ama arkadaşlar iyidir



23.01.2011

sen de kimsin

iki günlük bir doğa oturumuna çıkmışdım. cuma akşamından oltayı salladım. yemenimi bağladım. yemenimde hare vardı, ne bu çare derde vardı. her damla yaş oyuk oyuk iz bırakırdı kalbimde, hayat şarap gibiydi keder de vardı neş'e de. yola çıktım. günlerin köpüğünü otobüste gerçekleştirdiğim üç saatlik yolculukta uyuyarak atmaya kalkıştım, ama bazıları köpüklü severdi mutlak. otobüsten indiğimde yağmur biraz önce dinmiş fakat tekrar yağmak üzere son hazırlıklarını yapıyordu. kömür kokuyordu ve işte bu önemli bir ayrıntıydı. orda doğalgaz yoktu, kaloriferli ev pek yaygın değildi, doğal olarak ısınmak için tek çare soba yakmaktı ve bizim mahalledeki cümle alem soba yaktığından ortalığı leş gibi bir kömür kokusu bürümüştü. akşamları sis mahiyetinde evlerin çatılarına ve sokaktaki insanların sırtlarına tünüyordu. olsun, ne çıkar bundan.

saat epey geçti, onbire varmak üzereydi ve bizimkilere beni yemeğe beklememeleri konusunda ısrar etmişdim. onlar da varacağım saat üç aşağı beş yukarı belli olduğundan o saatte taze olacak şekilde çay demlemişlerdi, sobanın üzerine kestane sergisi açmışlar ve gözleri televizyonda, kulakları merdivende yükselecek adımlarda beni bekliyorlardı. nitekim geldim. televizyonda zamanın yüksek hit alan dizilerinden biri vardı, çay sobanın üstünde fokurdamaktaydı ve birazdan damağıma hitap edecekti. o saatlerde yemek yemeyeceğimi, yanımda yiyenden de hazzetmeyeceğimi iyi bilen annem, yine de ister miydim diye çorbanın hazır olduğunu söyledi, hadi dedim bir tas yiçeyim. babam şakaya kondu sonra, "iç oğlum iç, sayende biz de içelim, sen gelmesen annenin çorba filan yapacağı yok," dedi. "nankör," dedi annem sinirli sinirli ona dönüp. gün içinde buna benzer yüzelli cümle kurdukları kesindi. gece oldu. epey yorgun olsam da otobüste uyuduğumdan saat yarım olmasına rağmen uykuya pek ihtiyaç duymuyordum. biraz sohbet ettik.

sabah oldu. sobalı evde yaşamanın, özellikle kaloriferli sisteme alıştıktan sonra, çeşitli zorlukları vardır. bir oda hakikaten sıcaktır ama diğer odalar öyle mi ya, onlar da morg gibidir benzetmesi ayıp. kardeşim de geldi sabah. çekirdek aileyi tamamladık. kahvaltı, hahah köy kahvaltısı, müthişdi elbette. filan, akşama tüm ailenin toplanmasını istedim. ben öyle isterim ve ben istedim diye olur. kuzenler, halalar, aileler, torunlar, yemekler, rakılar, yağmurlar. babaannem bu tabloda eksikti birkaç aydır. kötüydü bu eksiklik. kuzenim kötü bir hastalığıa yakalanmıştı. kötüydü. ama mutluyduk topluca. kuzenimin kızı, ilkgözağrım giderek büyüyordu, ona anlatıyordum şimdi hatırlamadığım bir şeyler. başka bir kuzenim, çocukluk yaverim, o da burdaydı. bir gün önce içtiği rakıların çarptığı, yüksek tansiyondan dolayı artık bir dur demesi gereken bizim 'gocaman' da ordaydı, herkes ordaydı. tablo müthişti. ben toplarsam toplanırlar.

yağmuru çok severim. hakiki aileleri çok severim. bizim baba bey bizim evin terasına epey hakimdir. artık işe yaramayan metal su deposunu bozup onu şömine haline getirmiş, haftasonları üstü kapalı terasa çıkıp, bu şömineyi yakıyor, ve anneme yemeğini mezesini hazırlatıp rakıyla zevki sefaya dalıyor. ben de oraya gittiğimde onlara eşlik ediyorum. rakıyı yedikçe sesimizin tonunu ayarlamakta zorluk çeksek de, tartışmalarımız belli bir desibeli aşmadan kapanıyor ve anlaşamadığımız yerlerde işi sessizliğe döküp dışarıda yağan yağmura bırakıyoruz sözü. epey bir şehir, bir iki ülke gezdim ama ben oraya yağan yağmuru hiçbir yerde böyle şiddetli böyle güzel görmedim. mesela istanbul'a yağan yağmur, ankara'ya yağan yağmur yağmur değil kesinlikle. ahmak ıslatan gibi bir şey sadece. ama orda öyle mi, cats and dogs mübarek, öyle böyle değil. harika oluyor seyretmesi, dinlemesi, seviyorum nitekim.

sabah uyandığımda da yağmurun çatıya vuruşlarını hissederek gülümsedim kendime, gördüğüm, annem seslenmeden önce görmekte olduğum erotik rüya da cabası. kalktım, yatağımı topladım, etrafa göz gezdirdim nerdeyim diye. sonra kuşları duydum yine, acaip bir ses potansiyeli var orda bulunan kuş cennetinin, buna tavuklar horozgiller da dahil. ve sonra gördüğüm limon ağaçları. allahım böyle bir güzellik pek az. limon ağaçları. limonlar. dünyanın en tatlı mayhoşları. evet, kafam güzelleşiyordu sanırım.

Hiç yorum yok: