ama arkadaşlar iyidir



7.04.2011

ihtisas kelimesinin anlamlarına tek tek baktım sözlükten, bilmediğim bir yönü mü var diye. tek tek cümle içinde kullandım. ihtisas yaptım kendim üstüne. bi tezler bi tezler. ege şivesiyle aynen şöyle: masalla masalla, hep masalla.

ben bu filmi oniki yaşındayken bir kez okudum elimde sinekli bakkal, yok yok çalıkuşu, yok yok mehmet rauf eylül. yok artık namık kemal, intibah. bende çok güzel intibalar bıraktı, bıraktı ve gitti. intibamı aldım sırtımda bi süre taşıdım boş küfe niyetine, sonra pazardan dönen yüklü ve yaşlı kadınlara sordum, hamal lazım mı, sağol yavrum dediler, evlerine kadar eşlik ettim, para da almadım. sonra canım biraz sert bir şeyler istedi, o sırada dolapta rakı bulsam pekala kafaya dikebilirdim, lakin rakıyı kafaya dikmenin de pek bir ehemmiyeti kalmadı şu bilyalı kapaklar çıkınca, malum damla damla düşüyor insanın ağzına, boğazından geçip içini yakıp kavurana kadar epey zaman alıyor. sert bir içki bulamayınca dream theater'dan -theatre mı yoksa- perfect strangers açtım, fena da gelmedi hani, iyi geldi yani. bu şarkının orijinal yorumunun kime ait olduğunu hep şaşırır dururururururum.

daha sert daha sert olsun istedim, saçımı çektim, hay skeyim, ne anlıyosalar bu sertlikten canhıraşlıktan. kurduğum cümleyi beğenmedim, klavyeyle hemencecik silebiliyor olmanın kolaylığına da kendimi kapıp koyvermek istedim. kendimi bırakacağım yaşları birtakım geride bırakmıştım nitekim. şarkı bitince alkışladım. bu sırada elimdeki türktipi kahveyi az kalsın bilgisayarın üstüne döktüm -ingiliztipi bir anlatımla-. mutfakta biri mi var?

mutfakta kimlerin olup kimlerin olmadığı bu yoklama çizelgesinde çok önem taşıyor sayın seyirciler. hiç mutfağa girenle girmeyen bir olur mu. sözgelimi üstüne o önlüğü takacak, tıpkı bir overlokçu gibi -overlokçuluk, sonütücülük üzerinden espri yapan tipler bana hep kolpacı ve goygoycu gelegelmiştir ayrıca, hasssasımdır eski bir emekçi olarak- işini kendi yapacak ve iş takibi çok önemli. sen bana hiç kahvaltı hazırlandın mı, burada bir mola verdi ve tüm teatral edasıyla tüttürdü günde ikiye düşürdüğü sigarasını. bizde harf hatası olmaz bacım. bizde hata olmaz. sahi fuckbodylik müessesesine bu yaşımda bile kimse inandıramadı beni, inanmamayı da dilerim, elbette işime gelir ama önceden anlaşmamız ve anlaşmanın koşullarının kesin konuşularak maddelere bağlanması şartıyla. mutfakta biri mi var?

koşarak soluğu mutfakta aldım, ağzımı musluğa dayadım kana kana. o yıllarda musluk suları biraz kireçliydi ama içilebiliyordu, zaten kirecin çocukların kemik gelişimine katkısı yadsınamaz olduğundan anneler buna terli terli olunmadığı takdirde pek ses etmiyordu. etrafa bakındım, balkona çıktım, balkon yerden ne kadar da uzaktı, karış hesabı yapayım dedim gözlerimle, ikinci katın balkonu sırasında kaçıncı karışta olduğumu karıştırıp tekrar tekrar başa döndüm, kâr etmedi, vaz geçtim. buzdolaplarının iyi soğutmamasını bir insanın hangi eksikliğiyle bir tutabileceğimizi sorguladım bir süre. mantık yürüterek ampirik bir bakışla buzdolabının asli görevi nedir, soğutmak, ve bu görevini gerektiği gibi yerine getirmiyordu. insanın asli görevi nedir konusunda çok zorlandım; çalışmak? sevmek? sevişmek? sevilmek? üremek? yemek? dışkılamak? uyumak?

insanın asli görevinin yazmak olduğuna hükmettim, ve bu insan dediğim benim, yani kendimin, görevimi yerine kayıkıyle getiremediğimden azlimi istedim. buzdolabı olarak kalmaya niyetliydim.

~aradan bir süre geçti~

Hiç yorum yok: