ama arkadaşlar iyidir



15.10.2009

bir muhabbet kuşu

ıhmm. hasta oluyorum ve bu keyfime mani oluyor. ayrıca ne demiş şair; "mani oluyor halimi takrire hicabım." evet sayın seyirciler bir ne idüğü belirsiz akşamımızda yine beraberiz. harflerimin bazıları eksik çıkabilir bunun farkına varmalısınız çünkü fena halde hastayım. şayet iki günde bir paket sigarayı iç edememişsem hastalığımın ilk safhasındayım manasını işaret eder, şayet üçüncü güne sarkmışsa aynı paket o zaman bu hastalık ilerlemiş demektir. ama bir hastalığın ilerlemiş olması iyileşmeye de ilerlenmiş olduğunu anlamına geldiğine göre buna burdan da yakılabilir. may man my moon söylenmesi ne hoş bir şarkı. sonra birkaç yeni şarkı öğrendim işte bugün, ne güzel ama yatarak yazmak durumundayım çünkü bir mahrumiyet bölgesinde ne bir kuş ne bir ıhlamur. çok güzel. facebbok'ta paylaş. paylaşım için çok tşk. benim için biliyorsunuz öncelikli olan yüz güzelliğidir. yüz güzelliği hani bunu süz güzelliği. bilmelisiniz. paylaşıma bak şakir, ne güzel, vücutları paylaşıyorsunuz, ruhları paylaşıyorsunuz, elleri paylaşıyorsunuz, ayaklarınızı paylaşıyorsunuz, donlarınızı görüşüyorsunuz. bu arada bir insanın en mahrem yeri benim gözümde iç çamaşırıdır, iç çamaşırının örttüğü bölgeyi kastetmiyorum, kendisinden bahsediyorum. sonra hadi bakalım hoşça kal, kendine iyi bak, bakarsınız ya bakmasına da geride kalanlar ne olacak. orhan pamuk müzesine mi kaldıracağız yatsı namazını müteakip. siz hiç musalla taşı üzerinde bir cenaze kaldırdınız mı aman bunlar çok iç acı. geçiyorum lütfen bu kutuyu. kutumda büyük var acur bey, hissediyorum her şeyi hem de çok. altıncı ve yedinciyi boş bırakmış allah'ım ama beni sekizinci hissimsiz komamış. evet hastalık beynime sirayet etti, ordan da önce ak ciğerlere ardından kara. bunun da sonu komaymış. şayet, şayet, okut öğret ve nihayet, şayet şu yazardan bile iyi yazıyorsunuz denme ihtimali bulunsa idi bana, şu yazar kutucuğunu kimin, kimlerin isimleriyle doldururdum acaba. bugünlerde laptoplar çok hasta ve saatler iyi çekmiyor, hahah, zamanı elbette ya neyi sürçeceklerdi bu dillerimiz. dillerimiz aah bu çok şey ama günâhkar. seni düdüklemek isterken ben zaman, bu ne kötü kelime sen ne bu böyle kötü bir çocuk oluveriyorsun sinirlendiğinde. ama anne o da bana salak dedi.

bugünlerde ister misiniz her gün blogun adı değişsin. bir gün birmuhabbetkusu nokta blogspot olsun diğer bir gün ise ne bileyim işte sonra kalıma gelince yazarım. siz biliyor muydunuz, birisinin evinde ilk kez kaldığınızda yastığınızın altına anahtar koyup huşu içinde uykuya yol alırsanız, o gece rüyanızda evleneceğiniz insanı görebiliyormuşsunuz. ben bunu daha yeni öğrendim, yirmisekiz yaşındayım ve hâlâ okula gidiyorum. okulların çeşmelerinden avcumu dayayıp su içiyorum, ama avcum o kadar küçük ki çenemi tam kapatmama yetmiyor ve su göğsüme doğru akıyor. hafiften içim ürperiyor.

sizlere bu akşam izmir'den sesleniyorum değerli dostlarım. yağmurlu ılık ve mükemmel bir hava aldırıyor bugün izmir insana, inanana. o virgülü oradan çekersen bir dünya değişir dostum. çekme herkes durduğu yerde dursun. bir cumartesiyi daha harcamış bulunuyoruz ey ahali. bu cumartesiler bir acaip. gözlerimin üzerinde bir ağırlık bir ağırlık sormayınız sakın. sakınlıkla ne demektir?

akşam yemeğinde gördüm. bi tane işçi kız var. sürekli kulaklığı kulağında çalışıyor. yemeğe yalnız gidip yalnız geliyor, değil aslında, ben bugün öyle gördüm. ama ne demiştim size, anlam insanın yüzünden akar akar akar. bunu unutmamalıyız bıldırcın. hımm, bunu ne güzel diyen b,r insan. nazım'la söz vermiştik birbirimize, yeliz'in yalan şarkısına yaptığı girişteki gibi "yalan" diyen birini bulursak hemen evlenecektik. beni sevdiğin var ya, o bile yalan dın dın dın. bu haftaya eskişehir'de başladım. güzel bir olay oldu benim için. ya da hoş bir paylaşımdı eski arkadaşlarımı görmek. birlikte içki içip bol bol sohbet etmek. gençliği gördüm eskişehir'de. uzak da düşmüşüm ordan ama soranlarım diyor ki sanki hiç gitmemişsin gibi. benle olan arkadaşlıkların en güzel yanı da bu olmalı, hiç gitmemişim gibi kalındığı yerden genellikle başlanabilmesi. dedim ya yıllar çekmiyor burda. penceresi yağmurlu bir ev mi gördüm yoksa balkonunda sigara içilen. balkonlar bana atlamayı hatırlatır, ne de çok atıyorum değil mi. "give me the words / but tell me nothing" demiş şarkı. ya aslında var ya, yazmak istediğimden ya da yazabildiğimi düşündüğümden filan değil, zihnimi ferahlatmak için uzatıyorum tamamen, o umutla yani, ama bu defa da içim elvermiyor senin için, o yüzden kısa kes ve okuma bence, çünkü kendimi sorumlu hissediyorum saatlerin öylesine iyi çektiği yerler için.

görüldüğü üzere uzun zaman aradan sonra bir cumartesiyi alkolsüz geçirmek inandığım değerleri sorgulatmıyor elbette bana, sadece şey yapıyor, hasta olduğum için içemedim. tabii yatakta pozisyon üstüne pozisyon değiştirmekten bi hâl olmakla bi alakası yok kötü ve anlamsız yazmamın. alakası yok galaksideki yıldız savaşlarının sürmesinin. tanrım, tarnım, usumu dolaştırıyorum gezegenlerinde. kral fm'i en çok da dj'lerinin lakapları sayesinde sevdim, çünkü ordan halk akıyordu resmen, mesela; gezegen mehmet, afrikalı ali, nöbetçi erdem. bugün birçok alıntı yapmak istiyorum efendim. bunu gerçekten istiyorum ama aklıma bir şey gelmemesinin murphy kurallarıyla ilgisi nedir acaba. ya da bir çayda dinamit patlatıldığında balıkların halini gördünüz mü, ben gördüm, aynı benim kelimelerime benziyor.

geçen hafta bi folklor gösterisinde tuttum ağladım, hıçkırmamak için zor. sonra yahu dedim gözlerim şişiyor bu günlerde, allahtan karanlıktı. her şey allahtan. bizler hayır ve şerrin allahtan geldiğine inanan kullarız.

ben de hasta kullarındanım allahım. bu yazıya dün başlandığından amma velhasıl çocuğumuz hastalandığından bugüne sarktı. pencere arkasından sokaktaki arkadaşlarını seyreden çocuk gibiyim. ya da iki kızkardeşten iskeleden ayaklarını sallayıp suya yetiştiremeyen biri. olmadı yar, su testisine dolmadı yar. asya söylüyor. bu gece bir his devam edeceğimi söylüyor.

Hiç yorum yok: