ama arkadaşlar iyidir



1.01.2011

martılar seni söyler, dinlerde nağme adın

merhaba. takvimî olarak bir yılı daha geride bıraktıktan sonra çıktığımız bu yolculukta. insana yirmibeşinde yirmidördünce yirmiikisinde filanken hiç gelmeyecekmiş gibi özellikle görünen yaşlardan biri de otuzdur. bu sene takvim ve rasyonel matematik icabı benim için çanlar otuzu gösteriyor, ustam oynayacak ben çalacağım.

geçen seneye pek de iyi girdiğimi söyleyemem. nelere nerelere nasıl girdiğimizin elbette hatıraları, önermeleri ve örneklemeleri yanlarında mevcuttur. ama ben geçen sene bu zamanlar ordunun elinde bir neferdim, ve dün akşam, geçen sene bu vakitlerde birlikte olduğum arkadaşımla yeni seneye merhaba demeye karar verdim. bakın burası çok önemli. önem verdiği bir zaman dilimine insanın ne şartlarda merhaba dediği. biz bu seneye ordunun bir neferi olarak uyuyarak merhaba dedik, uyuyarak merhaba demek çok önemli değil benim için, daha önceki senelerde de yapmışlığım oldu bunu, ama ne şartlarda? elli kişinin hep bir gırtlaktan horlayarak, malum mevsim kış, havada toz zerrecikleri, hastalık ranza boyu, aksırararak tıksırarak ve sabah yine dörtte kalkacak olmanın ve binaltmış kişi kahvaltı sırasına girecek olmanın bilinciyle. işte bu, daha önce başıma gelmiş bir şey değildi, bu seneye bu şekilde girmiş bulunduk, ben ve o sırada badilik müessesesinin bana ikram ettiği arkadaşımla. geçen sene dün birbirimize iyi geceler dilemiştik, bu sene dün birbirimize ellerimizde içki kadehleri, merhaba diledik. bizi en iyi biz anladık dün gece.

sonra ben biraz sarhoş oldum, laf aramızda ben pek sarhoş olmam, bildiğin olmam yani, ya duygusal olurum oturur ağlarım kendi kendimeysem, ya başım döner midem bulanır, ya da gider uyurum. dün akşam ben biraz sarhoş oldum, ve sarhoş olduğumda yapacağım azami şeyi yaptım, duygusallaştım ve uyudum.

baştan beri ifade etmeye çalıştığım gibi geçtiğimiz seneye iyi düşüncelerle girmedim. haziran başına kadar da iyi devam etmedi zaten benzeri şartlardan. dönüş itibarıyle anne evi, çok uzun yıllar sonra anne kahvaltısı ve ardından öğleyin başlayan, altı ayın acısını çıkarmaya ant içmiş içme seansları, philips 2.1 hoparlörüme duyduğum özlem. iç iç dinle. bir hafta kendine geçilmiş istanbul kıyağı. istanbul'un hayatımdan aldıkları ve verdikleri üzerine bir iki aylık bir muhasebe bir hendese. sonra temmuz ve tekrar işbaşı, yaz mevsimi. gidici bir misafir ve hayatın/yıldızların onunla birlikte yeniden keşfi. dur durak bilmeyen alkollü haftasonları, otel sabahları. kaldığım otellerin odalarından şehirlerin görünümlerini fotoğrafladığım pozlar makinemin azizliğine uğradı, ışık pozları öldürmüş, üzdü bu beni.

yıl bitti. bir yenisi başladı. mutlaka ki yenilikler olacak, eskimeler olacak. dün bir an artık yaşlanmak istediğimi fark ettim. önceden korkuyordum yaşlandığımı kabul etmekten, korkunun ecele faydası olmamasından değil de, onu yaşamak istedim. benim isteğime bağlı değil elbette, ama artık çoluk çocuğa karışmak, torun torba sahibi olmak istedim, bunları bir lunaparkta atlı karıncaya binen çocukların yüzlerine bakarken keşfettim. sonra gittim bi hoparlör, bi şişe rakı iki tane de bira aldım. çocukluğuma indim.

ben buna yarın devam etmeliyim. yarın'ın notu: ben buna devam etmemeliyim.

Hiç yorum yok: