ama arkadaşlar iyidir



17.10.2010

günaydın, groove is in the heart babe

hemen konuya giriyorum. dün akşam fena bi akşam olmadı. tekdüze bir göl çalkantısıyla, dalga demiyorum dikkat buyuralım, gölde olsa olsa çalkantı olur, o da rüzgâr varsa, her neyse, o durgun su mübarekliğinde süregiden hayatımın akşamlarına tam da bir yenisini katmak üzereydim ki dün akşam, ani gelişmeler peydahlandı ilerleyen saatlerde. ... işten yedide çıktım, hemen duş alıp sekizdeki servise attım kendimi. merkeze inip biraz insan görmeliydim, izmir'deki tek has arkadaşım özgür'ü aradım, buluşma yerini kararlaştırıp buluştuk. daha önce de gittiğim ama bir türlü sevemediğim, özgür ve arkadaşlarının takıldığı bir bara oturup bira söyledik. saat dokuza çeyrek bir kesik atmıştı. ugh. meğer bu salyangozu, adı güzel (z.) kendi güzel sevgilisi terk etmiş. hem de haklı ve kolayca üstesinden gelinemeyecek bir gerekçeyle. biralar geldi biralar gitti. saat on gibi aradı z.'yi, anlaşılan sesi affetmeye meyilli tonda geliyordu. geliyoruz biz dedi, hazırlan seni bi yere götüreceğim dedi. pat diye kalktık son yudumlarımızı alıp, taksiye atladık. taksiyi bekletip z.'yi aldık evinden, yüzü asıktı, normalde sarılırdık, bana bile sadece merhaba dedi ve bindi taksiye, özgür'ün suçunun ortağı gibi hissettim kendimi.

havuzlu meyhane diye bir yer varmış mersinli'de, özgür bahseder dururdu zaten, ama ben biriyle başbaşa gitmek istemem öyle yerlere, meyhaneler özellikle birahane tipiyse -ki birahanelerden hiç hazzetmem- sohbet mekanlarıdır. ki ben sohbet edemem, özellikle bir erkekle. özellikle içki içerken. erkek adamlar içer içer, dünyayı ve kadınları kurtarırlar öyle yerlerde, müzik yoktur genelde, ki içkili bir yere gitmeden önce ilk sorduğum soru müzik var mı, varsa nasıl sorusudur. dün akşam emri vaki oldu tabii, bir de ilişkisini kurtarması için işbirlikçi olmam gerekiyordu, z. beni sever o bakımdan. neyse, mekana vardık, iki katlı, alt katında küçük bir havuz olan hakiki bir meyhane, adı havuzlu birahanesi diye geçiyor ama tipik birahaneler gibi karanlık bir havası yok. üst kata çıktık. belki içerde yüz kişi vardı ama tek bir kadın yoktu, bir tane mi olmaz, valla yoktu. bu beni tedirgin etti tabii, içerdeki tek kadın bizim masamızda oturuyordu ve yüz erkek dönüp dönüp o kadına bakabilirdi ve bu yüz erkek sarhoştu ve ben bu konuda biraz nasıl derler biraz yerliyimdir işte. her neyse, rakılar geldi, mezeler geldi. kuru et diye bir şey getirtti özgür mekanı tanıyan olarak. ben bu sırada z.'nin gerginliğini azaltmaya çalışıyordum. özgür'le fazla muhatap olmak istemiyordu, olduğunda da laf sokuyordu ve ortam geriliyordu, ama niye gelmişti öyleyse bizimle, kadın yüreği işte, affetmek istiyordu belli ki. ama kendine de konduramıyordu, aradaydı, anlıyordum. mekanın mezeleri gerçekten de on numaraydı, ben biraz ağız tadı yoksunuyumdur, yıllardır sadece doymaya ve üstüne sigara yakmaya endeksli yaşadığımdan. ama o mezeler çok güzeldi. mekan da güzeldi. saatlerimiz bu gibi durumlarda onbirbuçuğu gösterirdi ve içerden bir müzik sesi duyuldu. göçmen orkestrası. izmir'in bu yönünü seviyordum. ederlezi yükseliyordu içerden, kırcali'yle arda arası yükseldi ardından, rodop dağları bre pakize'm yükseldi. meyhaneye gelen bir grup, orkestrayı -orkestar- özel olarak tutmuştu ve masaya gelmiyorlardı, öğrenmiştik işin aslını. ama ben çağırdım mı geldiler. özgür göçmen kızı'nı istedi, ben ederlezi avela'yı istedim ama anlaşamadık ederlezi'yi çaldılar. nazım'ın eşi maacir'di, nazım'ı arayıp dinlettim, bu gibi durumlarda içip içip aramak kavramı girer devreye bilirsiniz, keyif işte, paylaşmak lazım düsturuyla.

ben yalnız içerken de malum alkol kimyayı bozduğundan, fizikle çarpıştırdığından, dil tarih coğrafya hepsini içiçe piç ettiğinden, matematiği unutturduğundan, bu gibi duygulanımlara gark olarım. elime telefonu alır ona bun mesaj atma isteği duyarım. o an aklıma geleni paylaşma isteğidir bu, çünkü alkol o hissi yoğunlaştırmış yoğunlaştırmış ve çiğ tanesi halinde, küresel, yüzeyi gerilimli bir biçimde beynime bırakmıştır. benim de onu yüzeye yaymam icap eder ve bunun için mesaj atarım. ama isterim ki karşımdaki bana cevap yazmaya çalışmasın, empati kurmaya çalışmasın, sadece o mesajı aldığına dair bir boş mesaj gönderse mesela yeğdir benim için. emrah'a bol bol mesaj atarım mesela yalnız içtiğimde, ama cevaplarını okumam bile. her neyse,

z.'nin ara ara keyfi yerine geliyordu. orkestrayı da görünce ferahlıyordu belli ki, ama ara ara da özgür'ün yaptığı aklına geliyor ve birden yüzü kesiliyordu. gecenin birine doğru mekan kapanmaya hazırlanırken özgür bir sürpriz daha çakıp alevli meyve tabağı hazırlattı, üstüne adını yazdırmıştı z.'nin. o zaman biraz büyülendi işte z. kadınlar ne tuhaf, kimi bunu ne kadar bayağı bulurken kimi etkilenir. kadınlar ne güzel. sonra veda ettik o güzel havuza, içindeki kaplumbağalara ve kırmızı turuncu balıklara. istersen seni de götürürüm bi akşam.

öğrenci evlerine vardık z.lerin. bir biraya daha yerim vardı ve içtim. sabah işe gitmem gerekiyordu, gece üç olmuştu. evde gergin bir ortam vardı. z.nin ev arkadaşı daha tavır koymuştu özgür'e, onun sevgilisi zaten orda oturmuş bilgisayarda ödev yapıyordu ve sallama herifin tekiydi, daha önce de karşılaşmış ve sevmemiştik birbirimizi. bira bitti, saat üçbuçuğa gelecekti eninde sonunda. orda kalmak istemedim, sıktı beni, bunalttı o hava. pazar sabahı işe gidecek olma düşüncesi zaten kemiriyordu. otobanın kenarındaydı evleri, indim sokağa. otobana geçtim. oturdum biraz. yürüdüm. yürümeye kalksam yirmi yirmibeş km. yolum olacaktı. sarhoştum ama o kadar da değil. yine de yürüdüm biraz. hava çok tazeydi, güzeldi. arabalar da çarpmamak için elinden geleni yapıyorlardı insana. azcık daha yürüdüm, yokuşu görünce korktum. etti mi sana saat dört. apo abi'yi aradım, gel beni al dayı dedim. geliyorum dedi. indirim de yaptı.

akşama görüşürüz, şimdi fabrikanın tişörtünü giyip işe gitmem lazım. demiş miydim, akşama görüşelim. nolur lütfen please. onbiri bulur kendime gelmem. pazar günleri fabrikayı seviyorum, rahatça sigara içilebiliyor laboratuarda. kumru alayıp poğaçacıdan. puaçiciii. kumru güzel isim. kumru mu koysak. adını kahpe koydum bırak öyle kalsın. ben gideyim şimdi. hava da ne güzel. tam balık havası. piknik havası. sarılalım gezelim dolaşalım havası. oynaya oynaya gelin çocuklar, el ele el ele verin çocuklar. kendinize gelin çocuklar. hava diyorum pek güzel. ortaköy'den hisar'a yürüsen koymaz adama. tavuskuşu havası. tarlakuşu havası.

tarlakuşunu biliyo musun

Hiç yorum yok: