ama arkadaşlar iyidir



24.11.2010

in another life when we are both cats

+"sana sarılabilir miyim?" dedin hemen bulunduğun yerden bisikletiyle geçen kıza. kızcağız şaşırdı, önüne geçtiğin için durmak zorunda kaldı. "en azından şurdaki su birikintisinin oraya kadar gel benimle?" dedin. "burda göl yok ama," ekledin. kız bakmaya devam etti. "suyum ben, bırak gideyim." dedi ve gitti. bisikletinin zili leaving on a jet plane melodisini çalıyordu.

-elimde bir kitap var. bitirmek istemiyorum. neredeyse üç aydır elimde, epeyce yaklaştım sonlarına. bu kadar ara verip de beni tekrar tekrar içine alan bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. o da beni, ben ona bu kadar ara verince tekrar içine alır mı acaba, onun içindeyken başkayım çünkü, geriye dönüp hatırlamak zorunda kalmıyorum, buna ihtiyaç duymuyorum.

-yeryüzünde birbiriyle çok iyi anlaşabilen kardeşler olduğunu sanmıyorum. bence her kardeş birbirine düşman yaratılır, fıtrat bunun üzerinedir. kardeş, topluma der ki, "kardeşimi sevmem, kardeşimi sevmeyeni hiç sevmem." ilişki bundan ibarettir. ama biz çok sevdiklerimizle aramızdaki ilişkiyi ifade ederken 'kardeş gibiydik' deriz. bunda bir beis görmeyiz. hatta 'kan kardeşi' bile oluruz deyim olarak. ya da birbiriyle uzun süre vakit geçirmiş, artık cinsel açıdan birbirine pek de iştah duymayan, fakat yine de bir gün ayrı kalınca farklı bir hasret çeken bir amca, 'karıyla kardeş olduk' deyimini rahatlıkla kullanabilir, ve bu bizim komikle birlikte hoşumuza gider. evliliğin göstergesidir çünkü bir nevi. ve aşkın biteceğinin de acı bir kanıtıdır. ama fena bir şey de olmamışlardır aslında, kardeş olmuşlardır, kardeş olmak kötü müdür ki?

-gündüzünde ne düşünürsem gecemde o. ben mesela, gündüzüm seninle adlı şarkıyı pek güzel söyler. ve ben gündüzleri pek severim. özellikle erken saatlerini. bugün rüyamda genç bir velede kolumu uzatıyordum, elinde jilet vardı, blöf yapıyor gibiydi ama elindeki jiletle kolumu bir güzel boylamasına kesti. jiletçilerin attığı gibi öldürmeyen cinsten bir kesik değildi bu. sevsem öldürürler, sevmesem öldüm, gibi bir. naptın sen gibi baktım çocuğa. gülüyordu. sen değil miydin bunu isteyen gibi baktı bana. sahi ölecek miydim ben şimdi.

+saatini leaving on a jet plane'e ayarladın. bu her daim bisikletli kızı sevdin mi biliyorsun. onunla kardeş mi oldunuz bilmiyorsun. baktığında her şeyi çift görüyordun, artık gözlerin düzeldi ve tek görebiliyorsun, ya da zorundasın. sahi her şey metaforlardan mı ibaret yeryüzünde,

*bazı kadınlar el ele tutuşmayı sevmez. bazı kadınlar el ele tutuşmayı sevmiyor. bazı kadınların görünüşe aldırışları var. bazı kadınların kaşlarını aldırışları var. bazı kadınların çocukları aldırışları var. karakediler en çok merdiven altlarına işer.

-bu yüzden sevdiğim kimselerle kardeş olmayı sevmem. çünkü onları sevdiğim kadar kardeşimi bile sevmem. ben kardeşimi terk ettiğimde o dokuz ben onbir yaşındaydım. ben hatırladığım sevgililerimi terk ettiğimde biri onaltı, biri yirmisekiz, biri altı aylıktı.

+başkalarının orda bir şey yok ki dediğin yere bakmaya devam ettin. orda bir şey yok ki demeye devam ettiler onlar. orda bir şey vardı ki. o'nda bir şey vardı. o yüzden bir yenisine, eskisi için 'ne buldun o salak karıda' demesini men ettin, çünkü bu gerizekalılığın daniskasıydı. böyle bir sevmek yapmadın ve istemedin, bu yüzden ne buldunsa eninde sonunda bir yolunu bulup terk ettin. başkalarının orda bir şey yok ki dediği yere en çok da onunla bakmayı diledin. o gitti başka yok yerlere bakmaya. yok yere de gitmedi ayrıca. leaving on a jet plane'i kestirip attın.

-iş çıkışı eve geldim. gelmeden önce herhangi bir yorulmuşluğum yoktu. tızzzzzt. bazı kadınlar el ele tutuşmayı sevmedi. tuzzzzt. geldiğimde yorgunluk şakaklarıma şakaklarıma vurdu. duşa girdim. ızzzztt. bazı kadınlar çiçek sevmez. ızzzztt. duşa girerken gafsa'yı açtım son sesinde. suyun sesine rağmen şarkı suyun içine girip yukarılara doğru giriyordu. sıcak suyu sonuna kadar açtım. vücudumun yanmasıyla birlikte şarkı doruğa yükseliyordu. zzzz. bazı kadınlar gider. bazı erkekler gider. zzzz. şarkıyı tekrar moduna almıştım. devam ediyordu. demin anlattığım rüyamı hatırladım suyun altında. film gibiydi. di mi, film gibi. halbuki başka hiçbir şey film gibi değildi. her şey gepegerçek yaşanmaktaydı hayatımdaki. giden gidiyor ve kalan sağlar onların oluyordu. her şey, hayatımdaki her şey ve en kötüsü ben onların olmaya doğru evriliyordum. onlar için çalışıyor, onlar için emek harcıyor, onlar için gülüp eğleniyor, onlar için yaşlanıyordum. sizler gibi.

+ikiniz epey güzel bir şarkı olurdunuz pekala. ne mümkün ki zamanlama sorunu var hayatın gidişatının bir yerlerinde, ayarlar tutmuyor fevkalade. ikiniz pekala kardeş olup ensesti mümkün kılabilirdiniz neticede. çünkü bunda müthiş bir bağ var. insan çıktığı yere geri dönmek de isteyebilir nihayetinde. insan çıktığı yeri tersten görebilir hayatının yirmili evresinde. bazı acılar sadece kuvvetli bir sarılmaya bakar. sevmek bunun için tarifsiz ve mütereddittir. bir sarılmayla o kesiğin dinebileceğini kestiremez çünkü en başta, ama diner.

-şarkı geri çekilip tekrar saldırıya geçtiğinde sıcak suyu tamamen kapatıp tedricen soğuk suya geçtim. soğuttum soğuttum. kutuplara gittim. eskimoya döndü vücudum. şarkı uzundu. suyu sonuna kadar soğuttum. gevrekliğimi, kırılma tokluğumu test ediyordum. morarıyordum. şarkı dönmeye devam ediyordu. dün gece dinlediğim bir masaldan kalan pikap üzerinde çalıyordu sanki şarkı, geceler dönmeye devam ediyordu. soğuyordum.

-okumayı öğrenmemden itibaren yirmidört yaşıma kadar okumak çok büyük bir tutkuydu benim için. lisede iflah olmaz sayısalcı bir okulda okudum. okulumuzun doksanaltı mevcudu vardı ve herkes sayısalcıydı, ve o okula girerken bunun böyle olacağı baştan biliniyordu. aptalca ama maalesef sayısalcı olmak o zamanlar ortadireğin hayat anlayışına göre zeka göstergesiydi. bakın burda böyle bir alıntı var: "Yetenekli çocuklar, yetenekli oldukları için, çevrelerindeki yetişkinlerin direktifleri doğrultusunda, ulaşmaları gereken hedeflere asla tökezlemeden tek tek ulaşırlar. Böyle olduğunda, gözlerinin önündeki somut işleri halletmek için koşuşturduklarından, aslında bir çocukta olması gereken heyecanlar ve başarı duygusu, çoğunlukla silinip gider. Bu tür ortamlardaki çocuklar sonunda kendi iç dünyalarına kapanarak, duygularının doğal dışavurumunu gizlemeye başlarlar. O şekilde içine kapanan bir çocuğu tekrar çevresiyle barışık bir hale getirmek için uzun süre uğraşmak gerekir." ben o sayısal derslerinde sıranın altına okul kütüphanesinden ne bulursam koyup onu okurdum. bütün bir peyami safa, tarık buğra, cemil meriç külliyatı o derslerde bitti. çok iyi dinliyor gibi yapmayı o zaman öğrendim. "nerde kaldık söyle bakalım?" ya da "ben en son ne dedim?" sorularına en makul cevapları vermeyi de o zaman öğrendim. sonra ben film izlemeyi öğrendim. güzel filmler izledim. bir gün bir kızla bir kim ki-duk filmi izledim.

+sinemaya girdiniz. senin korkuların vardı. film başladı. kim ki-duk filmiydi, adı nefesti. ağladı.

*kutup. donmuş göller. su birikintileri. soğuk. kar. beyaz. karın altında kalmış su. mavi balinalar.

*eşsiz bir kurgunun eseri bu dünya. ne olacağını kestiremeden oynuyor insan rolünü, ve maalesef benimsiyor.

+sinemaya girdin. korkuların vardı. film başladı. kim ki-duk filmiydi, adı rüya'ydı. tek görüyordun ve gözlerin sağlamdı.


NOT: BU DÜŞÜ FİLMLERİN VE KİTAPLARIN TEK GERÇEKLİK OLDUĞUNA İNANANLARA ADIYORUM.

Hiç yorum yok: