ama arkadaşlar iyidir



8.06.2010


günaydın. merhaba. ben sabah. aman sabahlar olmasın. ben rüzgarın oğlu sabuha. aman sabunlar. aman aman. kendi blogumu epeydir ziyaret etmiyordum, koyduğum son yazıya bakınca anladım zamaaanın pırr diye geçipgidiverdiğini. alttaki kuşlar gibi. orada öne çıkan üç çeşit kuşgil sesi var; serçeler, kumrular [bunun hikayesini anlatmış olmalıyım], horoz. bençektim. okumayınca yazılmıyor be monşer. yeni atasözleri yeni deyimler öğreniyorum. bol bol rakı içiyorum, hatta geçen gün öyle içmiş öyle içmiş öyle bir merhaba etmişim ki ölüme, hatırlayabilsem mesela bi ara aşağıki dünyaya gidip geldiğimi hatırlayacağım ama sarhoştum işte, hatırlayamıyorum. adamın derdi öküz, karının derdi sakız. eski manitamı değil, eski makinamı yeniden elime aldım, bodrum'un ara sokaklarında çaktırmadan fotoğraflarını çekiyorum mavi pencereli, beyaz badanalı, begonvilli evlerin, sümüksüz çocukların. ama aradığım özel bir poz var, flüt çalan bir çocuğa rastlamak istiyorum, popüler bir şarkıyı enstrümanıyla icra ederken fotoğraflamak istiyorum onu. mesela ben tayfun'dan hadi yine iyisin'i çok iyi çalardım, hadi yine iyiyiz, yine mi çiçek. diş hekimim bana aşık olacak korkarım. bir dün akşam çok içmişim yine, annem ellerine kına yakıyordu, kına çanağından bir kaşık kadar elime aldığımı hatırlıyorum, meğer onu sol elime sürmüşüm bi güzel, öyle de uyumuşum, sabah uyanınca bi baktım sapsarı, vay babayyi dedim ama babamın buna yapabileceği bir şey yoktu. iki dakikalık zevk için -benimkiler daha uzun sürer aslında, iddia ediyorum en azından yirmi dakika- yaptığım şeye bak'tım. sabah pişmanlığıydı bu işte, ertesi gün hapı da yoktu bu meretin, elim uzun bir süre kınalı biçimde dolaşacaktım. diş hekimim bana aşık olmayacaktı ne güzel. bu aralar doğa yengenizle beraberim, hemhal olduk söylemesi ayıp. bir yandan da yazasım yok yani aslında. toplu taşıma araçlarına binme korkumun üstüne üstüne gidiyorum, bol bol köy dolmuşlarına biniyorum, ehliyetim de yok aslına bakarsan, sevgilimin aktif sürücü olması lazım ki köy dolmuşlarında heba olmayalım tarlaya giderken. bana göre hava çok hoş, özellikle bu aralar, yaz tam gelmedi ya, hoşuma gidiyor. hoşlanıyorum senden, sevmemi mi tercih ederdin. bu aralar kalbim ancak hoşlanmama müsaade ediyor, ondan sonra zaten sarhoş olmuş oluyorum. akşam yedi ila gece iki arası sarhoşum, müsait değilim. saatlere özel ilgi duymaya başladım, yeni bir saat aldım, koluma taktım gezdirdim onu, hoşuma gider birilerinin koluma girmesi, ama dikkat edin elinizi falan tutarım sonra, günah benden çok uzaklara çekip gider. sana biraz dramatizasyon örneği sergileyim mi izin verirsen; askerlik dönemimi saymazsan, uzun zaman aradan sonra bu sabah ilk defa aç mideye sigara yaktım, annem kalkmadı napayım, kahvaltı için onu bekliyorum. ben '92-'10 yılları arasında geçen yaklaşık altıbin günde toplasan yüz gün anne kahvaltısı yapmadım, acısını çıkarıyorum şimdi. sefam olsun oh oh, mu. içimde kör bir mutluluk var, düşünsene, yerinden kalkıyor bu, mutlu, pat bir duvara çarpıyor kafayı, ama yılmıyor, bir daha kalkıyor, mutluluk işte, sonra bu defa bir tabelaya çarpıyor, ama yer mi anadolu çocuğu, mına bile kor, bir daha kalkıyor bu defa yine mutlu, sonra belediyenin kazdığı bir çukura düşüyor, ama adı yılmaz, kendi yılmaz, kalkıyor, yine ayakta mutluluğuyla, bu defa bir genç kızın memelerinde buluyor ellerini, pat tokadı yiyor, hahahah, yine yılmıyor. şaka şaka, kız onu öpüyor ve yine mutlu oluyorlar.


ne mi yapıyorum bu aralar? düşünüyorum tabii ki. çapa yapacak halim yok herhalde.

Hiç yorum yok: