ama arkadaşlar iyidir



14.10.2011

Kulakliklarda Dalgalanan Duetler                                                                                                            

Hayatim duet ugruna. Her bulusmamiz son bulusmamizmis gibi olurdu muhtemelen, sonra bir gun o sonu gercekten bulurduk. Bir otobus caminda atlar otluyordu kafalarini one egmis. Atlarin asil hayvanlar olarak taninmasi -hayalleri yikmak istemem- onlarin bir cit icinde topluca sakince durmalarina; ya da; sirtlarinda slip don giymis kamcili bir adamla kilometrelerce insanin bagiris cagirislari esliginde kosmalarina; mani degil. Topraklar surulmustu, hala atlara kosulan pulluklarla mi suruluyor tarlalar, hic sanmam. Saban belki ama atlar, hayir, yeni nesil traktorler var, Massey, Steyr, John Deere, felan.

Toprak sahi ferahlamis midir ya da ne hissetmistir surulunce, ardindan sulaninca, tekrar ekilince; icindeki bortu bocegi aciga cikarinca ve gunesle havayla bulusunca. Bir kadini sevismegi buna benzetsene benim icin. Baharda yine gelene, yesil filiz verene kadar benzet, bahset. Ayaklarimiza camur bulassin.

Ondan sonraki birkac gun Tokyolu Kiz'li gunler basladi. Tokyo'yla hic alakasi yoktu ama bana kalirsa tam bir Tokyolu'ydu, Tokyo'ya hic gitmedim, bilmiyorum. Bana hayatta nereleri gordugumu sordu, ben de fazla uzatmayarak hayat haritami kusbakisi cizdigim defterim uzerinden belli basli yoreleri anlattim, zaman zaman guldu bana. Tokyo'da, manyetik etkiyle temassiz sekizyuz km. hizla yol alan trenin tepesinde gidiyormusum hissi uyaniyordu o guldugunde. Hayatin, benim henuz gormedigim tepeleri ve duzlukleri de oldugunu soyledi, bense buna biraz kotu bir cevap verdim: en cok merak ettigim tepe ve duzluklerin onda oldugunu ve gercekten de gormeyi cok istedigimi, soyledim. Acemice bulmus olmali, nihayetinde benden cok dunya gezmis olmaliydi, olgundu, sesini cikarmadi, isterik kahkahasindan bir bulut biraksa vicdanim rahatlayacakti, yapmadi. Aslinda onun anlattigi pek cok kasabayi gezmistim ancak icine yuvarlanmaktan kendimi bir turlu alamadigim o icki sisesindeki yalnizligimi kafeslemekten baska bir ise yaramadigini, soylemekten utanmistim. O an o kiza ihtiyacim vardi ve gitmesini istiyordum.

Sonraki birkac gun tumuyle Tokyolu Kiz'la gecti. O bana kendi Tokyo'sunu anlatti, how to disappear completely adinda bir brief okudu, ben sorularimla sacmaladim, sususlarimla sirittim. Aslinda o da yalnizlik cekiyordu ve ben bunu bilmeyip hep kendi yalnizligimi sunuyordum ona, halbuki belki onun battigi keder benimkinden daha derindi, kot farkindan dolayi mi anlayamiyordum ben bunu, yoksa kitliktan mi. Tokyolu Kiz, dunyanin uzerine bagdas kurmus ve bir elinde lolipop diger elinde haslanmis misir kocani, halksiz bir koye gidecek, tuzsuz bir koydan gececek bir dolmus bekliyordu. Koy garajindan carptigim bir dolmusla onu almaya geldigimde, deli oldugumu bilip bilmedigimi soruyor; gozlerine baktigimda, "seni oldururum" diyordu. Sonra ilk cumleyi kurmak icin uygun bir yer kolluyorduk, biz her cumleyi her yerde kuramiyorduk. Onun baslangici yoktu, sonu da olmayacakti. Benim baslangicim vardi ve sonuma yaklastigimin belirtilerini de yakinimda hissediyor, yakinlarim tarafindan uyariliyordum. Onun yakini yoktu, ben ona yaklasmayi cok istedim. Icinde bulunmayi cok istedim. Sonra bana bir harita verdi, haritada bir nokta atisi yapti, noktaladi.

Duetler kulakliklarda yankilanirken yanimdan yol suruleri geciyordu ve karabatakliklar.

Hiç yorum yok: