ama arkadaşlar iyidir



21.02.2010

askerde müslüm gürses kuralları geçerli, dışına çıkabildiğin pek nadir. çarşı izninden dönüşe dair karalamış mıydım, hayır böyle bir şey yapmış olamam. birazdan döneceğim mıntıkama. şimdi mustafa'dayım, ayaklarım halıları özlemiş. demin yolda yürürken çalıştığım firmanın ürünlerini gördüm bir reyonda, içim bir hoş, alaycı bakışlar ah ne hoş. mustafa'yı evlendirdim bundan iki kadar hafta önce, mutlu oldular. bugün de onların evindeyim, ne mutlu ki onların olduğu bir şehre düştü vatan borcu. "eğitimde merhamet, vatana ihanet!" uygun adım, yürüyüş kararıyla say, marş. mustafa, canciğerim, kuzu sarmasım, benim bundan takriben ondört senedir ciğerimi bilmeye en yakın insandır, bu hususta hatta sarı'yla kapışırdı; sarı, gülüşüyle bir boy öne çıkardı. lisedeyken yan ranzamda yatardı, horlardı, şimdi evlendi, çay yaptı bize eşi, türk kahvesi, sabah kahvaltısı, güzel şeyler bunlar, anlatmaya tabii ki değer. tanrım saat beşte nizamiye'den giriş yapmış olmam lazım. eve yalnız dönmeye mahkum olduğumu söylemişti bundan yıllar önce bir arkadaşım, sanki buna çok istekliymişim, sanki çok matah bir şey imiş gibi, böyle olmadığı için mahkum kelimesini kullanmış olamaz mı. peki ne demiş necip fazıl bu hususta, "zindanda dakika farksızdır aydan". sahi metallica şimdi nerde ve ne yapıyordur acaba, aslında hiç mi hiç merak etmiyorum. bundan evvelsi gün oturdum üç sayfa mektup yazdım, hem de tam istediğim gibi kurşun kalemle, pek beğendim el yazımı, sonra bir de fark ettim ki sadece yazı için yazıyorum, gönderir miyim hiç, göndermedim tabii ki, kıç cebimde buruştu gitti, düşeceği ve onu bulamayacağım günü bekliyorum, diğer mektuplara yaptığım gibi. bu saatten sonra da -şafak seksenbire düşene kadar, dünya saatine göre son beş gün- mektup kabul etmiyoruz kimseden, gişeyi kapattım. telefonu da kestik aynen. askerlik nasıl bir şey biliyor musun, sarhoşluk gibi bir şey, hani sarhoş olunca ararsın ya özlediklerini, bu bakımdan. ha bir de uzun süre ayık gezemiyorsun. sabah bağlı bulunduğum komutanım yatağını toplamamı emretti, gece de ben yapmıştım zaten yatağını, bu konuda bir yazı kaleme almasını istiyorum georges perec'in, ya da geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz j. d. salinger'in. ne demiş müslüm gürses, "karanlık çökünce sokağınıza, köşede ben varım, unutamazsın" ekliyorum, tazmanya canavarısın, bir zamanların ezergeçerusunum. şafak seksenbeş, daha doğrusu seksenbeş havada. gece tutacağım üçbuçuk beşbuçuktan sonra seksenbeş benim için batmış olacak. müthiş komik söylemler var bu şafak sayımı konusunda, şimdi burda anlatamam, yüzyüze görüştüğümüzde anlatırım, gözlerinin içi önce düşünür sonra bence güler. aynı zamanda anannemin takma adı güler. orijinali elmas, dedem sevmemiş. amma da kafa karıştırıyor daha evlenmeden çocuğuna isim bulma yarışına girmek kendi kendine. filmlerde hep geçer ya, eski sevdiği ama alamadığının adını koyar esas adam, iş mi lan, anlamıyorum doktor. uzun dönemler bana ya doktor ya da dayı diyorlar, kısa dönemler abi. birkaç kişi adımla hitap ediyor. abi olmak güzel şey doğrusu, tavsiye ederim, herkes bir kez olmalı. dünya amma da çok güzel kadın yapmış ben içerdeyken, bugün kızılay'da eylemcilerin içinden geçerken yaşadım bunu, sonra dedim kendime, arşınla yolları, metrele, kilometrele. laf olsun diye yazdığım belli oluyor mu gerçekten. nöbet tutarken yanımdaki nöbetçi konuşmasın diye şarkı/türkü söylemesini emrediyorum ona. hiçbirinin sesi de istediğim gibi çıkmadı şu ana kadar. benim de sesimi bozdu bu askerlik, halbuki eskiden öyle miydi, bir ümmügülsüm, bir terry chicks, bir blind lemon jefferson, bir ne diyeyim ben askere girerken kaybettiğimiz mercedes sosa halt etmiş. ne demiş cohen bey amca, "won´t you come over to the window, my little darling /i'd like to try to read your palm / i used to think i was some kind of gypsy boy, before i let you take me home." şimdi, ilgili birliğime teslim olmadan, mustafa'yla hanımının bana teslim ettikleri evlerinden ayrılmadan önce, bir adet sigara yakacağım ve nicedir özlediğim, bende siktir olup gitme hayalleri kurduran, beni kudurtan birkaç adet şarkı dinleyeceğim video sitelerinden. sonra buruk bir şekilde yeşillerin yanına döneceğim, üstümü arayacak muhafızlar, elleşme lan diyeceğim. aklımda "carry me caravan take me away." ne dram yaptı bu sene bu ankara be. önümüzdeki hafta türkiye haritasına düşecek şafak sayısı. en son altmışyedi ilde kalmıştım ben ama arkadaşlar çoktan haritayı çıkarmışlar adıma. işaretleyeceğiz, içlerini dolduracağız renkli kalemlerle illerin, türkiye'yi tekrar gözden geçirmiş olacağım, ondan sonra da ver elini spain, this pain, suicide is painless, hımm. askere gelmemin asıl amacı olan temize çekme günleri de başlamış olacak ondan sonra. hemen temiz bir muhasebe çek diyeceğim allah'ıma, kansız ve kuru olacak, biraz acılı. yazı da yazmam daha da. yazmam mına koyim, yazmam. elbet gelecek müzik dolu günler, ve o gün şimdi olmadığı gibi kimse olmayacak:

Hiç yorum yok: