ama arkadaşlar iyidir



11.11.2009

benim bir neşem var. allah ım bana bir senelik rapor, sonra taburcu. burcu burcu. burcumdan memnun olmayan var mı. ühü ühü hüzün neredesin, daha birkaç yılan yılı öncesinde buralarda fink atmak. daha mutlu olabilirim elbet. allah ım tababet ilmine tabi değilim, aklım almor, aklım almıyor, aklım almodovar kadınlarında saklı. kadınlar beni sevip süveterini kim ördü derlerdi küçük, baklagillerin yetiştiği süveterlerden değildi bu, rengarenk. anacığım sağolsun pek renkli giydirirdi beni, hımm kaç ilmekmiş bu. ah içime bir şey oturdu, kalk ordan lan dedim, ardına bakmadan çekti gitti. hımm, if you want a lover, i'll do anything you ask me to. hadi hep berber hurda toplamaya gidelim, içlerinde bakır gizli elektrik kablolarını yakalım, onlar yanarken pembe mavi mor yeşil sarı kırmızı dumanlarını seyreyleyelim, kabloların plastikleri yandıktan sonra soğumalarını bekleyip elimizle sıyıralım ve bakır telleri hurdacı osman'a satalım. kazıklasın bizi rahmetli, babam da desin emeğin ne kadar ucuz de mi. karıcığım bana bir şarkı aça. hey gidinin yosması, galengin kancığı, şimdi yok muydu kadıköy semalarından martıların karıncalanmalarını dinlemek. ne demiş kim, kırlangıçlar gider, kargalar kalır. ben bu durumda karlangaç gibi bir şey oluyorum, giderim ama beş yılda bir.

bugün diş icabı muayene olmak için şehre indim. dönerken de 4-12 vardiyasının servisine bindim. tansaş'a uğrayıp söylemesi ayıp bir miktar kahvaltılık malzeme ve akşamımı şenlendireyim diye de rakı almıştım. sen serviste poşeti düşür, reçel kavanozu ve rakı şişesi birbirine girsin, önce anlamadım tabii. sonra otobüsü yavaş yavaş bir anason kokusu sarmaya başladı. kibarca eyvah dedim içimden, bak şimdi bile geldi kokusu burnuma. koku yükselmeye ve işçiler etraflarına bakmaya başladı, ben de kızarmaya. pek çok durumda kızarırım ben, utanmak işte, bilirsiniz. ve dökülen sıvı oturduğum arka koltuktan şoför mahaline doğru ilerlemeye başladı, bense o sırada kaç dakikalık daha yolumuz kaldığını ve kilometre başına kokunun ilerleyeceği havanın hacmini hesaplamaya koyulmuştum açık renkli bir mühendis olarak. nitekim, koku ağır bastı, kokular hakim duygulardır bilirsiniz. koku, ses; bunlar mühim ve muteberdir hayatlarımızda. neyse ki servis durdu ve indik ama o koku dolu servise gündüz vardiyasından çıkacak olanlar binecekti ve ben kokunun sahibi olarak bir açıklama yapmak durumundaydım. rakı dedim şoföre, kimi kızlarda sırf ağzının kokusu bile sevişmeye götürür, kimileri ise yanımda yatamazsın der, böyle bir şey. "ben anlamam şef," dedi, "bi el at da yıkayalım şu paspası."

habire kendi kendime zafer işareti yapmak istiyorum bugünlerde. saçlarım yine uzadıkça kirpi pozisyonuna sokuyorlar beni, ya da şirincesi çim adam. evet evet böylesi daha sağlıklı. şirince demişken, gidemedim hâlâ, bir şarap borcu var bana. tabii izmir bana bir adet gökkuşağı gösterdi bana bugün. şemsiyem yoktu ve yağmur yağıyordu bir taraftan. hadi dedim bugüne has bir taksi tutayım, bindim taksiye, "usta şu gökkuşağı var ya!" dedim, bunu yaptım gerçekten, "onun altından geçmek istiyorum." "abi dalga geçme!" dedi. "sür madem istanbul sokakları'na," dedim, bunu yaptım gerçekten, "abi senin dediğin şarkı be!" dedi. pes ettim, bornova askerlik şubesi'ne gittik sonunda. yoldaki işportacıdan şemsiye almadım, bölük pörçük hatırladım, şemsiye alırdık sokaktan ve eskitirdik.

yaşlı hemşehrilerimin ahmet'e "amat" demesi çok hoşuma gidiyor.

Hiç yorum yok: