta, bu haseble ve kalbimin kendisine çatlattığı bu hasetle yılları erkenden devirecek ve beni de devirecektir. düşünsene, daha otuz yaşındasın ama karaciğerin sarkmış, yemin ederim kızlar beğenmez, annem böyle uyarırdı olsaydı, oğlum bak kızlar beğenmez sonra, tamam anne meyveleri yıkayıp yerim bundan sonra, yeter ki kızlar beğensin.

ben türlerin kökeni neticesinde bir zaza olsa idim şahsen, bunu pek çok şiirimde kullanırdım, ne var ki değilim. film izlemekten sıkılabilirim ama fragmandan asla. çoğumuzun başına gelen her şey aynıya yakın, dolayısıyla kimsenin kimseye şikayet etme, opflama puflama, yakınma hakkı yok, en azından ben böyle bir hak tanımıyorum kimselere, kimseyi tanımıyorum kendimden başka. sencil de olabilirim icabında. sonra nehirler akmaya devam etti, en son gördüğümüzde mevsim normallerinin epey altında seyreden bir kıştan dolayı donmuşlardı, biz onların üstünde yürümeyi sizlere öğretmedik mi. ... defolayım mı, ne dersin. defolu olduğumuz kesin.

git al, git al o zaman. onu istiyorsan gidip alacaksın, serzenişte bulunmayacaksın. alamıyorsan, vazgeçtim mına koyim, diyebileceksin. dur kaçma!yacaksın. aşk istiyorum, aşk istiyoru maş kistiyoru maş kisti. son günlerde türk sineması tam açılıyor derken ne kadar da dar boğaza girdi anımsatılamaz. incir reçeli, peri tozu, çoban yıldızı, çay bahçesi, unutmabeni çiçeği, ne güzel.

bugün yemekte ne idüğü belirsiz bir tatlı çıktı, yanında favori sevmediğim yemeklerden olan ıspanak vardı. aman melekem, savur balıkları. her gün yemeklerimizde sevmediğimiz, iştahımızı kaçıran şeyler çıkarabilirler karşımıza. biz napacağız bu durumda, bence yılmamalıyız. ben sevmediğim bir yemeğe maruz bırakıldığımda, askeriye, peygamber ocağı, okul, kışla, yurt, işyeri yemekhanesi, ev, ana ocağı, vs. depresyona girerim bir diğer öğüne kadar, acccaip moralim bozulur. hadi beni kurtar, duraklamaktan fetretten gerilemekten bıktım usandım. dikkat edersen yine de şikayet etmiyorum, sadece kuru bir yardım istiyorum, dikkatini çekmek istiyorum.

ben bir gün kimse beni tanımadığında, evet böyle bir şey umuyorum, kimse beni tanımazdan geldiğinde, o kadar iğrenç ya da o kadar ölüsünün üstünden yıllar geçmiş biri olduğumda, o zaman sen de olmayacaksın. dolayısıyla sırf yağmur yağıyor da sesini duyayım diye geceleri pencere açık yatmamın da dünya üzerinde bir hükmü kalmayacak.

aylar önce sana bir kıpırdanmadan söz etmemişsem, aylar sonra da olsa edeceğim demektir.

Hiç yorum yok: