ama arkadaşlar iyidir



30.07.2011

bulunca dinlediğim bazı şarkıların devamı

erkut taçkın - beyaz ev: hoparlörde duyar duymaz beni bu yazı silsilesinin devamına iten şarkı oldu bu bugün için. bu yazı dizisinin daha önceki bölümlerinde de dinlemiş olabilirim, fark etmez, ne de olsa burda bizbizeyiz. evet bu şarkı benim için tahrip gücü epey yüksek bir şarkı. sanatçının diğer hiçbir şarkısından aynı etkiyi alabildiğimi söyleyemem. hemen ilk duyduğum zaman ve şartlardan bahsedeyim. sene ikibiniki olmalı, taksim'de cumhuriyet meyhanesi'nden biraz daha aşağı doğru ilerlersen sahibinin sesi adlı bir mekanı görürdün. bana orayı o ara takıldığım dergideki arkadaşlar öğretti. sonra ben orayı bir sevdim bir sevdim ki sorma. yetmişler türkçe popa merak salışım da o zamanlara rastlar. sakallı dj, adı metin'di diye hatırlıyorum, bu şarkıyı çalardı. müjgan'la ben ağlaşırdım. adını ve söyleyenini öğrendim sonra. başkalarını da taşıdım o mekana. "ı" sevmezdi orayı, hem de hiç sevmezdi. "g" çok severdi. facebook'ta orada çekilmiş bir fotoğrafım var diye hatırladım şimdi. her neyse, bu şarkı orada yer etti hayatımda. sonra beyaz evlere girdim çıktım epey. n.'nin beşiktaş'taki evi bu şarkı için o kadar uygundu ki, aynı zamanda s.'nin yalıkavak'taki yazlıkları da bu şarkıya mekan teşkil etti bir süre. neyse ne, iyi şarkıydı bir zaman, epey bi çaldım ben bunu.

nora luca: icra edenin adını şimdi bir çırpıda yazamayacağım ama tony gatlif'in gadjo dilo filminde ve film müzikleri albümünde geçer. etkili bir film ve şarkı, ki filmin müzikleri çok iyiydi zaten genelinde. eskişehir'de a. ile izlemiştik diye hatırlıyorum, hatta tony gatlif'i seviyor oluşumun temelini de o zaman atmıştık. güzel bir kadın nick'idir aynı zamanda.

portishead - carry on: kendilerinin az bilindiğini düşündüğüm bir şarkısı. ağır alkol alınmış bir gecenin yatağa düşmeden önceki son sallantılarını hatırlatıyor bana. aynı zamanda erotik bir tavır var şarkıda. bir taraftan da depresif bir hava. radiohead'in idioteque'inin uzaktan akrabası bu taraftan. temposu yüksek.

bülent ersoy - her gece yollarda gözledim seni: kasım inal tekin'e ait hüzzam şarkı. tipik, iki dörtlüklü. bendeki konser kaydı, bülent ersoy'un sesten ibaret olduğu zamanlar, müthiş bir ses ve icra birlikteliği. bir benim arkamda yok zaten şöyle bir orkestra. enstrümantasyon da hüzzam makamına çok uygun.

tanju okan - çal çingene: bu yazıları yazarken genelde müdahale etmediğimi, kendimi winamp'ın ve arşivimin insafına bıraktığımı daha önce söylemiş olmalıyım. bu şarkı, normalde elimi atıp da dur şunu bi dinleyeyim dediğim şarkılardan olmadı hiç. ama şimdi dinlerken tekrar fark ediyorum ki hakikaten güzel şarkı. misal, şimdi yanımda olmalıydın, temmuzun otuzu mu ne, kahvaltı ardından kahve faslı derken maddi durumumuz zayıf ya, çeşme'ye foça'ya filan gidememişiz haftasonu, evde sıcaktan gevremişiz, ev kredisi ödüyoruz dikkat etmemiz lazım, ama bir bira fena mı olurdu, deyip markete iniyorum, ikişer tane bira ve yanında birer tane max alıyorum, max'ları sana çaktırmadan buzluğa atıyorum, çünkü saat dört gibi canının tatlı şeyler çekeceğini biliyorum. birinci biradan ikinci biraya geçerken bu şarkı çıkıyor piyasaya, güzel oluyor.

tindersticks - rented rooms: oldu mu şimdi. aptal bir şarkı. gerek yok yani şimdi şu keyfi bozmaya. benim de böyle asfalt dökülmüş bir sesim olsa diye bazen düşünmedim değil elbette. yaylılar iyi ne olursa olsun. yarıda keselim en iyisi.

vonda shepard - tell him: n.'ye öğrettiğim ve o zamanki platoniğine, şimdiki karısına dinleterek epey bir fayda gördüğü şarkı diye hatırlayyacağım ben hep bunu :) ally mcbeal'de geçiyormuş, benim cnbc-e vs. dizileriyle hiçbir zaman aram iyi olmadı. doğrusu dizilerle aram iyi olmadı. ama cnbc-e dizileriyle hiç olmadı. koylü müyüm. ne dersen de on numara şarkı, hep erkekler kadınlara söyleyecek değil a.

bonnie tyler - total eclipse of the heart: hımm, bak bu ağır oldu şimdi. kadınsı bir eyleme geçti sanki winamp. büyük şarkı. en son stockholm'de gittiğim karaoke barda genç bir çocuk söylemişti sevgilisiyle birlikte, sonrasında beni de sahneye çıkmaya iten şarkı bu olmuştu zaten. insanın evinde geniş bir müzik sistemi olacak ve bu şarkı bazı anlara eşlik edecek. şahsen bir barda kayıttan müzik çalıyor olsam bu şarkıyı es geçmezdim. klasikler gecesi. ama bağırmadan eşlik edilmez ki. i really need you tonight. iyi geldi şimdi.

nida tüfekçi - şu derenin alıcı: hem kayıt hem icra çok iyi. kıvrak türkülerimizden. kafiyeler çok yerinde. alıç da mı diksek bahçeye, bıldırcınlar rahat eder, ama alıçları kendilerinden bitmeleri üzerine doğanın takdirine bırakmak mı lazım yoksa. silifke yöresine ait bir türkü olup erkin koray tarafından tımbıllı adıyla da yorumlanmışlığı ve türk hafif müzik tarihine altın harflerle yazılmışlığı vardır. elinde bağlamayla birini görsem anında alnına silah dayayıp bu türküyü çaldırırım.

luke - take me home: iyi bir başlangıç. al sana gayet iyi bir haftasonu şarkısı.

cem karaca - beyaz atlı: çok güzel bir bağlama atışıyla girer bu türkümsü. beyaz atın süvarisi yorulmuş. şovmen beyaz da bunu jenerik olarak kullanmıştı programında, hatta ben de ilk oradan duydum sanırım. beyaz atlı pire olası geliyor insanın.

bush - glycerine: gliserin diye şarkı mı yapılır demeyin, bomba bile yapılır. taa epey müntehir olduğumuz çağlardan kalma bir şarkı, bush'un diğer sevdiğim şarkıları yanında sönük kalır bana göre ama yine de dinlemek lazım, en azından letting the cables sleep kadar kötü etmez insanı, ya da edebilir, arada kaldım.

alim qasimov - kör arabın mahnısı: azeristanın yetiştirdiği mühim şahıslardan birinden çıkma önemli bir eser. kör arap tamlaması benim için önemli, memleketimde kör bir arap vardır çünkü, ve araplar önemlidir. zamanında halep ve civarından ev ve tarla bağ bahçe işlerinde yardım etmeleri amacıyla zengin ailelere transfer edilen arapların halep türküsü, cezayir, vs adlarıyla yaktıkları türkülerin geri planında onların dramını duyarım. ve bir tanesi davulculuk da yapar, kördür.

ry cooder - feelin' bad blues: bir şarkıya isim verip o isme göre bir enstrümantal eser yaratmak zor olsa gerek, ya da sonradan mı isim vermek. üstad bunu bu eserinde de başarmış. ama ben bunu gmaildeki nickimde de belirtmeye çalıştım ki: feelin' dad blues, da güzel bir isim olurdu freudal bir gerilimle babasını hatırlamaktan korkarkorkmazkorkan bir erkek genci için. sonracığıma, feelin' dead blues, ne dersiniz, hoş olmaz mı.

music makes the people to be continued, devam edecek.

Hiç yorum yok: