ama arkadaşlar iyidir



27.01.2011



ben bu gif özellikli parçayı bir tumblr üstünde görüp. bana bakmamla birlikte bir şeyler hatırlatması, daha da ihtimallisi çağrıştırması da cabası. hayır hayır hayır, kimseyi hatırlamadım. kendmi hatrladm. mesela sene doksansekizin yaz ayları, haziran temmuz ağustos'un üçünden biri olmalı. adı güzel olan bir yerleşim yeri var bizim o tarafta. hem de anayol üzerinde bi sayfiye yeri. ben lis 2'den lis 3'e geçmişim, babam da ben ders çalışayım için bana kıyak geçmiş ve arkadaşının o sayfiye yerinde bulunan, boş bulunan yazlığını bir aylığına benim için tutmuş. evi bok götürmekte, uzun süredir kirli kalmış, kimsecikler girmemiş, örümcek yuvası bir ev. içeri girdim annemle, temizledik, bana yiyecek aldık yetmesi planlandığı kadar. sonra bizimkiler, ben o zaman üniversite sınavına hazırlanmaktayım, çok ders çalışmamı tembihleyip ortadan kaybolmuşlar. ben onyedi kadar yaşımda yalnız olup eve yerleşmişim. korkusuz bir korkak olup ben. mavi sakal'ın kan kokusu albümü çıkmış o sene. uzay heparı da o sene mi ölmüş ne, kan kokusu'nu dinleyip duruyorum. sabahları altıbuçuk gibi uyanıpdurup, denize gidiyorum denizin çarşafsı haline gözlerimle bizzat şehadet etmeye. şüheda fışkıracak denizi sıksam şüheda. sonracığıma, sigaraya başlamışım yalnızlıktan. aç karna bi tane kısa camel tellendiriyorum. eve çıkıp kahvaltı yapıyorum. onlarca test kitabı getirmişim. okuduğum lise ve hayatımın bana biçtiği hedefler icabı çok ders çalışmam gerekiyor. içimden gelmiyor. aklımda bi kız var, tırmalıyor, elime birkaç kitap alıyorum, beni tımarlıyor.

hani biz bazen yaparız; bir yere yetişmeye hızla koşarken ceplerimiz de doluysa bir şey düşürmüşüz gibi zannedip, hop durup aranırız, bazen bunu bir ses duymuş gibiliğimizden anlarız. bir at, bir at da koşarken bir şey düşürmüş gibi hissetmiş midir hiç kendini,

tabii bu arada şeyde fonda şey çalıyor, buena vista social club'dan o meşhur albüm, gitarda ry cooder var, adamın adı gitar adı gibi zaten, nerde görsem tanırım. ben sotemde getirdiğim kitapları okuyup okuyup okuyorum, denize filan giriyorum. olta sallıyorum denize. o kızkardeşiyle denize ayaklarını sallandırıp üstüne öyküsünü yazan meşhur kadını tanımamışım daha, onun da o sıralar bacaklarındakiler tüy olsa gerek, ben tüyleri seviyorum bu arada. ne diyoduk, yalnızlık arasıra tık tıklatıyor, etrafta bi tane kafe var, adı şey, bir şey nine'nin yeri, şimdi ben hatırlamıyorum ama nine işletiyor. ortalık yerli yazlıkçı dolu, güzel kızları var, bakıyorum, etkiliyor ve etkileniyorum ama o aklımdaki kız pek fena ediyor beni, hergün bi kontörlü kart alıp aramaktan vazgeçerek çöpe atıyorum. bi kere cesaret işte, ev telefonu ya mübarek, babası çıkıyor. o zaman tabi biz kızların babalarından abilerinden korkulduğu çağlardayız.

akşamı ediyorum örümceklerle. tavanlarda felan dolaşıyorlar, yazlıkların sarı balkon lambalarına baktıkça büyüyor örümcekler. ben de zayıfım o zamanlar, örümcek adam gibiyim, dolaşıyorum, birkaç bira atıp, herif yaşımı soruyor, ondokuz diyorum, yemiyor ama veriyor yine de birayı ve kısa camel'ı. sahile iniyorum, işte deniz bu fotoğraftakinden, aynısı. şiirler ne kötü şiirler. yine de özlüyorum tabii.

ova sokak, halıkent mahallesi, ayazma, gül reçelleri, güney kampus, levent lvz sb sitesi, ortaköy mezarlığı, yüzüncü yıl, mecidiyeköy gülbağ, kumbaracı yokuşu, guatemala, basın şehitleri cad., eskişehir, çınar apt., bodrum, kadıköy, hasanpaşa, izmir, sığacık, alsancak, guatemala, izmir, melbourne, when the music's over...

Hiç yorum yok: