ama arkadaşlar iyidir



8.01.2011

tabii o zamanlar yeşil çay yok. o zamanlar nutella da bu denli objet petit a'ya, bir fetiş nesnesine dönüşmemiş, hatta o zamanlar nutella da yok, varsa bile bizim evlerimiz için çok lüks, annelerimizin kendi elleriyle yaptıkları şokella!lardan diş macunu tipli çokokrem'e ya da sarelle'ye terfi edebilsek sevineceğiz. o zamanlar eddie vedder & bruce springsteen my hometown söylüyor. ben de buna içleniyorum. pekala.

kapı komşum kapımı çaldı, "bıçağını versene," dedi. verdim, "sende kalabilir." dedim. bugün kapı komşumla ikimiz de çalıştıktan sonra dedik ki evde meyve yok kahvaltılık malzeme yok, en yakın ilçeye inip bir şeyler alalım. benim boğazım iki günden bu yana çok kötü. tom waits o buharlı lokomotifli sesiyle halt etmiş. bugün bir arkadaşım sabah günaydın'ımı ve ardından sesimi duyunca aynen şöyle dedi: "kesinlikle bir kızla bu ses tonunu paylaşmalısın, ama lütfen telefonda, yüzünü görmesin." epey güldüm, öğleye kadar idare etti bana bu tatil gününde mesaiye rağmen. sabahtan beri boğazım ağrımadan sigara içebilmek için bitki çayı üstüne bitki çayı yapıyorum. içimi bi bitki örtüsü bi de duman kapladı, farkındayım ama içmeden olmuyor işte. ha bir de bitki çaylarına karıştırdığım kaşıklarca bal. umarım bu gece bu ballar beni rüyamda erotizmin doruklarına çıkarmazlar.

söylemesi ayıp kivi almıştık, bilirsiniz c vitamini canavarı. öyle diyolar. hastalık da başa geldi bi kere. theraflu'ya sardım olmadı. kiviyi denedim. kivi mevsimi açıldı işte. bir haftadır da içki içmemiştim, bugün sesine noldu diyen müdürüm, içtin di mi buzlu rakıları, dedi. babam sesimi duysa o da aynı tepkiyi verirdi. ne alakası var. içmiyorum işte artık, en azından eskisi gibi. bıçağımı komşuma vermiştim. aklıma ne geldi biliyo musun, bizim askerde en çok yediğimiz şey, havuç kızartması ve kiviydi. neredeyse her yemekte bunlar vardı. bıçak kullanmak yasaktı. hatta bu yüzden bir keresinde bir kavgada atelyeden yürüttüğüm tornavidayı bıçak niyetine kullanmak zorunda kalmıştım. ben kızdırmaya gelmem, ve üç senede bi kere kızarım. kiviyi kaşıkla soymakta üstüme yoktu, işte aklıma bu geldi.

tabii o zamanlar bıçak yok. askerlik bana bunu da öğretti. bravo ona.

neymiş de blog yazmayı bırakacakmışım. nerden esti ki. sanki başka bir dünyam varmış gibi. al işte gerisingeri döndüm. bu vesileyle kimlerin okuduğunu da öğrenmiş olduk iyi mi.

o zamanlar şarapçı sülo var bir de. büyük amcam. annemin amcası. idollerimden biri. içer içer içer. oturur ve içer. karısı yarım dünya, ama gençlik fotoğraflarıyla bir keşfedilseymiş hani audrey hepburn'müş, anna karina'ymış, hepsi halt ederdi. kızından biliyorum, torunlarına bakınca emin oluyorum. karısı söylenir durur, ve ona karısı bile şarapçı sülo der, oğlu da sülo der lafı geçince. o habire içer, kızı evlenirken düğün merasiminde bile kılını kıpırdatmaz, gözünü şişesinden ayırmaz.

everybody else's just green. bloguna takayım, sana bir şey olmasın evlat. alkol yok. kafamda çeşitli bitki çayları. şerbetlenmek istiyordum halbuki bu cumartesi akşamı. şimdiyse şeyi söylüyor eddie vedder, long nights.

Hiç yorum yok: