ama arkadaşlar iyidir



3.06.2010

sabun kokusunun ışınlayıcılığından bahsetmiştim, bunu şimdi hatırlamanın tam sırası. birayı/şarabı her türlü bardaktan ya da şişeden içebilirim ama rakıyı asla, illa ki uzun ince olacak, içemem başka türlü, içim rahat etmez. askerde en çok dinlediğim şarkılardan bir mixtape yapsam mı diyorum, ama bu yanlış oldu, çünkü askerde şarkı dinleyemedim, söyleyebildim sadece, en çok söylediklerimden demeliydim, bir evet mixtape. sigarayı zoraki bırakmış olan dayımın sigara özlemine ortak oldum bugün, vicdanım zor durumda, yardım et. ben de sana karşıdan karşıya geçerken yardım ederim, ödeşiriz, olmaz mı. babam çok ilgili ve müdahildir benim, korkuyor benden, bu kadar içmemden, yarın psikiyatra götürmeyi teklif etti, "o çözemez bunu" dedim, dün benimle dalga geçtiğini unutmadım tabii, 'oğlum garasevdaya düşmüş,' diye.

bir kez gelseler bana, ben onlara on adım gidenlerdenim. kitap arasında saç teli biriktirenlerdenim. sevdiğinin el yazısına bile şükredenlerdenim. yarın günlerden perşembre, bugün daha doğrusu, perşembre çarşambra deyince fransızca gibi oluyor, seviniyorum ansızın. can çekiştiğimin farkındayım, küçükken avladığım kuşların gazabına geldim sanırım. gaddar olduğumdan bahsetmiş olmalıyım. böyle bir film vardı sahi, gaddar diye, selma güneri o filmde de gelmiş geçmiş bütün türk filmlerinin en alımlı kadınıydı, ona aşık olmuş olmakla gurur duyabilirim. babaannem bir kızdan bahsetti bugün, appecikmiş, öyle dedi, ne demekti peki bu, bembeyaz. yeterince yöreselim sanırım. her akşam saat yedi ile sekiz arasında sadece bir saat süren yöresel istekler programını dinleyip içebiliyorum, ne güzel. allah'a her zaman şükretmemiz gerektiği gerçeğini hiçbir zaman aklımdan çıkarmıyorum. israil'e filistin üzerinden, filistin'e israil üzerinden giden gemi için düşündüklerimi sadece kendime saklıyorum, çünkü sevmiyorum ben bunları konuşmayı. galatasaray hakkında konuşmaktan kaçındığım kadar sevmiyorum, yoksa tabii geçen gün chill-out festivale giderken gördüm inşa edilen yeni stadı. yine de sözüm var, dayımı istanbul'da inönü'de bir kez olsun beşiktaş maçına götürmeden göçersem bu dünyadan, işte o zaman gerçekten gözlerim aralık gideceğim. dayım bugüne kadar gördüğüm en kral adamı çünkü dünyanın, babamdan zaten daha kraldır ama emrahla raşitle bile boy ölçüşebilir krallıkta gerektiğinde. emrah dedim de apayrı bir konuya geçmek zorundayım, üzgünüm:

emrah, m.'ye 'sevgilim' diye hitap eden cümlelerini birleştirerek şiir yazdı. aslında 'ona' yazmamıştı. ama ona 'ona' yazdığını söyledi. o da 'buna' inandı. emrah'a aşık oldu. bütün kadınlar kendilerine şiir yazılsın ister. kadın olmamakla birlikte ben de isteyebilirim aynısından, ama baskıcı bir ortamda büyüdüğümden isteklerimi direkt söyleyemeyebilirim, üzgünüm. emrah onu sevgilisi olduğuna inandırdı. emrah'ın kızıl sakallardan oluşan bir fotoğrafı vardı ve ona 'onu' gönderdi. ben emrah'ın sevgilisini elinden aldım çünkü emrah benim sevgilimi kendi sevgilisiyken önemsememişti. sonra bir de ben önemsemedim sevgilimi. sevgilim cebimden aşağı düştü. kafasını yere çarptı. bu defa gerçekten ağlamıştım. ama sevgilim gerçekten ağladı mı benim. hiç bilmiyorum. sevgilim, emrah'ın eren'in diğerlerinin, benim hıncımı benden çıkardı. bunu çok bağırdı çağırdı. en son gördüğümde öfke doluydu, onu terk edişime hazırlık yapıyordu. benim niyetimse sevgilimi terk edip onunla sohbet etmekti. onunla konuşabilmem için onu terk etmem gerekiyordu. hikaye ve kamera burada emrah'a dönüyordu. sevgilim, emrah'ın sevgilisi olduğunu bile bile ona aşık oldu. emrah, sevgilisini 'onunla' aldatmaya karar vermişti ama yapmadı. sadece şiir yazdığını söyledi ve bu durumdan şiirlerine pay çıkardı sadece. ben emrah'tan daha iyi şiir yazardım ama yapmıyordum, aşıkken şiir yazamıyordu bazen insan. insan her şeyi 'bazen' yapıyordu sadece, bazen.

sembolik bir içler acısı.

çok içtiysem ışık açık uyurum. bunu annemden başka kimse bilmez.

Hiç yorum yok: