ama arkadaşlar iyidir



4.07.2010

olsan

izmir güzel bir ırkımız. akşamüzeri dört vardiyasının servisiyle şehre indirdim ellerimi. ellerim bunu çoktan hak etmişti. ellerim ellerini de hak etti bence sevgilim. beşteki maça yetiştim. izledim. güzel maç oldu. dünya kupasının son maçları hareketli ve güzel olur. karnımı doyurdum. kitapçıları gezdim. askerlikteki mahrumiyetim nedeniyle uzundur alamadığım dergileri aldım büyük bir hevesle. bir tanesinde türk şiirinin kıskançca izlediğim yeni veliahtının şiiri vardı, kıskandım, yaşayan en iyi şairimiz onu seçmişti kendine veliaht olarak, bu konuda kendimi hakkım yenmiş hissediyordum. buna birkaç bira içmeliydim. ama önce kalacağım oteli ayarlamam gerekiyordu. bir de baktım ne göreyim, bizim ersan pansiyon gitmiş, alsancak pansiyon olmuş, işletme el değiştirmiş, odaların fiyatları artmış, boyamışlar, ama leşlik ve loşluk aynı. konuştum, tek kişilik yer varmış, neden bu kadar tek kişilik bir hayatım olduğunu sorgulamadım tabii o sırada. kıbrıs şehitleri caddesi'ni kesen bir sokakta, geçen seneden hafif bir ahbaplık kurduğum bir kadının işlettiği, denizin de kokusunu alabileceğim, önüne masalar atılmış bara oturdum. hava kararmadan bir an önce elimdeki dergileri karıştırdım hevesle. biram geldi. hava nemliydi. karardı. ellerimi ne yapacaktım. bir süre parmaklarımı kenetledim, çeneme götürdüm, dudaklarımı oynadım, yanağımı kaşıdım, tırnaklarımı yiyormuş gibi yaptım. bunun çaresini bu şekilde bulmuştum, peki ya gözlerim. yoldan güzelli çirkinli bir sürü insan geçiyordu. onlara baktım bir süre. civar masalarda güzel kız aradım. vardı, bakmadım. kıyıda köşedeydim. mekanı işleten kadın geldi biram biter bitmez, "nasılsınız?" dedim, "sağolun, siz nasılsınız, epeydir görünmüyordunuz?" dedi. "askerdeydim," dedim. "geçmiş olsun, niye böyle kıyıya oturdunuz?" dedi. "yalnızım ya," dedim. cümlenin boş kalan kısmından, o konudaki hassasiyetimi anladı. "olur mu hiç, mekan sizin!" dedi. hoşlandım. gözlerime bir çare bulmalıydım, etraftakilere rahatsızlık veriyor olabilirdim. bu sırada maç imdadıma yetişti. pek keyifli olmasa da iki penaltı atışının da kaçırılmasıyla olağandışına evrilen bir maç oldu. bittiğinde, sarhoşluk, uyku ve yalnızlık ağır ağır bastırıyordu. hesabı ödeyip, iyi akşamlar dileyip ayrıldım. iyi akşamlar dilemeyi severim, gece de olmuş olsa. denize ilerledim, koklamalıydım. birbirlerine sarılmış insanlar, çimlerde oturan gençler, şişe depozitosu toplayan ayyaşlar, gezdirilen köpekler, ha bir de ben. ışıklara baktım, içimden in a manner of speaking çaldım, kafam nemliydi. ellerimi düşünmüyordum bile, ellerine geçmiştim çünkü. en iyisi uyumaya gittim pansiyonuma. sabah oldu büyük gürültülerle. orda kaldığıma, izmir'de başka kalacak hesaplı bir yerim olmadığına hayıflandım. eskiden bizim mahallede hayıtlar vardı. hayıt güzel bir bitkidir, görmeni isterdim sevgilim. insan sevdiği şeyleri göstermek ister, bilinir bu. kalktım, anahtarı resepsiyona bırakıp ayrıldım, haftaya haftasonu muhtemelen yine oradaydım. kahvaltı yapmak için ilerledim, her zamanki yerlerim çoktur benim. poğaçamı, çayımı aldım. ... otogara gidip, organize sanayi bölgesine giden otobüse bindim. yolda indim ve bu defa da yaşadığım pansiyona geldim. şimdi ordayım, yani burdayım. boş bir odadayım. cümle kurasım yok. lunaparkta kuradan çıkmış hayalkırıklığı gibiyim. gibisim de yok. olsan da gitsek lunaparklara, çarpışan arabalara. sen gondola binsen ben aşağıdan fotoğrafını çeksem, korkarım binemem. havalı tüfekle balonlara kıysak. langırt oynasak. o havalı hokey gibi şeyden oynasak. atlı karıncada sarmaş dolaş,. ama olmuyorsun.

Hiç yorum yok: