ama arkadaşlar iyidir



5.10.2011

eylül'de gel mi demişim neyin nemisi, geldi. alakası yoktur bence halbuki. sesame mucho. yerim yer. first we take manhattan bence de. sonrasını tekrar düşünürüz. hele bir el ele değsin. winston box bırakılması gereken bi marka sigarası. eylül'de gel, yok yahu ekim'e sarktı sanki. eylül toparlandı gitti işte, her sene aynı terane, ekim filan da gider bu gidişle. aynı benim kuracağım cümlelere benzemiyor mu sizce de. size bu cümle benzemesiyle ilgili bir menkıbemi aktarmalıyım: bundan yıllar önce, beşiktaş'ta o zamanlar bu kadar meşhur olmayan, hatta yeni açılan beerport'un bahçesinde oturuyoruz, daha doğumgünümü yeni kutlamışız, haziran sonundayız. benim istanbul'u terk edeceğim sene, ve son günlerim. kocaman bir aşktan silkinmeye çalışıyormuştuğum zamanlar, bildiğin ayyaşa bağlamışım, evi dağıtmışız ve ev arkadaşlarım kendilerine yeni ev bulmuşlar, ben kiracılığımızın son günlerini tek başıma yaşadığım evdeki tek kişilik yatağımda döşeksiz uyuyorum geceleri, yatağı satmışım, ahşabına para vermemişler de öyle kalmış. bir akşama memlekete kesin dönüş ve askere gidiş planına hazırlanmak üzere otobüs bileti aldım, ama o akşamı beerport'un bahçesinde sonlandırdım, gitmedim otogara, bırakamadım. bir yalan uydurup bizimkilere bir iki gün sonra geleceğimi ilettim. babam küplerin üstünde. bir iki gün de çabuk geçti, sonra bir bilet daha aldım, o akşam da beerport'un bahçesinde sonlanmasın mı, otobüs servisine dakikalar kalmış, herkes benim vereceğim kararı bekliyor, biri ağlıyor gitmemem için, ben de gitmiyor ve şöyle bir cümle kuruyorum: gördünüz işte, koştum ama yetişemedim.

bu cümle aklına yer ediyor o an orada bulunan bir arkadaşın. ben unutup gidiyorum daha sonra. araya yeni bir şehir yeni arkadaşlar yeni yıllar giriyor. bir gün rasgele, o gün orada bulunan fakat çok da sık konuşmadığım o bir arkadaşa rastlıyorum, eski günlerden söz ediyoruz, diyor ki bana, "gördünüz işte, koştum ama yetişemedim." ben anlamıyorum, o ne ki diyorum. hatırlamıyor musun, diyor, şaşırıyor. hatırlamıyorum, diyorum, edip cansever şiirinden mi diyorum. hayır aptal, senin cümlen diyor. daha da şaşırıyorum.

o günlerde istanbul'dan iki bilet yakarak ayrılmamın ayrıldığım gününe dair de hikayesi komiktir, yine tam bileti yakmak üzereyken bir şey oldu. bunu da özel istek olursa anlatırım. şimdi ana konuya dönmeli.

eylül'de gel'di konunun anathema'sı. ben inan ki bilmiyorum ne surette surat etmeliyim. fıçı gibi oldum sanırım. korkuyorum beğenilmemekten. inanılmamaktan da çok korkarım ben ezelden beri. ben ezelden beridir korkarak yaşarım, ama korkankorkmazlardanımdır. bir bakmışsın ateşe atlamışım, bir bakmışsın yardan yuvarlanmışım. serden basitlikle geçebilirim. ama geçmemeyi tercih ediyorum bu aralar, daha damardan yöntemler geliştirdim. nilüfer söylüyor, bu gece beni düşüneceksin. yok artık daha neler. hiç yazasım yok artık.

Hiç yorum yok: