ama arkadaşlar iyidir



14.07.2010




bana hâlâ siz diyor.

dün bir şey vardı, ama kafi değildi, tereddüt vardı. bugünse lüle olmuş saçlar ve makyaj. bakmalardaki tereddütse devam ediyordu, bakamaklar. dünkü farkedişten sonra, gözüm parmaklarına kaydı, daha doğrusu ellerine bakarken sağ mı sol mu elindeki, hani şu evliliği mi nişanlılığı mı ne simgeleyen yüzük dikkatimi çekti, ben de kendimi belki de tam akacakken geri çektim.

bugün günaydından sonra çalıştığım bölüme geldi, elinde staj yaptığı bölümün ihtiyacı olan büyükçe bir poşetle birlikte, gerekli malzemeyi versem taşıyamacaktı, "gel beraber götürelim," dedim. ya da bahane ettim, bilmiyorum, düşünmem lazım. yürünen yüz metrelik yolda ilk olarak "ben sizi rüyamda gördüm," dedi. tehlike çanı çaldı o an benim için. kadınların rüyaları tehlikeli oluyor, biliyorum, bir kadını etkilemek için elinizden geliyorsa kendinizi olumlu bir şekilde onun rüyasına sokabilirsiniz, ertesi gün size âşık olarak gelecektir. ugh, daha neler. "nasıl gördün, güzel miydi rüyan, korkutmadım di mi seni?" diye sordum peşpeşe. hemen yere baktı, yüzü değişti, yanakları kızardı, "ama ben anlatamam ki," derken sesi kısılıp gitti. üstelemedim, tehlikeli olabilirdi.

yüzüne baktım; içim uzadı, içimin uzantılarından kolye yaptım, boynuna asmam için ısınmamı beklemem gerekecekti; içim ufalandı, içimin ufantılarından ıslak kek yaptım, buzdolabına koydum, soğumasını beklemem gerekecekti.

"size ahmet bey mi diyeyim, ahmet abi mi?" dedi. "sana bırakıyorum," dedim. kaç yaşında olduğumu sordu, yirmidokuz olduğunu söyledim. kaç yaşında gösterdiğini sordu, "onsekiz." dedim, "ondokuz," diye cevap verdi cevabıma. tepkim neydi, bilmiyorum, düşünmemem lazım.

beyaz bir yüzü vardı. utanmasını gerçekten çok güzelleşerek ve masumane ve narince ve şirince biliyordu. aklımdan neler geçmedi ki. bu bir komplo muydu, ayağımı kaydırmak isteyenler beni tufaya mı düşürmek istiyordu, tufana mı yola alacaktım yoksa, gemi, gemiye ne olacaktı, kayığımız su mu alacaktı, vay vay. utanması gerçekten çok yakışıyordu. iki bakmaya gelmiyordu, hemen rengarenk kepenklerini indiriyordu, ama güzeldi, bakmasaydım da napsaydım, hem ben bakışta başarısız bir insanımdır, gülüş için de aynı tevazuyu gösterebilirim. e bir kadın ne arar ki, daha bir sürü şey elbette, indirgememeliyim.

"çok mu küçüğüm sizce?" dedi. "yok aslında," deyip duraksadım, "yani, bilmem ki, biraz, sanki." dedim. bildiğin küçüktü aslında. yoo değildi aslında. ne bileyim imini kiyim, düşünmem mi lazım.

beyaz bir yüzü; hani şu nar fantazyası vardı ya, işte öyle dudakları; hani şu ceylan çeşmesi vardı ya, işte öyle gözleri. alnında bir iz vardı, ama hani bazı yazarlar yazdıklarının tam da olmadık bir yerine pat diye olmadık bir cümle kondururlar ya, olmamış bu dersin okurken, ama bilerek yaparlar bunu, bu iz öyle bir şey değil işte, evet bilerek kondurulmuş, metni raydan çıkarmış, ama hiç de abes durmamış, bildiğin o metnin cümlesi olmuş.

"sen evli misin peki?" dedim. yüzüğü yutmuştum ve boğazıma takılmıştı. "hayır!" dedi. "nişanlı mı peki?" ona da hayır dedi, "kimse yok." diye ekledi ama gerisini getirmedi. hadi bakalım dedim içimden.

zaten yol da bitti.

Hiç yorum yok: