ama arkadaşlar iyidir



10.06.2010

ateş düştü

askerde devriye onbaşı nöbetçileri toplarken, özellikle gece 4-6 nöbeti dönüşünde ayrı bir ayık olurduk biz nöbetçiler, ve hiçbirinin kime ait olduğunu bilmediği şu dizeyi, "bugün de ölmedim anne" sözünü, geyiğine mırıldanırlardı birbirlerine gülerek. benim içimde, her bir dakikalık saygı duruşlarında da çalan nini rosso'nun il silenzio'su mırıldanılırdı. dün bunu düşündüm.

dün müydü, yaşlı bir tanıdığım kitaplarını bir yere bağışlayacağını, içlerinden istediklerimi alabileceğimi söylediğinde çok heyecanlanmıştım. arabayla gittim yüküm ağır olur diye. bir de baktım ki aralarında hevesle alabileceğim bir tek kitap dahi yok, zaten alınacakları meğer torunlarına ayırmış. ama fransızca orijinal kitaplar vardı. beginner bile olmayan fransızcamın onlara yetmeyeceğinin farkında olarak marcel proust'tan, baudelaire'den, moliere'den ortalama '65 yılı basımı olan birer kitap seçtim. hediye etmek için. fransızcası olana ve bunu belgeleyene hediye edebilirim. şu an sahipsizler.

dişim ağrıyor. hakan şenocak'ın diş ağrısıyla ilgili çok sevdiğim bir öyküsü vardı, onu okumak istiyorum ama hangi kitabımın hangi kolide olduğunu bilmediğim için yerleşik bir hayata geçene kadar bu mümkün olmayacak. yersizlik yurtsuzluk demişken deleuze ve guattari benimkinden bahsetmiş değil elbette, benimki daha başka.

baudelaire'in çok sevdiğim bir prensibi vardır, çalışmak. bunu açmak istiyorum dişim ağrımadığında.

içki içmediğim akşamların sabahlarında başım dönük bir hal alıyor. kaygım bozuk. içimde garip bir bulantı yükseliyor. içki içmediğim akşamlarda da aynı durum var ve bunu bastırmak için içiyorum, o zaman bu baş dönmesi ve şuur kaybını hissetmeyebiliyorum. beynimde ur mu var lan yoksa diyorum karıncaya, cevap bile vermeyip -ki biliyorum içinden ha sktir çekiyor- mohitosunu yudumlamaya devam ediyor, aptal karıncamın en sevdiği şarkı, bu aralar lila downs yorumuyla paloma negra, siz de dinleyin.

Hiç yorum yok: