ama arkadaşlar iyidir



18.04.2011

"senin yüzünde hüzün vardı," dedi. bense bu tarifini beğenmedim ama içten buldum, bunu anlamış ya da bunun hakkında böyle düşünmüş olması hoşuma gitti. "bana bakarken bir şey istiyor gibi bakıyordun," dedi. bu tarifine ise bir anlam veremedim ilk önce, anlam verebilmem için cümlelerinin gerisinin gelmesini beklemem ya da buna izin vermem gerekecekti. izin vermekte zorlanmadım, ya da konuşmanın akışı kendiliğinden o şekilde gerçekleşti.

şarap içsem mi diye düşündüm, ama saat henüz erkendi [14.00] ve iki saat sonra uçağım vardı, uçağa sarhoş binmek istemiyordum. ayrıca şarap içersem onun hakkındaki düşüncelerimden emin olamayabilecektim ilerleyen saatlerde, gözüme olduğundan da güzel gelmeye başlayacaktı, şarap ya da her ne tür ise alkol beni sevmeye itecekti. sarılmaya sarılınmaya olan ihtiyacıma gem vuramayacak ona onu etkileyecek bakışlar atacak, ona onu etkileyecek cümleler kuracaktım, o an bunlar içimden gelerek yapılmış şeyler olacaksa da sonrasında yaşanacaklardan dolayı kendime geldiğimde onun adına da kendi adıma da pişmanlık duyacak, ve yine artık biriyle birlikteyken içmeme kararı alacaktım.

ama dün gecesi nasıl müthiş bir geceydi o günün. yani ne kadar da zaman olmuştu öyle bir gece yaşamayalı. "hiç de etraftaki diğerleri gibi aç aç bakmadın bana, bir şey sormak ister gibi bakıyordun, benden üzülerek bir şey isteyecek gibi bakıyordun, pornografik bakmıyordun, sen bana bakıyor olmasan da fark edecektim belki ben seni, yüzünü fark edecektim mutlaka, yüzünden yayılan hüznü fark edecektim." dedi. ben buna çok düşündüm. dün akşamki bakışları gözümün önünden hiç yitmedi. elini tuttum sıkıca. işi dalgaya vurmak istedim, "i'm a poor lonesome cowboy" mırıldandım, bilmiyordu, anlamamıştı. "ne?" dedi. "diyorum ki, i'm a melancholy man" dedim yine sözün şarkı kısmını mırıldanarak. yine bilmiyordu. nasıl bilmezdi ki. bilmiyordu ve safça bakmaya devam ediyordu. yürümeye karar verdi, ben de uydum. "yürürken belki sana daha rahat sarılabilirim," dedi. "dün gece niye senle gelmedim ki!" dedi. beş adımda bir durup bana bakıyordu. ben de o bana bakarken ona bakmamaya gayret ediyordum, durup ben de ona baktığımda, "yaaa, üfff," deyip ağlamaklı oluyordu. gözlerimden bahsediyordu.

"benimle gelsene," dediğimde saatler geceyarısı ikiyi gösteriyordu. "hayır, gelemem," demişti. üstelememiştim ben de.

şimdiyse uçağım yaklaşıyordu ve eller birbirinden uzaklaşacak, gözler de ister istemez o yönde bir tavır takınacaktı, kalplerin bu yaklaşıma göstereceği tepkiyi şimdiden kestirmek güçtü. "gitmesen?" dedi. biri bana gitme dediğinde benim ne yapacağım belli olmaz. gide de bilirim, gitmeye de bilirim. birine gitme dediğimde onun ne yapacağı belli olmadığından ona asla gitme demem. hemen cep telefonuma sarıldım, gece onikideki uçuşa bir bilet aldım, diğer bileti köşesinden yakıp ateşinden yayılan pembemaviyi izlemeye koyuldum, bunu ona da gösterdim, gözlerinin içi güldü. gülünce gözlerinin içi güldü. birkaç bir şey söyledim, "sen çok akıllı bir çocuksun," dedi. "bu memlekette akıllı olacaksın arkadaş, özellikle kadınlara karşı çok akıllı olacaksın, yoksa anandan emdiğin sütü burnundan getiriyorlar, benim birkaç kere geldi, ne süt yapmış anam," dedim kendi kendime. saçmaladığımın o kadar farkındaydım ki yani bu kadar olurdu.

nicedir böyle bir şey yaşamamıştım.

nicedir böyle bir öykü yazmamıştım.

bakışları inan ki gözlerimin önünden gitmiyordu. yanımda bir önceki geceki kızın biraz daha çirkini, biraz daha kısa boylusu oturuyordu, bir önceki geceden biraz daha farklı bakıyor ve elimi tutuyordu. dün geceki kız çok seksiydi bi kere. ama yanımdaki kız öyle miydi, aşık aşık bakıyordu bana, beni de ona bakmaya sevk ediyordu. dün geceki kız çok güzel dans ediyordu, yanımdaki kız elimi tutuyordu. dün geceki kızın yanında belki beş tane erkek arkadaşı vardı, yanımdaki dün geceki kızın ise yanında sadece ben vardım, ve o kadar da güzel giyinmemişti.

dün akşam dediğim akşam ya da dün gece dediğim gece, tek başıma bir topluluğu ziyaret edip takı merasiminden yüz bulup iflah olduktan sonra ankara'nın barlarıyla meşhur yöresine yol aldım. ankara aptal bir şehrimizdir. geçen sene bu zamanlar da askerlik vesilesiyle orada yer bulmuşluğumdan mütevellit aramızda süren ve zaman aşımına bir türlü uğratamadığım dava bir yana, geçmişte bana yaşattıklarını da yanına, hamam parası olsun, deyimine uyarcasına kâr bırakmışımdır. ankara öyle orospu bir şehrimizdir ki hiç sevmem, ama o kadar şuh ve sokulgandır ki sevmeden de edemem. burda şöylesi bir tezahürat yükseldi karşı eski açıktan, "ankara adamın ... kor (x3)" ankara gerizekalıdır. ankara şimdi hamiledir. ankara'nın karnı burnundadır.

saatlerimiz cumartesi (dün akşam/gece) on'u gösteriyordu ve ben yuvalanacak bir ağaç dalı arıyordum. her kuşun tercih ettiği belli bir yaprak biçimi mutlaka vardır. kimi seyrek yapraklı ağaçlara yuva yaparken kimi de karmaşık, görünmeyecek biçimde yaprak ve dal yumağına sahip ağaçlara yuva yapar, ben ikinci kısımdanım. her kuşun eti de yenmez ayrıca. güzel müzikler ifade eden bir barı gözüme kestirdim ve oraya yöneldim. girişte dam dedikleri insan birimine sahip olup olmadığımı soracaklar ve ben o müzikleri yakından dinleyemeyeceğim diye o kadar korktum ki, çaktırmadan kaşla göz arasında daldım içeri. barda bana ayrılan tabureye oturup bir bira söyledim, üzgünüm barda başka içki pek içilmiyor, hoş karşılayamıyorum kendimi barda bira-tekila harici bir şey içerken. etrafa göz atmaya koyuldum, siz sanırım ona 'kesmek' diye bir isim takmışsınız, sizinle takılmadığımın umarım farkına vardınız.

sonra bir çift göz ve yanındakiler sigara içmeye çıkarak bana yaklaştılar. kız o kadar güzel giyinmişti ki ben o elbisesine aşık oldum korkarım. sonra uzun siyah saçları vardı mesela. uzun düz/dalgalı siyah saçlar yeterince dikkat çekicidir. baktım ulan. kendimi hiç almadım, sürekli baktım. laf aramızda benim gözlerim güzeldir. küçükten beri öyle derler. deniz gözlü filan da değilimdir ayrıca. sadece yakından bakınca hissedilen cinsten. ama bildiğin o kadar da boş bakar ya da bakmayı bilmem ki şaşarsın. o dün akşam/gece o kıza bakarken de bunu hissettim ve kendi gözlerim adına üzüldüm. hiçbir etkileyici yönüm yoktu konuşulmadığım sürece, hem de karanlıkta. ama bakmaya devam ettim. gözlerimi kıstım, açtım. bir şeyler yaptım. sonra hissettim ki o da bana bakıyordu. evet bakıyordu. bir yandan sigarasını içerken gözlerini refleks olarak kısıyor ve o kısık gözleriyle, o renkli cepli elbisesiyle bana bakıyordu. sonra sigaraları bitti ve içeri geçtiler grup olarak. sevgilisi var mıydı acaba, ben de içeri geçer gibi durdum barın önünde, ama içeride sigara içilmediğinden fazla da yaklaşmadım. onu buldum kalabalığın arasında, dans ediyordu, gayet de etkileyici bir şekilde dans ediyordu. kıskandım. anlamsızca kıskandım. etrafında öpüştüğü koklaştığı bir erkek aradım, hepsiyle aynı samimiyetteydi. böylece iki saat geçirdim. kah önüme kah havaya kah ona bakıp. bana bakmasını yakalamaya gayret ederek.

orta yaşlı bir kadın yanıma geldi. bana bana baktı baktı. belli ki gençliğindeki güzel oluşunun izini sürüyordu. başka hiçbir şey söylemeden "şerefine" dedi. "şerefinize" dedim. sonrasında olacak şeyler kesinmiş gibi bana bakıldığında ben biraz çekinir ve korkarım, bu kadına da öyle yaptım. ki kalacak bir yer de henüz ayarlamamıştım. herhangi bir otelde kalacak, ve öğleden sonraki uçuşuma yetişecektim, o kadar. tabii ki otel tercihimi ilk olarak m. ile birlikte kaldığımız otelden yana kullanacak ve m.nin ölüsü başında bir bira tüketecektim.

güzel elbiseli kız bara doğru yaklaştı. ben de ona yaklaştım. bana baktı. evet oydu. deminden beri baktığım, ne demini, iki saattir gözümü alamadığım kız bana bakıyordu, hem de elli cm kadar yakınımdan. "merhaba," dedim. "merhaba," dedi. bardağıyla, 'dışarı çıkalım'ı işaret etti ve dışarı doğru çıktık. nasıl başladık, ne konuştuk, bilmiyorum. ama yarım saat sürdü diye hesaplıyorum. hem de ben konuştum o konuştu. nereden baksan on kişilik bir grupla gelmişti ve beni de arkadaşlarıyla birlikte onların masasında oturmaya davet etti. bunu yapamayacağımı söyledim. yani, tanımadığım o kadar insan arasında, yeni tanıştığım birinin referansıyla oturmak, ne bileyim. evet, ona kurduğum cümleyi "ne bileyim," diyerek bitirdim. elimden tutarak beni götürdü ve rahatsız olmayacağımdan emin olduğu bir sandalyeye oturttu. adımı söyledi, kimse duymadı, memnun olduk hepimiz. kimbilir nerden tanışıyorduk. kimisi iki saattir barda oturan adam olarak beni fark etmiş olmalıydı.

yanımdan kalktı ve dans etmeye başladı. kadın dans etmeyi bilmelidir evet. gece bitti. "benimle gel," dedim. "gelemem," dedi. "telefonumu almayacak mısın?" dedi.

beni uğurlarken, "seni izmir'de nerde bulurum?" dedi. ona orayı söyledim. ankara aptal bir şehrimizdi.

Hiç yorum yok: