ama arkadaşlar iyidir



1.01.2014

merhaba marianne,

sana yeni bir yıldan sesleniyorum. yeni bir yıl, girişinde kutlamayı pek bilmesem ve adetim üzere olmasa da, yeni bir şeyler demek biliyoruz. yenilikleri severim. sen de sever miydin. geçtiğimiz yeni yıl benim için çeşitli sürprizlere gebe oldu ve öylece kalakaldı. bir bir önceki yıl beni sevmedi marianne. güzellice de girmiştim halbuki. dünü de kapsayan bir önceki yıl ise yorulmuş bir şekilde aldı beni içine.

bugün gezmeye çalıştığım eskiciler hep kapalıydı. zeki müren ve müzeyyen senar plakları buldum bi yerde, tertemiz sesli plaklar, çok pahalılardı. pikap fiyatına plak mı olurdu, olmuştu. canım sıkıldı, orda yıllanıp gideceklerdi ama dükkan sahibi bundan rahatsız değildi. yine de ben kendimi tanıyorsam alacaktım onları, bir gün muhakkak verecektim bir plağa yüzelli ikiyüz tl. ama o gün bu gün değildi. ne zaman paraya dokunsam ellerimden tiksiniyor ve onları yıkayamadan geçen her dakika içime batıyor. geçtiğimiz hafta kendime bir adet hoparlör aldım. bana zarar da fayda da çok kendimden bugünlerde. müzik seviyordum herkesler gibi ve bazı tizliklere dair titizliğim sonsuzdu.

dün bizim için biten yıldan bahsetmeliyim biraz. yıldan ve seneden. sene-i devriyeden. içimde devriye nöbeti tutan keşmekeşlerden, içimdeki askerliği bir türlü bitmeyen tur üstüne tur bindiren keşlikten. zor bir dönemeç oldu geçtiğimiz yılın girişi. çok çalışmalıydım ki geçtiğim yılların terlerini bir bir bütün gözeneklerimden dışarı atayım. ben de öyle yaptım marianne. çok çalıştım bu senenin başında. allahtan çok çalışmaya müsait bir ortam vardı. ikibuçuk ay boyunca gece demedim gündüz demedim cumartesi demedim pazar demedim çalıştım. iş kazası geçirdiler ölümden döndüler, iş kazası geçirdiler öldüler bu dönemde, bana bir şey olmadı. bolca soğuk yedim. ocak şubat ve mart aylarını dışarıda ellerime hohlayarak, tenekede yanan odunlarla ısınarak geçirdim. bir sürü yabancı dil konuşan adamla kavga döğüş bana verilen işi zamanında teslim ettim. abi lütfen bugün erken çıkalım dediler, olmaz dedim, abi kendine zulmediyorsun bize bari etme dediler, olmaz dedim, zulüm hepimizin. ve biraz ısınmağa başladım marianne. kaldığım yere geri dönebilecek konuma yürümeğe başladım onca çalışmanın sonunda. sonra iki arkadaş kadın girdi hayatıma. iki kadın aynı anda sever gibi yaptı beni bana. iki kadın aynı anda baktı bana beni. olmaz dedim, bu zulüm hepinizin. sonrası çok bir yıl oldu bu. sonranın ardı arkası kesilmedi. sonra bir daha göstermedim o kadınları bana. içelim dedim diğerlerine ve içmeğe başladık elimdeki işleri bitirip. mayıs oldu ay. mayıs dedi ki bana, senin işini değiştirelim, sen git bizim şu yan taraftaki fabrikada çalış. biraz da oraya vur kendini. hiç düşünmedim marianne, düşünmek istemediğim zamanlardı. değişikliğe fena halde ihtiyacım vardı. mayısta yeni yıl gelse kabulümdü.

haziran deyince ben hiç tatil yapmamıştım. ondan önceki yıl da yapmamıştım. yine yapmadım. tatil yapmak ne kadar saçma bir şey dile. tatil yapılır mı marianne. dinlenmez mi insan. okul mu bu tatil olsun. cumartesi pazar çalışmayı unutturabilecek bir işim olmuştu artık. ve yaz bana merhaba dedi. denize çıktık her hafta sonu. bira rakı filan. gömlekler tiril tiril elbiseler. yine de etraftaki hiçbir kadının o yakası ince fırfırlı ince fiyonklu tişörtleri elbiseleri gömlekleri yoktu. bu sevmemek için yeterli bir sebepti. kimsenin yazını kışa çevirmedim bu defa bu yaz. yazın ortası beni bir salladı. dedi ki, uopp, ağır ol bay düzyazı, mollalığından geçtik adamlığın da kalmadı. aynen böyle ağır konuştu bana temmuzun sonu. başımı döndürdü, yere çaktı istanbul'un ortasında, haydarpaşa numune'de bir soluk aldım derince. dur dedi doktor, devam etme, kenara çek.

kenara çektim bir süre. evvelime bir şey olmamıştı da ahirime neler oluyordu öyle. kaldığım otele bıraktı beni şair abi. haftasonubirlik ziyaretimden bir hışımla döndüm işmemleketime. durun ağalar dedim. durun hanımlar dedim. dur kamil dedim kendime, davut da durdu, hepimiz durduk ben. hayatı teşbih yapmış sallıyorken durdum ve tesbihata başladım. yeni bir iş yeni bir sorumluluk düşündürdü beni, ben hâlâ mesaili çalışma düzenine uygun bir insan mıyımı sorgularken onuncu yıl marşımda. dünya bana fena el ense çekmişti ve hareket etmeme izin verdiği ölçüde ben kendimi zafere yakın sayıyordum, o ise beni gizli bir kameraya almış seyrediyordu. sabahları göğe bakmağa çalışırken göğün her defasında bana mısın sorgusuna maruz kalıyordum, ona mıydım bilmiyordum. izmir'i tanıdım, ve sonra dedim ki aga ben ayrılmak istiyorum. benim daha makbul değişikliklere ihtiyacım vardı ve bu şartlar altında ancak kaldığım yeri değiştirebilecektim.

eve çıktım. git dedim yanımdaki kadınlara. siz de gidin dedim komşulara. kimsesiz kalmak istiyordum. hayatın zaval nahiyesinden çıkalı yıllar olmuştu ve bir daha da dönmek istiyordum. şimdi sonbaharla merhaba dediğim bir evim var marianne. tanımadığım ama aşure ayını es geçmeyen komşularım var. günaydınlarım iyiakşamlarlarım var. müzik dinleyebildiğim bir sesim, birkaç tane dört duvarım var. yine hiçbir şey elbette filmlerdeki gibi değil ama gariptir yine de filmler var, çekmeğe de devam ediyorlar. gözlerim hâlâ dünyayı iyi çekilmiş fotoğraflardaki gibi görmüyor. ama gözlerim dünyaya çok iyi fotoğraf makinelerinin objektiflerinden çok daha manidar bakıyor.

şimdi kendime kış çayı demledim marianne. insan öleceğini anlar mı bilmiyorum ama hasta olacağını anlıyor, ama anladığında iş işten geçmiş, istila başlamış oluyor. her hafta bir ya da iki kez köşedeki çiçekçiden taze çiçek alıyor ve turkuaz vazolara koyuyorum. kuruyorlar, aldırmıyorum. köşede çiçekçi olması ne güzel şey. saksıdaki çiçekler kimi inat ediyor ve yeşil kalıyor, kimiyse benim yerim senin yanın değil deyip kendini kurutuyor. yine hiçbir şey tam değil. tam olmak da bana ait değil sanıp korkuyorum, sonra mental bir aritmetik yapıp uzaklaştırıyorum bu fikri. tıpkı filmdeki gibi ağacın kovuğuna söylemek gibi. ben ağzımda tıpkı bir gramofonun salyangozu varmış gibi, ağzımdan göğe uzanan hayali salyangoza söylüyorum kötülükleri. panzehir diye bir şey var ve biz onu tanımıyoruz marianne, halbuki ilgi istiyor sanki o.

düzenli yatma ve kalkma saatlerim var. düzenli yeme içme saatlerim. yine sevmiyorum upuzun çorap giymeyen kadınları. tek başıma barlara gitmiyorum artık. ehliyet kaptırmak için hakkım kalmadı, az bir şey içip araba da kullanamıyorum. içki içmeğe devam ediyorum. yazı da yazmıyorum. arada bir dergilere eskilerden gönderip içimi rahatlatıyorum. bu sene hiçbir kadına bakmadım marianne. bu sene gözlerim hep boş baktı. gözlerim bomboşluğa baktı. bakar gibi bakmadı. başım hâlâ dönüyor. şiir var yazmak var. şarkılar çalıyor. upuzun çoraplar giyen kordelalı kadınlar var. çiçekler var. ısınmak var üşümek var. hayat var.

şimdi gece geldi. uykusu var. ve biliyorum ki
uzun süre limon ağacı görmediğimde depresyona giriyorum.