ama arkadaşlar iyidir



11.07.2010

sesame mucho

Sabahları, bir önceki gece içip içip yanlış şeyler yazdığımın farkında olarak uyanıyordum sık sık. Bazen hatırlamıyordum bile. Ama bu kadarını ben de beklemiyordum kendimden.

Arkadaşım Mali, birlikte içtiğimiz üçüncü biradan sonra uykusunun geldiğini söyleyip müsaade istedi. “Biliyorum sen devam edersin ama ben gideyim.” dedi. “Tabii ki, sen git, ben de dönerim birazdan.”

Onu uğurlayıp önceden içimin ısınmış olduğu bir bara oturdum. Hava da ne güzeldi, sıcak, insanlar sokakta, karşılıklı küçük taburelerde oturarak bira içiyor. Her bardan yükselen müzikler birbirine karışıyor, insanların kahkahalarıyla birlikte. Saat ilerlemiş, gece on olmuş. Biramı söyledim, mısır patlağı geldi yanında, beni tanıyan garson ince ince dilimlediği limondan da getirdi. “Harika,” dedim. Gülümsedi, “afiyet olsun!”

Şunu içtim bunu içtim diyecek değilim, en son düşünürken hatırlıyorum kendimi. Sabah uyandığımda, “çayını eskisi gibi birbuçuk şekerle mi içiyorsun?” diyen sesini duyunca irkildim, gözlerimi açmadım önce, rüyadır gibisinden. Zaten bunlar öyle günler ki rüya mı gerçek mi karışık. Tanıdığım bir koku hissettim yastıktan burnuma. “Gitmeden önce bana geleceğini biliyordum,” dedi rüyamdaki ses. Sonra ayak sesleri, terlik sesleri, ben bir gözümü açmış şaşı bakarken. Epeydir böyle bakıyorum dünyaya. “Ama sen bunun böyle olacağını sekiz senedir biliyordun.” Bu güveni hatırladım ben bir yerden, bundan epey öncelerden. ‘Bak göreceksin, seni en çok seven ben olacağım,’ derdi. Hiç inanmadım böyle diyenlere. İlk diyen de oydu zaten. Peki ama nasıl yani; saat kaç bi kere, ordan anlayabilirim bunun gerçekliğini; bu ben miyim bunu da burnumdan çözebilirim; sabah mı gerçekten, evet ışık var; burası neresi?

Bu benim yanlış parmaklarım onun hâlâ değişmemiş olması mucize telefonuna ne yazmıştı. Doğruldum. Evet bir önceki gece kaldığım yerden farklı bir yerdeydim o an. Duvarları, perdeleri, kokusu değişik. Tuvaleti sordum çayımı karıştırırken. Kapının önünde ayakkabılarımı görünce üstüme başıma baktım, peki bu pijamalar kimindi? Elimi yüzümü yıkadım ve bulunduğu salonla karışık mutfağa söndüm. “Günaydın!” dedim. “Söylemiştim,” dedi. Bu ben demiştim sohbetinden kurtulmak istedim bir an önce. Yüzümü ekşittim ama devam etti: “Peki eninde sonunda buraya geleceğini bilmiyor muydun?” “Bak onu biliyordum. Seninle o parkta koynunda sabahladığımda böyle olacağını biliyordum,” dedim olabildiğince alaylı ve roman kahramanı tonumla. “Yalan söylüyorsun! Beni öyle bırakmazdın böyle düşünseydin.” Çocuklaştı birden. Ama akşamdan kalmış olmanın, yıllar sonra tekrar bu sabahla uyanmış olmanın, gece ne yaptığını hatırlamamanın verdiği sinirle, “tabii ki yalan söylüyorum!” dedim.

Hiç yorum yok: