ama arkadaşlar iyidir



2.01.2014

merhaba marianne,

sana bu satırları taze ısırılmış bir dilin acısıyla yazıyorum. epey oldu bunu yaşamayalı ama hissedebiliyorum yaşamadığım acıları, da. bugün izmir'de kar yağacakmış gibi bir hava vardı öğle arasında, sanırdın ki buraya her gün kar yağıyor, öyle bakıyordu gökyüzü bana, ama yağmayacağını ikimiz de çok iyi biliyorduk. sabahları çok özlüyorum marianne, en çok sabahları özlüyorum, sabahları diyorum, kahvaltı sonralarını mesela sabahların, erkenlerini. sonra bir işçi geldi bana kafasının çok karışık olduğunu anlattı tam da ben sabahları özleyip günlük bir fincanlık kahve hakkımı yudumlarken ve birazdan sigaraya çıkacakken. sizinle bir şey konuşmak istiyorum, dedi, anlat, dedim. size bunu neden anlatacağımı bilmiyorum ama içimden anlatmak geliyor, dedi, anlat, dedim. anlatacağı şeyi kestirse miydim kestirmese miydim bilemedim. bir kadın var, dedi. hobbala demedim içimden. biliyordum bir davası olduğunu. daha önce birkaç kez uyarmıştım mesai saatinde cep telefonu kullandığı için. ben mesai saatlerinde telefon kullanılmasını sevmiyorum marianne. ben telefon kullanılmasını hiç sevmiyorum. mesai saatlerinde içinde dışında gündelik hayatta. ne içindeyim ne dışında, yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında. bunu doğru mu hatırlıyorum onu da bilmiyorum. düzelt beni marianne. azalt beni, daha fazla öksürtmeyeyim.

evli, çocuğu var, dedi. sen de evlisin, senin de çocuğun var, dedim. onyedi senelik dava bu, dedi. o zamanlar dört yıl gezdik, sonra bir şey oldu ben istemedim. dört sene önce karşılaştık, ben evi değiştirince meğer onun mahallesine taşınmışım. iki sene boyunca birbirimizi gördük ama selamlaşmadık. ben zaten onu o zamanlar istemediğimden şimdi mahcuptum. o da ses çıkarmadı. iki sene böyle geçti. sonra bir gün durakta servis beklerken buraya gelmek için, merhaba dedi. bana merhaba dedi abi. iki senedir de görüşüyoruz. biz beraberiz işte anlayın. kocası öğrendi beni. numaramı da bulmuş aradı, sövdü bir sürü. geçenlerde hatırlarsanız numaramı değiştirdim, bu yüzden değiştirdim. şimdi napıcağımı bilmiyorum.

ona tabii ki ne yapması gerektiğini söylemedim marianne. birden bana bu anlatılınca, ne düşüneceğimi şaşırdım. düşünmüyorum. düşünmemeyi tercih etmekle birlikte düşünürken buluyorum kendimi. dünyanın çivisi ne alemde acaba. sana kış çayı hitabım devam ediyor marianne. öyle bir akşamlarım var ki kış çayının ardından kalorifer peteğinin üzerine konarak hafif ısıtılmış iki üç biranın gelmesi çok olağan karşılanıyor müzikçalarım tarafımdan. uzak düşüyorum sonra. internet bağlantım gelip gidici. ne var di mi gelip gidici olmayan. bir de sabahları düşünüyorum marianne. dünyanın bütün sabahlarını diyorum, djarum. bu ilk oyunlarımdan biriydi belki. oyun dedin de, geçenlerde çocukluk aşkından artık ümidi keserek kendisinden hoşlanan bir çocuğa evet dediğini duydum çocukluk aşklığımın. dile kolay, bir kadın on yaşından otuziki yaşına kadar bu kadar bekler miymiş marianne. marry christmas diye bağırdım ona. bir kadın daha bekler o şekilde. ben, bekler miydim öyle.

ıslık çalarım marianne. belki de en güzeli böyle.