ama arkadaşlar iyidir



21.11.2010

bu son dokuz günlük süreç boyuncaki -sabuncakis'is selamı var, çiçekçi hani- suskunlukta kuzguncuk'un biri tarafından mimlenmişim. öncelikle ona bir el sallayayım buradan. yıllar olmuştu blog aleminin meşhur olgularından biri olan mimlenmeye maruz kalmayalı. öncelikle belirtmek lazım ki bu blogda link verme sistemini pek geliştiremedik, bu blogun linkini verenler de pek nadir oldu, ziyadesiyle kendi kendimize gelin güven olup kendimiz çaldık kendimiz dinledik. müdavim beş kadar parmak olduysa da, hakiki olarak yazdığım ilk yıllarda takvim! gazetesinde reklamımız bile yapılmıştı övünmek gibi olmasın, ama artık can çekişen bir blog haline gelen bu yeri böylesi bir mim, böylesi bir jest ne yalan söyleyim pek mesut etti. zaten tumblr çıktı, ordan oraya seker oldu fotoğraflar, videolar, filan. blogger'ın sesi kısıldı, buranın yazarı da böyle şeylere pek itiraz ve itibar etmeyen biri olarak burada çayını demlemeye, bira göbeğini yükseltmeye bir süre daha devam edecek gibi duruyor. her neyse mim konusuna geçelim,

yoğun ve hareketli bir tatilden döndüğüm için kafam bu soruya yanıt vermeye müsait olmasa da madem ki bir davet aldık, icabet edelim cinsinden, bu kuzguncuğun zeki ve tatlı sohbetine böyle bir karşılık olsun gibisinden cevap vermeye çalışacağım.

*garip alışkanlıklarımız ve yapamadıklarımız nelerdir?

tam adamına sordunuz. herkesin garip alışkanlıkları olduğu muhakkak, akıldan geçen sıraya göre başlayalım.
yeni sigara paketini açınca, o çevirerek açtığımız jelatini mutlaka dikdörtgen şekilde kıvırırım, paket açılınca çıkan kağıdının içine düzgünce yerleştiririm, nizami olarak kıvırırım ve ondan sonra çöpe atarım. her paket açışta bunu mutlaka yaparım, yapmadığım çok nadirdir, direkt atamam.
limon, mandalina ve portakal soymaktan nefret ederim. domates soymaktan ve doğramaktan da nefret ederim. ama çoğunlukla iş başa düştüğü için yaparım. domatesin elde bıraktığı kokudan nefret ederim.
koklama alışkanlığım şaşırtacak derecededir, hatta bağımlılık halini almıştır. aklına gelebilecek her şeyi koklarım. ellerimi mesela sürekli koklarım.
yazın ayaklarıma su değmesinden hiç hazzetmem, özellikle balkon bahçe yıkamalarında serinletmek ne güzeldir di mi, ama ben hiç sevmem.
aynaya çok nadiren bakarım. sevmem.
sabahları kalktığımda yaptığım her şeyin mutlaka bir sırası vardır ve eş zamanlı işler planlarım. kalkar kalkmaz sıcak suyu ocağa koyarım ki ben tuvaletteyken o kaynasın ve çıktığımda kaynamış olsun, mesela, ama ondan önce bilgisayarın açma tuşuna basarım ki çay kaynayana ve ben elimi yüzümü yıkayana kadar bilgisayar açılmış olsun, ne bileyim şu an ev şeklinde bir yerde kalmadığım için -oda, tek oda burası- bunu çok açamayacağım ama öyle işte. bu işyerinde de böyledir, zaman kazanmak çok önemlidir benim için, portatif düşünürüm her zaman.
sigarasız kalmaktan çok korkarım. o yüzden her yerden bir paket çıkar genelde.
üşenmem, üşeneneni sevmem. üşenenin çocuğu olmaz, güzel laftır, erotik midir bilemedim.
eskiden şiir yazmak için masaya oturmadan önce takım elbise giyerdim, artık yapmıyorum.
çamaşırları yıkadıktan sonra kurumaları esnasında askıya asarım ki ütülenmeleri kolay olsun.
bana iyi bir şarkı öğretene çay yapabilirim hiç üşenmeden.
çok su içerim, acaip çok.
beyaz ekmeği sevmem, ama burada mecburum, bildiğin sevmem yani.
elektrikten elektrikli cihazlardan korkarım, özellikle çamaşır makinasından, ama merak etme evlendiğimizde ampulleri bozulan prizleri değiştiririm, korktuğum ama üstüne gittiğim o kadar çok şey var ki, sorun etmem.
iğrenme güdüm çok zayıftır, kolay kolay iğrenmem.
zeki müren'i severim. ne bileyim aklıma geldi.
kanepede uzanmaktan ziyade koltukta oturmayı tercih ederim, hatta bayılırım.
kadınların akşamları ışık yandığında perdelere gösterdiklere öneme/dikkate dikkat ederim.
pet şişelerdeki suyun hareketini izlemeyi çok severim. elimde bir oraya bir buraya sallar sallar izlerim.

neyse, daha neler var neler, onları da tanışırsak açık edeyim ki biraz kapalı bir yanım kalsın di mi. alakası yok. daha fazla kendinden bahsetmek istemiyor bu deli gönül. şimdi, burda ben mim sistemini de pek geliştiremedim, ama konu başlığı güzel olduğu için, bayan ç.,den, berk'ten, üstad mehmet'ten, blogu olmasa da ayşe'den, zuleyla'dan, canan'dan, özlem'den, idil'den, bu konuda görüşlerini beklerim, okumaktan keyif alacağımı burada ilan ederim. başka da okurum yok bildiğim kadarıyla.

sağlıcakla kalınız.

Hiç yorum yok: