ama arkadaşlar iyidir



15.11.2009

"canım havuç çekiyor benim," dedim her zamanki çocuksu tonumla. ben çok şey isterim, canım her an bir şeyler çeker. aslında hayattan pek de bir şey istemem ama arkadaşımdan, sevgilimden, yakınlarımdan çok şey isteyebilirim zaman zaman, bunu da bana çok görmemeleri gerektiğini düşünürüm, şöyle düşünseniz hak vermez misiniz bana, ben bir çocuğum, inanın ki çocuğum ve istemeye hakkım var. yüzüme baktı. yüzüme bakmayı pek severdi, yüzüme bakmasından bıktığımda hatta elimle iterdim çenesini, kendi kendine meşhur ettiği hareketiyle yüzünü geri getirirdi benim ittiğim yönün tersine, eski haline, ne de şirin olurdu ki o zaman. onu şirin bulduğum, bazı bazı yakışıklı bulduğum doğruydu doğru olmasına ama bir tarafıyla da benim görkemime, güzelliğime, şanıma yetişemeyecekmiş gibi bir duygu taşıyordum. biraz aşırı yerel ve dramatikti çünkü yaşama tarzı. ya da öyle yapmayı severdi, üzerime titremesi konusunda ise hâlâ kararsızım, ona kalırsa üzerime titriyordu, bana kalırsa da, ama biraz daha biraz daha lütfen. oburum ben, sevgisiz yetiştim, ve şimdi bu sevgiyi olsa da olmasa da bozdurarak harcıyorum. gençleştim güzelleştim, zekiyim, ve sevilirim. yüzüme baktı. yine dalga geçecekti anlaşılan, ya da suratı o komik ifadelerinden birini takınacak ve beni güldürmek için bir şey söyleyecekti, daha doğrusu o bir şey söyleyecekti, ben de buna gülecektim kafamı geriye atarak. sonra dalga geçmeler silsile halini alacaktı, gülme şeklimle, yüzümü geriye atarak gülme şeklimle ilgili, saçlarımın o anki haliyle ilgili, ve bu böyle sürüp gidecekti, ben onun gülmesine gülecektim, ve dakikalarca gülecektik. çünkü öyle olduğunda böyle oluyordu. yüzüme baktı, "lan bu mevsimde havuç nerden aklına geldi!" dedi şaşkınlıkla ama kızmadan. o güne kadar ne dediysem yaptırmıştım ve yine yapacaktı elbette. ama erkeklik nazını da yapacaktı bir taraftan, ondan sonra da istediğimi. "ya çekti işte ne bileyim," dedim gücenerek. evin içinde sağa sola yürüdü, ne yapacağını düşündü, saatine baktı, haftasonu akşamın o saatinde, üstelik mevsimini tutturamadan yaptığım bu isteği nasıl karşılayacağını düşündü. çok çözümcüydü, çözüm üretmeyi severdi, problemlerden nefret ederdi ama hepsinin de ölümlü ve çözümlü olduğundan emindi. hissettirmeden arasıra kendisi de üretirdi. "madam hadi gidelim madem," dedi. "nereye gideceğiz?" dedim umutsuzca, hem istiyordum hem de istemiyor gibiydim, hep de böyleydim. "nereye olacak, toprağın altında havuç aramaya." atladık arabaya, neyse ki süpermarketler vardı ve yaza doğru geç kapatıyorlardı. yolda, kendisine, küçükken sarılık üstüne sarılık geçirdiği için havuç dediklerini anlattı, ve birtakım başka şeyler. markete vardık, bir kiloluk sarı havuçlardan aldık. sarmaş dolaştık. eve gittiğimizde hepsini teker teker, hem de iştahla yememe şaşırdı. "allah'tan hamile değilsin, bi de hamile olsan kimbilir bu mevsimde neler isteyeceksin" dedi, güldük.

bir hafta sonra test yaptım. iki çizgi vardı gözümde uzadıkça uzayan.

Hiç yorum yok: