ama arkadaşlar iyidir



23.06.2010

koca bir adam olmak yine

gece saat birbuçuk sularında, siyah film kaplı camında almira yazan, çelik jantlı beyaz bir şahin s'nin içinden üç genç çıktı ellerinde tombul bira şişeleriyle. bir tanesi bendim. gülümsüyorlardı. arabanın teybinden, orhan gencebay'ın ya evde yoksan şarkısı davul zurna orkestrasının coverıyla yükseliyordu. yağmurda ıslanmak istediler. akşamüzeri buluştuklarından bu yana içtikleri biranın haddi hesabı yoktu. evli olan ikisi sabah kalkıp işe gideceklerdi ama kırk yılda bir böylesi bir gece için çok da önemi yoktu ertesi gün yorgunluğunun. yağmurda ıslandılar biraz. pek alışıldık bir durum değildi haziran'ın yirmiüçünde oraya yağmur düşmesi. tekrar arabaya girdiler. müziği yükselttiler, şarkıyı başa aldılar. evli olan ikisinin çoluk çocuk sahibi olmak, güzel bir kadınla evlenmek, ev bark araba sahibi olmak dışında hayalleri olmamıştı hiç. şehirdışına bile sadece askerlik için çıkmışlardı. ama diğerinin hayalleri olmuştu. çocukken yine üç kişi kazdıkları havuzun içinde donları toprakla karardığında, yine üç kişi inşaat etraflarında hurdacılara satmak için boynu büyük küflü çivileri topladıklarında, yine üç kişi yazın sıcağına aldırmadan ellerinde sapanlarla zeytin altlarında kuş avladıklarında, yine üç kişi geceleri ellerine üç pilli fener alıp salyangoz avına çıktıklarında, yine üç kişi mahalle maçlarında fileleri havalandırdıklarında bile hayalleri olmuştu. "yaa işte," dediler, "hayat böyle." ayrıldılar.

sonra ben evin yolunu tuttum. sarhoştum. blind willie johnson, dark was the night cold was the ground söylüyordu zeytin ağaçlarının arasından. toprak yolda hafif hafif ıslanarak yürürken bir devriye ekibi geldi, direksiyonunda cin ali vardı. ekip arabasının üstünde siren niyetine yanıp sönen bir lamba; lamba her yanışında slayt gösterisi gibi o güne kadar öptüğüm kızların gülen gözlerle fotoğraflarını gösterip sönüyordu. çekinerek içine göz attım, koltukları sökülmüş ve içi depo halini almış bu otonun içinde o güne kadar fetiş niyetiyle kaldığım yurtlarda, evlerde, oturduğum barlarda, otellerde, sahaflarda, eski eşyacılarda besleyip büyüttüğüm bir sürü nesne vardı. bir tane pikap koluma sarıldı mesela, pjammer marka radyo boynumdan öptü, oynar başlıklı bir masa lambası kulağıma "who will take my dreams away" adlı şarkının sözlerinden fısıldadı, bol işlemeli renkli bir kız çocuğu hırkası elimden öptü, renkli karakalem çizimler yüzüme kondu, ve daha bir sürü şey. arabanın duvarlarına şiirlerim asılmıştı renkli mandallarla, tokalarla. şarkıların biri başlayıp biri bitiyordu hızla. dile kolay, yirmidokuz yıl geride kalmak üzereydi ve birikmiş birikmiş bunca şey. ... uzun süren bir uğraş sonunda çakmağımı buldum, elimdeki son bira şişesini çakmağımla açıp arabaya püskürttüm, ve tüm arabayı ateşleyip kaçtım.

sabah etrafta yarısı yanmış kağıt parçalarından sadece harfler seçiliyordu, hepsi de küçüktü.

bu dip denen şeyin de vur vur bazen sonu gelmiyordu.

Hiç yorum yok: